Dakika bir, gol bir!

 

 

İki gün bekleyemediler, kılıçları çektiler! Pazar günü Erdoğan seçildi, Pazartesi tam AKP’nin Merkez Karar ve Yürütme Kurulu (MKYK) toplanmışken, Gül Erdoğan’ın sevincini kursağında bıraktı, “geliyorum” diye tehdit savurdu. MKYK blöfü gördü ve bahsi yükseltti. Erdoğan’ın ardından genel başkan olacak kişiyi seçecek kongreyi, şaka gibi, Gül’ün Erdoğan’a devir teslim yapacağı 28 Ağustos’tan bir gün önceye, 27 Ağustos’a koydu. “Sen gelmeden biz işi bitiriyoruz” dedi. Bunun üzerine Bülent Arınç girdi devreye. “Yeni yetmeler” diye hakaret etti daha genç kuşağa. Sen misin onu diyen, “yeni yetme”lerden Yasin Doğan, nam-ı diger Yalçın Akdoğan, yani Yiğit Bulut’un danışmanlıktaki rakibi Yeni Şafak’ta (isimlerdeki y harflerinin “yeni yetme” sözcüğündeki iki y ile ilişkisi rastlantı olsa gerek!), koskoca bir yazı yazdı: “Erdoğan ve partinin geleceği”. Ne kadar güzel değil mi? Yeni Şafak gazetesinde bir yazı yazılıyor ve “partinin geleceği” diye başlık atılıyor. Hangi parti? Elbette AKP! İnsan komünist partilerin açık açık savunduğu türden bir merkez yayın organı karşısında zannedecek kendini. Üstelik bunlardan ne kadar çok var! Ve nasıl kendilerini gizlemeye çalışıyorlar!

Yasin Doğan, nam-ı diger Yalçın Akdoğan önce tarihi bir saptama ile başlıyor: “Erdoğan'ın yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçilmesi ise Türkiye tarihinde bir siyasetçinin şahsen en büyük halk desteğine ulaşması açısından bir ilktir.” Tekil kişiler üzerinde bir oylamanın ilk kez yapıldığı bir ülkede “ilk olmak” mantıkta “totoloji” denenden başka bir şey olmasa gerek! Kalite bu!

Sonra kalite konuşmaya devam ediyor: “Yeni Türkiye metaforunda Erdoğan'ın yükleneceği misyon büyük önem taşıyor.” Danışmanımız anlaşılan metaforun anlamını bilmiyor. “Usta”sının büyük anlamlar yüklediği “yeni Türkiye” sloganının bir metafor olduğunu, yani bir mecaz, gerçek değil benzetme olduğunu düşünüyor! Erdoğan aslında bir “yeni Türkiye” falan kurmak istemiyor anlaşılan, öylesine bir benzetme yapıyor! Lafı çocuktan al! İnsanın böyle dostları varsa düşmana ne ihtiyaç var ki?

Yasin Doğan’ın yazarlık kalitesi bizi AKP’de patlak veren kavgadan daha az ilgilendiriyor. Yazar Gül’e ve Gül’ü savunan Arınç’a isim vermeden hücum ediyor:

Bir çok değerli isim AK Parti'nin kuruluşundan bu yana önemli katkılarda bulunmuş ve önemli bir misyon icra etmiştir. Bu hareketin gençlerle aşılanması ve yeni hedeflerin yeni kuşaklarca benimsenmesi fikriyatı doğru algılanmalıdır. Kimse kendi kişisel pozisyonunu korumak için dava söylemini perde olarak kullanmamalı, kendisini olmazsa olmaz göstermemelidir.

Gül ve Arınç aniden kariyerist ilan edilmiş oluyor. Sadece kişisel çıkar peşinde “yeni Türkiye” mecazını, pardon idealini engelleyen benciller! Bunların niyetini anlamamış olan varsa, Yasin Doğan bunu da açıklıyor: “‘Erdoğan Köşke çıksın bir şeye karışmasın’ yaklaşımında olanlar, bu tasavvuru ve ideali kavrayamamış olurlar.”

Peki, Gül neden partinin başına geçip başbakan olmamalıdır? Yasin Doğan anlamayana onu da anlatıyor: “AK Parti'nin başına geçecek isim elbette ki halkın ve partinin kabulüne mazhar olabilecek bir kişi olacaktır. Ama daha önemli olan ‘Yeni Türkiye’de belirlenen rolleri yadsımaması ve Cumhurbaşkanı-Başbakan uyumunu üst düzeyde tutması olacaktır.”

Yani AKP’ye başkan ve dolayısıyla başbakan olacak kişinin yeni seçilmiş “reis”in emrinden çıkmaması gerekir. Gül fazla güçlü ve iddialı olduğu için, Yasin Doğan'ın ifadesiyle “Cumhurbaşkanı-Başbakan uyumunu üst düzeyde" tutmayacaktır. Dolayısıyla, “yeni yetmeler” bu tavra engel olmakta kararlıdır.

“Erdoğan'a ve bu ideale karşı olan kimse biz ona karşı oluruz.”

Yasin Doğan’ın ne kadar ağır bir söz söylediğini görüyor musunuz? Gül’ün ve Arınç’ın Erdoğan’a karşı olduğunu söylüyor! Bunun anlamını iyi tartmak gerekiyor. Bu önerme doğru olmasa bile AKP’nin kadrolarının durumu böyle algıladığını gösteriyor: Gül Erdoğan’a karşıdır!

Buradan tehdide sadece bir adım vardır. Yasin Doğan, nam-ı diger Yalçın Akdoğan bunu da yapıyor:

Bu hareketin kimseye bir diyet borcu veya açık hesabı bulunmamaktadır. (…) AK Parti'nin bir kişiyi bile dışlama, kaybetme lüksü yoktur. Bu davaya hizmet eden herkes değerlidir ve başımızın üzerinde yere sahiptir.

İlk cümle haddinizi bilin diyor. Sonra bir nezaket cümlesi var: “Sizi kaybetmek istemeyiz” falan. Ama o, aradaki kararsızlara “biz onlara efendi davrandık, fırsat verdik” diyebilmek için. Son cümle bir çift-dillilik harikası. “Bu davaya hizmet eden herkes değerlidir ve başımızın üzerinde yere sahiptir.” Zannedersiniz ki Akdoğan Gül ve Arınç’a iltifat ediyor. Hayır! Tehdit ediyor. Sadece “bu davaya hizmet” ettiğiniz ölçüde değerlisiniz, başımızın üzerinde yeriniz var. Haddinizi bilin, köşenizde oturun. Yoksa gidersiniz. Abdullah Gül’e “seni Erdoğan cumhurbaşkanı yaptı, daha ne istiyorsun?” diyen bir cümle de var: “Erdoğan dokuz seçimi de kazanmış, bir çok kişiye de önemli makamlar kazandırmıştır.”

Durum ortadadır. AKP’de çok önemli sonuçları olabilecek bir iktidar savaşı başlamıştır. Daha dün bir, bugün iki, bekleyememiştir iki taraf da.

Şimdi okuyucularımıza bir hatırlatma yapmak istiyoruz: Gezi ile başlayan halk isyanından bu yana Türkiye solu Erdoğan’ı çok güçlü zanneder, 30 Mart’tan sonra karalar bağlar, “diktatör”den başka kavram kullanmazken, Gerçek Erdoğan’ın çok ağır yara bere aldığını ısrarla vurguluyordu. Bunun bugüne kadar sayısız alanda doğrulandığını gördük. Ama biz AKP saflarında bile Erdoğan’ın bazı müttefiklerini yitirmiş olduğunda da ısrar ediyorduk. En son Erdoğan’ın Köşk’e “yara bere içinde çıktığını” yazdık ve ekledik: “AKP’nin içi kaynamaya başlayacaktır. Abdullah Gül’den üç dönemini doldurmuş bakanlarına kadar birçok politikacı hesaplarını yapmaya başlıyor.” (Bkz. http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/erdogani-cankayada-tutsak-edelim.)

Dakika bir, gol bir! Bu olayların kısa vadede görünürdeki güç dengelerini hiç etkilememesi bile mümkündür. Bu gerginlik, AKP içindeki “sağduyu” sahipleri tarafından bastırılabilir. Daha ötede, Gül ve Arınç partinin çıkarlarına aykırı düşer gibi görünen şeyler yapmaktan taktik olarak kaçınacaktır. Ama ok yaydan çıkmıştır. Çelişki derinde yatıyor. Bir gün Erdoğan’ın yoluna bir şekilde çıkacaktır.

Okuyucularımızı parlamenter budalalığa kapılmış solun bakış açısından kopmaya çağırıyoruz. Erdoğan güçlü değildir. Ekleyelim: Sandıkta bile! Biz söylemiyoruz sadece. Bakın, AKP MKYK’sında Erdoğan’ın düşük oy alması huzursuzluk konusu olmuş, Erdoğan da cevap vermiş: “Peygamber efendimizi bile desteklemeyenler oldu.” Bu cevabın psikanalitik yorumunu erbabına bırakalım. Erdoğan partisi tarafından bile çok güçlü görülmüyor, görmüyor musunuz?

Şimdi bizi bir başka tehlike bekliyor: Düne kadar Erdoğan’ın zaaflarını görmemekte ısrar edenler, şimdi de Gül-Arınç çizgisine bel bağlayacaklardır. Oysa bizim için bu çizginin tek anlamı, hâkim güçler içindeki bir başka çatlak olmasıdır. Hepsi bu.

Erdoğan’ı Çankaya’dan burnunu çıkaramaz hale getirmek için bizim güvendiğimiz güç Soma işçisinin gücüdür, başbakanlığa hazırlanan Davutoğlu’nun dostu mezhep fitnecisi IŞİD’i yenmeye koşan Kürt gençleridir, Gezi’den beri mezhep fitnecilerinin korkulu rüyası haline gelmiş olan Alevilerdir, 1990’lılardır, kadınlardır.

Haydi, Çankaya’ya çıkmaya hazırlananın hayallerini gerçekten bir mecaz haline dönüştürmeye!