Doğal olmayan afet: Erdoğan Bayraktar

“Hatamız yok!” Samsun’da TOKİ’nin (Toplu Konut İdaresi) iki derenin arasına inşa ettiği toplu konutları sel basınca dördü çocuk beş kişi hayatını yitiriyor. Bu konutların yapımı sırasında TOKİ Başkanı olan, yani konutların birinci dereceden idari sorumlusu olan, bugün de Şehir ve Çevrecilik Bakanı olan, yani yeni yaşanmış olan felaketin birinci dereceden  siyasi sorumlusu olan Erdoğan Bayraktar, “hata yok” diyor! Demecini daha ayrıntılı yazmak ibretlik niteliğini daha da iyi görmek bakımından yararlı: “Bizim binalarda gerek afet yönünden, gerek imar yönünden, gerekese de proje yönünden bir hata yok. Dizaynında, projesinde, ruhsatında ve iskânında bir probleme rastlanmadı.” Yok, yok, yok. Hiçbir sorun yok!

Peki sorun ne? Hiçbir probleme rastlanmadı da dördü çocuk beş insan neden hayatını yitirdi? Çünkü bir aylık yağmur bir günde yağmış. Ortalamanın çok üzerinde imiş yağış. Biz bakanın söylediğini başka türlü ifade edelim: hatayı doğa yapmış!

Hürriyet’in meteoroloji mühendisliği uzmanı yazarı Prof. Mikdat Kadıoğlu buna basit bir cevap vermiş. Bilimsel yöntemin, ölçümlerin 100 yıllık yağış miktarlarının ortalaması alınarak yapılması gerektirdiğini belirtiyor. Bunu yapmazsanız, sonra doğaya dönüp “ayıp ettin ama, bizi şaşırttın” demek zorunda kalırsınız!

Bu bakan daha çiçeği burnunda biri. Bakanlık koltuğunda henüz bir yıldır oturuyor. Ama bu bir yıla iki büyük marifeti sığdırdı. Birinci Van depreminden sonra kentin binalarında oturmanın tehlikeli olmadığını ilan etmişti. Ardından ikinci deprem geldi, bir otelde Japonlar falan da dahil bir sürü insan öldü! Biraz izanı olan bu iki rezaletten sonra istifa eder!

İşte Türkiye, inşaat sektörünün muazzam bir taarruza hazırlandığı yeni döneme bu bakanla giriyor. Son dönemde mevzuatta üç önemli gelişme, Türkiye’de sermaye birikiminin ağırlıklı yönünü kararlı biçimde inşaat faaliyetlerine çeviriyor. Bunlardan biri “mütekabiliyet” diye bilinen kuralın kısa devreye getirilmesini sağlayarak yabancılara toprak satışını kolaylaştıran yasa. İkincisi, “2B” adıyla ünlenen güya “orman vasfını yitirmiş” alanların inşaata açılması. Üçüncüsü ve açık ara en önemlisi ise “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”, namı diger kentsel dönüşüm yasası.

Bu yeni mevzuatla silahlanmış olan AKP hükümeti, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’yi yerli ve uluslararası sermayenin inşaat, inşaat malzemeleri, ticari gayrimenkul (alışveriş merkezleri, büyük oteller vb.), gayrimenkul yatırım ortaklıkları gibi farklı sektörlerdeki sermaye gruplarına ve toprak rantı spekülatör ve vurguncularına peşkeş çekecek. Nerede büyük kâr ve toprak rantı olanağı varsa orada “vatandaşı deprem tehlikesinden korumak” bahanesiyle genişçaplı yıkımlara girişecek, boşalttığı alanda yaşayan emekçileri TOKİ evlerine tıkacak, buralarda ticari veya konut niteliğinde lüks gayrimenkullerin yükselmesine olanak sağlayacak.

İşte bu yıkımın ve tıkımın (TOKİ konutlarına tıkımın) orkestra şefliğini de Erdoğan Bayraktar yapacak. Bayraktar, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile birlikte kitle hareketinin en fazla hedef alacağı bakan olmalıdır!

Bayraktar’ın yaptığında “hata” bulmamasını anlayabilirsiniz. Yukarıdaki fotoğrafa bir kere daha bakın. Çocuklarını yitirmiş bir ananın bu düzenin çamuru içindeki duygusal debelenmesini görürsünüz. Ama ne önemi var? Bu ana bir kapıcı eşidir, 16 ve 9 yaşındaki iki çocuğu da bir kapıcı ailesinin çocukları. Ya öteki çocuklar? Biri 3, öteki 1,5 yaşındaki çocuklar? Önemi yok, onlar da başka bir kapıcı ailesinin çocukları. İş kazası mı diyelim, sınıf katliamı mı?

İşte size TOKİ düzeninin özü!