Danışıklı erken seçim

Devlet Bahçeli, MHP’nin grup toplantısında, erken seçimlere gidilmesini ve tarih olarak da 26 Ağustos’u önerdiklerini açıkladı. Türkiye birden çok daha sıcak biçimde seçim havasına girdi. MHP’nin bu önerisini bir danışıklı dövüşün parçası olarak yapma ihtimali yüksek.

Dediğine kimsenin inanmadığı kişiyi tek adam yapmak istiyorlar

Tayyip Erdoğan uzun süredir ısrarla Türkiye’nin erken seçime gitmeyeceğini söylüyordu ve seçim tarihi olarak önce 2019 Mart’ını (yerel seçimler) ardından da 2019 Kasım ayını (Başkanlık ve milletvekili seçimleri) göstermekteydi. Erdoğan, ısrarlı erken seçim sorularına ısrarla ve defalarca hayır seçimler zamanında yapılacak diye cevap vermişti. Ancak ne ilginçtir ki Erdoğan’ın bu sözlerine kendi partisinin milletvekilleri ve yöneticileri dâhil 80 milyonluk Türkiye’de tek bir kişi bile inanmadı. Oysa bir ülkenin yönetiminde en üst seviyede olan birinin sözünün güvenilir olması beklenirdi. Erdoğan ise sözlerinin arkasında durmasıyla değil bir gün söylediğinin tam tersini, ertesi gün söyleyip yapabilmesiyle ün salmış durumda.

Nitekim Bahçeli’nin konuşmasının hemen ardından Erdoğan, AKP grup toplantısında kürsüye çıktı. Ne diyeceği merakla bekleniyordu. Bahçeli’nin önerisi üzerine bir şey söylemedi ve yine konuşmasının içinde seçimlerin 2019 yılında yapılacağından bahsetti. Tabii ki bu sözlerin de hiçbir anlamı ve güvenirliği yoktu. Kimse de Erdoğan’ın sözlerini erken seçim olmayacak şeklinde yorumlamadı. Erdoğan, kürsüden seçimler 2019’da yapılacak derken AKP hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ kurullarımız değerlendirecek dedi. AKP Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Bahçeli ile görüşmeye gitti ve Erdoğan kurmaylarıyla toplantıya çekildi.

Danışıklı dövüş mü?

Bu görüşmelerden ne sonuç çıkacağını göreceğiz. Her şey önden planlandı ve tüm bu görüşme trafiği halkı aldatmak için kurgulanmış yeni bir tiyatro mu, bu da yakında belli olacak. Ancak her şeyden önce halkın görmesi gereken şudur ki ülkenin geleceği sözüne güvenilmez kişilere terk edilmektedir.

Güvenilir olmamak açısından Bahçeli’nin de Erdoğan’dan geri kalır yanı yok. Bahçeli başkanlık konusunda “AKP ile anlaştığımızı şerefsizce iddia edenler var” dedikten sadece birkaç ay sonra Türkiye’yi başkanlık referandumuna götüren kişidir. Erdoğan’a olmadık hakaretler ettikten sonra ikbal için ona yanaşan siyasetçilerden çok var. Lideri oldukları partileri bırakıp Erdoğan’a iltihak eden Numan Kurtulmuş (Has Parti) ve Süleyman Soylu (Demokrat Parti) bunlardan en bilinenleri.

Yalan söylemeyi, kıvırtmayı, takiye yapmayı bir savaş hilesi olarak kanıksatmış durumdalar. Buna inanıp da Erdoğan’ın bir bildiği vardır diyenler aynı düşünce yapısının tıpa tıp Fethullah Gülen cemaatinde de var olduğunu ve bunun sonuçlarını hatırlamalıdır. Erdoğan ve müttefiklerinin her bir dönüşünün ardından ya ABD’nin ya İsrail’in, ya da patronların kârlı çıktığını görmek zor değil. “One minute” günlerinden İsrail’in isteğiyle Mavi Marmara katliamı davasının kapatılmasına geldik. “Ey Amerika” diye halkı oyalayıp NATO’nun oyununu oynamaya devam ettiler. Amerikan füzelerine alkış tuttular. Ekonomi sıkıntıya girdikçe halka boş vaat, patronlara bol ihale ve teşvik dağıttılar.

Tüm bunları yapanların danışıklı dövüşle bir erken seçim senaryosu tezgâhlamış olmaları kimse için şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim kamuoyu önünde “erken seçim yok” diyen AKP’nin yerine MHP’nin erken seçimi önereceği çok sayıda yazar tarafından zaten aylardır yazılmaktaydı. Erdoğan’ın grup konuşmasına seçim tarihi olarak 2019 yazılmış olması bile “haberimiz yoktu” izlenimi vermek için olabilir. Erken seçim tartışmasının döviz kurları üzerindeki etkilerini, muhalefet partilerinin tepkilerini önden görmek için de seçilmiş bir yöntem olabilir bu. Sonuçta Erdoğan ve AKP, tüm bu verileri aldıktan sonra kararını verme şansına sahiptir. Yani erken seçim kararı alınmasa bile bu ortada danışıklı dövüş olmadığına delalet etmeyecektir.

Bir ihtimal de Bahçeli’nin MHP içinde bu öneriyi savunurken yerel seçimlerin Cumhur ittifakını bozabilecek bir gerilim yaratma potansiyelinin gerçek bir sorun olmasıdır. AKP ve MHP ittifakının 16 Nisan referandumunda nasıl çuvalladığı ve özellikle büyük şehirlerde hayır oylarının yüksek çıktığı hatırlardadır. Bu tablonun ittifakın ciddi şekilde sorgulanmasına yol açtığı bilinmektedir. Benzer bir tablonun yerel seçimlerde çıkması halinde AKP-MHP ittifakının başkanlık ve milletvekili seçimlerine yekpare gitmesi çok zor olacağı düşünülebilir. Bu anlamda Bahçeli kendi partisi içinden gelen baskıları öngörerek, bir an evvel kendisini Cumhurbaşkanı yardımcılığına taşıyacak, MHP kadrolarına da iktidar nimetlerinden pay almayı vaat edecek bir seçeneği gündeme getirmiş ve Erdoğan’ı da bir emrivaki ile karşı karşıya bırakmış olabilir. Bu mümkündür. Bahçeli’nin motivasyonlarından biri olduğu söylenen İyi Parti’nin saf dışı bırakılması ise sadece Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın ortak arzusudur. Sonuçta harekete geçirici motivasyonu ne olursa olsun Bahçeli’nin Erdoğan’la şu ya da bu şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak istişare yaparak, adımını atmış olması en büyük olasılık olarak karşımızda duruyor.

Figüranın repliği “hodri meydan”

Tartışma nereye bağlanırsa bağlansın Bahçeli ve Erdoğan el ele yeni bir oyunu sahneye koymaktadır. CHP derhal “hodri meydan” diyerek AKP ve MHP’nin oyununda figüran olmaya hazır olduğunu söylemiştir. Bu bir meydan okuma değil. CHP’nin kendisine verilmiş repliği okuması olarak görülebilir sadece. Muhalefeti de kendisi gibi tutarsız ve güvenilmez olunca, ne kolay iktidar olmak… “Anayasaya aykırı ama” diyerek dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay veren, AKP’nin savaş tezkerelerine oy veren, taşerona hayır deyip belediyelerinde işçiye zulmetmekte AKP’yle yarışan hep onlar değil mi? Düzen siyaseti içinde dürüst ve tutarlı bir alternatifinin olmayışı AKP ve MHP’nin istibdad cephesinin en büyük şansı.

Sınıf mücadelesine hazırlanmak

Erken seçim tartışmalarının nasıl seyredeceğini göreceğiz. En büyük hata Erdoğan’ın karşısına CHP’si, İyi Partisi, Saadet’i ile burjuva partilerinin hangi adayı göstermesi gerektiğiyle oyalanmak olacaktır. En az Erdoğan ve müttefikleri kadar güvenilmez, burjuva düzenine ve emperyalizme sadık isimler sadece umutsuzluğu yayar ve istibdad cephesini güçlendirir. Oysa hayat pahalılığı artıyor, özelleştirmelerle fatura tüm millete kesiliyor. Ekonominin kırılgan yapısı olası bir krizde emekçi sınıfların çok daha büyük bir faturayla baş başa bırakılacağını gösteriyor. Erken seçim isteyenler hasta ekonomiyi “ağrı kesicilerle” ancak birkaç ay daha ayakta tutabileceklerini görüp bu kararı almış olabilirler. Emekçi sınıfların bir erken seçimden önce giderek sertleşen bir sınıf mücadelesine hazırlanması gerektiği ortada. Bu hazırlığı yapabilmenin tek yolu da ufku düzen siyasetini aşan sol ve sosyalist bir odağı dürüst, tutarlı bir emekçi alternatifi olarak yükseltmekten geçiyor.