CHP programını halktan önce ABD'ye sundu

Son günlerde CHP ve ABD arasında yaşanan mekik diplomasisi son derece dikkat çekici. ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone CHP Genel Merkezi'ni ziyaret ediyor; CHP Genel Başkan Yardımcıları Osman Korutürk, Faik Öztrak, Gülsün Bilgehan ve Umut Oran ile Genel Başkan danışmanı emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu'ndan oluşan bir heyet ABD'ye uçarak temaslarda bulunuyor; dönüşte Ricciardone heyete yemek veriyor, ek olarak Afganistan'da NATO'nun sömürge valiliğini yapan CHP'li Hikmet Çetin'i de çağırıyor. CHP, ABD'yle ilişkilerini geliştirmekten çok memnun. Kılıçdaroğlu ise “icazet alıyoruz gibi gözükmesin” diyerek ABD'ye gitmemiş. Kılıçdaroğlu olsa da olmasa da CHP'lilerin ABD'ye kahve içmeye gitmediği açık.

Bu gelişmeler medyada CHP ve ABD'nin yakınlaşması olarak sunuldu. Bu tam olarak doğru değil çünkü CHP hiçbir zaman ABD'den uzak olmadı. Batıcı-laik burjuvazinin en has patilerinden olan CHP, “muassır medeniyetin” temsilcisi olarak gördüğü Batı emperyalizmine ve tabii ki ABD emperyalizmine her zaman yakın oldu ve her zaman işbirliği yaptı. Son dönemdeki gelişmeler AKP'nin İran sorununda aldığı tutum, İsrail'e karşı çıkışlar, Arap dünyasında rol kapma çabalarıyla birlikte değerlendirilmeli. AKP'nin bu merkezkaç eğilimleri sadece ABD emperyalizmini değil Türkiye'de başta CHP olmak üzere kıblesini Batı bellemiş olanları da ciddi biçimde rahatsız etti.

CHP zaten uzunca bir süredir, dış politikada “eksen kayması”na uğradığından yakınıp duruyordu. CHP sadece yakınmıyor her fırsatta sadece AB ve ABD emperyalizmini değil İsrail Siyonizmi'ni de savunmaktan geri durmuyordu.

Son günlerdeki yoğun trafik ise iki bakımdan özel önem taşıyor. Bunlardan ilki Oda TV baskınları ile Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanmasının ardından yaşanan gelişmeler. Bilindiği gibi Oda TV baskınının hemen ardından ilk büyük tepki ABD Büyükeçlisi'nden gelmiş ve ne hikmetse emperyalist ABD'nin elçisi ateşli biçimde Türkiye'de basın özgürlüğünü savunmuştu. Başbakan Erdoğan da bunun üzerine elçiyi toylukla eleştirmiş ancak Washington'dan Erdoğan'a cevap gecikmemişti. Bu süreç yaşanırken CHP, AKP'yi ABD'ye şikayet ederek ve ABD'yi de arkasına alarak politik bir atak geliştirmek istiyor.

Diğer önemli nokta ise tabii ki seçimler... CHP , AKP ile arasındaki oy farkını kapatmak için var gücüyle çalışıyor. ABD'nin CHP'ye kazandıracağı oy çok olmayabilir ancak CHP'lilerin doğrudan oy toplamanın ötesinde beklentilerinin olduğu açık. Mesela ABD'nin baskısıyla AKP'nin içindeki fay hatlarını tetiklemek gibi... AKP'nin medyada başlattığı tekelleşmeye karşı Batıcı-laik burjuvazinin medyasını cesaretlendirmek gibi... ABD'nin basın özgürlüğüne bu kadar vurgu yapması başka nasıl anlaşılabilir? Türkiye hapishaneleri devrimci, demokrat, sosyalist ve yurtsever Kürt gazetecilerle dolu. Hangisi için kılını kıpırdatmış ABD'li emperyalistler? Hangi birisini savunmuş CHP'liler? Bugün ABD'nin yaptığı burjuva medyasına “arkanızda biz varız korkmayın, AKP'ye muhalefet edin ve başına buyruk hareket etmesini engelleyin” demektir.

Tüm siyasi çizgisini AKP karşıtlığına indirgeyenler, ulusalcılığa anti-emperyalist müttefik gözüyle bakanlar, seçimlerde kitlesini serbest bırakıp CHP'yi işaret edenler şimdi adım adım emperyalizmin hizasında diziliyorlar. Hala bu durumun farkına varamayanlar CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk'ün şu sözlerine baksınlar: “ABD yetkilileri: 'Hem iç hem dış politikada hükümetin durduğu nokta tereddütler uyandırıyor, biz bunu yakından takip ediyoruz ve anlamaya çalışıyoruz ama başlangıçta vermiş olduğu ümidi göremiyoruz' diyorlar. Bunu dedikten sonra da biz kendi partimizin iç ve dış politika, ekonomi hakkındaki görüşlerini anlatıyoruz. O zaman bizim Türkiye’nin yönetiminde alternatif olarak ortaya çıktığımızı anlamış oldukları izlenimi aldık.”

İşte sizin CHP'niz budur!

Batıcı-laik burjuvazi ve İsalmcı burjuvazi karşısında bir Üçüncü Cephe'yi savunmanın tutarlı bir anti-emperyalist mücadelenin tek yolu olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.