Depresyonun beşinci yıldönümü!

Ne Prozac işe yaradı bu hastada, ne Cipram! Ne İnsidon, ne Wellbutrin! Hasta beş yıl önce ağır bir depresyona girdi, o gün bugündür doktorların hiçbir tedavisi derdine deva olmuyor! Doktorlar korku içinde: “Hastayı geri dönülmez biçimde kaybedebiliriz” diye telaş içinde bir o yana seyirtiyorlar, bir bu yana. Ama ne çare! Hasta günden güne mum gibi eriyor. Yalnız çevresini de tehdit etmekten geri durmuyor: Ben öyle tek başıma gidecek biri değilim, hepinizi birden kendimle birlikte mezara sürüklerim!

Hastanın adı kapitalizm! Bundan tam beş yıl önce, 15 Eylül 2008’de ABD’de Wall Street’te, beş büyük yatırım bankasından Lehman Brothers adını taşıyanı iflas ilan ettiğinde birdenbire çöküntünün eşiğine geldi kapitalizm. Bütün finans piyasası durdu. Hiçbir finans kurumu bir diğerine zırnık kredi vermedi. Herkes nefesini tutarak toptan bir çöküşün gelip gelmeyeceğini beklemeye başladı. Depresyon başlamıştı. Kendinden önceki ekonomik depresyonlar gibi bu da yıllar, belki de onyıllar boyu sürecekti.

Kapitalizmi uçuruma düşmekten şimdilik ABD, Britanya, kıta Avrupası, Japonya ve Çin devletlerinin finans kuruluşlarına trilyonlarca dolarlık desteği, gelişmiş ülkeler dünyasının merkez bankalarının miktar genişlemesine, yani hovardaca tahvil alımına girişme politikası kurtardı. Bir de eşitsiz gelişme. “Yükselen piyasalar” olarak anılan ülkeler, başta Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya’dan oluşan BRİC ülkeleri henüz ileri kapitalizmin ölümcül çelişkilerini geliştirmemişlerdi. Onların dinamiği hâlâ büyüme yönlü idi. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerdeki sefil ekonomik performansa bir karşı ağırlık oluşturdular, hammaddelere, enerjiye, makineye, her türden ara malına oluşturdukları taleple dünya ekonomisini bir süre için ihya ettiler.

Ama dünya kapitalizmi yataktan kalkarak dolaşmaya başlasa da depresyonu bir türlü atlatamıyordu. Yatırımlar hızlı bir artış gösteremiyor, büyüme bir türlü yükselmiyor, işsizlik birçok ülkede her geçen yıl daha ciddi boyutlara ulaşıyordu. Uygulanan ekonomi politikaları çelişkilerin yerini kaydırıyor, ama sorunları nihai bir çözüme kavuşturamıyordu. Özel finans kesiminin ağır borçluluğu ile başa çıkarken kapitalist devletlerin kendileri aşırı derecede borçlanma yükü altında ezilmeye başladı. Borçları ödeyebilmek için kemer sıkma politikaları uyguladılar, bu sefer üretim baş aşağı düşmeye başladı, bu da vergi gelirlerini azaltarak bütçe açığının ve borcun artmasına yol açtı. Miktar genişlemesi adı altında para bastılar, bankaları kamulaştırdılar, bir önceki dönemde aşağıladıkları ne varsa yaptılar, yine durumu kurtaramadılar.

Bütün bu onulmaz hastalıkların ardında hastanın artık miyadını doldurması yatıyor. Tarih sahnesine çıktığında üretici güçleri hızla geliştirerek, kolektif çalışma disiplinini yerleştirerek, bilimi üretime uygulayarak, dünyanın dört bir tarafının birbirine bağlayarak ilerici bir rol oynayan kapitalizm, üretici güçler toplumsallaştıkça, artık gelişmenin önünde dönemsel olarak engel haline gelmeye başladı. 1930’lu yıllar böyleydi. Kapitalizm o krizden faşizm ve dünya savaşı adı altındaki bir katliamla kurtuldu. Şimdi tekrar kurtulur diyenler, bu vahşi yöntemlere evet demiş olduklarını unutuyorlar.

Hastanın gerçekten bilimsel ilacını Karl Marx, Kapital’de 150 yıl önce yazmıştı. Kapitalist özel mülkiyet insanlığın başına bela olmuştu. Toplumsallaşmış üretici güçler karşısında özel mülkiyet bir engeldi, bir gericilikti. Çözüm üretici güçlerin toplumsal karakteri ile mülkiyet ilişkilerini yeniden üst bir düzeyde uyum içine sokmaktı. Yani toplumsallaşmış üretici güçler üzerinde toplumsal mülkiyet kurmaktı. Özel mülkiyeti ilga etmekti. Bu kamu mülkiyetinin hâkimiyetini ve piyasanın adım adım demokratik merkezi bir planlamaya tâbi kılınmasını gerektirir. Bunun için ise sosyal devrim gerekir. Kapitalistler başta oldukça onların “kutsal” çıkarlarına meydan okumak gerekir. Başka yol yok!

Bu tedavi uygulanmazsa, kapitalizm bütün insanlığı kendisiyle birlikte mezara sürükleyebilir! Ekonomik krizin getirdiği işsizlik ve yoksulluk, birbirini izleyen savaşlar, ekolojik krizler, siyasi gericilik hep birlikte bizi, yani insanlığı mahvetmeye doğru yürüyor. Buna izin vermeyelim. Kapitalizm gidici. Bizi de götürmesin! İnsanlığın geleceğini güvenceye kavuşturmak, barbarlığı engellemek elimizde.