ABD ve İsrail ile birlikte hükümet devirip hükümet kurmak!

28 Şubat askeri müdahalesi ile ilgili olarak açılan soruşturmanın en önemli yanlarından biri, sanıklara sorulan sorulardan birinde, Refah Partisi’ni devirmek için ABD ve İsrail ile yapılan görüşmelerde yer alan bilgiler. Bu bilgilerin ayrıntısının halka mutlaka açıklanması gerekiyor.Böylece halk sadece 28 Şubat askeri müdahalesini kimlerin düzenlediğine değil, Türkiye’de hükümetlerin nasıl kurulup nasıl devrildiğine ve en Amerikancı, en Siyonizm yanlısı kurumun hangisi olduğuna ilişkin eşsiz bir fikir edinme fırsatını bulacaktır.

28 Şubat sanıklarına sorulan sorular arasında bir tanesi bir gazetede şöyle özetlenmiş: “Savcılık fezlekesinde, soruşturma sırasında elde edilen görüşme tutanaklarına göre, RP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından ABD ve İsrail’de bir dizi görüşme yapıldığı belirtilerek, bu görüşmelere Çevik Bir’in yanında zaman zaman Orgeneral İlhan Kılıç, Korgeneral Çetin Saner, Tümgeneral Orhan Yöney, Aydan Kodaloğlu ve dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen’in katıldığı ifade edildi. Fezlekede şöyle denildi: ‘Toplantılarda RP uygulamaları eleştirildikten sonra TSK’nin üzerine düşeni yapacağı ve yardım istendiği anlaşılmaktadır. Görüşmeler planlanan askeri müdahaleye yönelik icazet amacı mı taşımaktadır?’” (Cumhuriyet, 16 Nisan 2012, s. 4)

Devrimci İşçi Partisi geleneği, 28 Şubat 1997 askeri müdahalesininin başından itibaren ABD-TÜSİAD-TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) üçlüsünün ortak bir operasyonu olduğunu vurgulamıştır. Savcılık fezlekesinde yer alan bilgiler doğru ise, eksik söylemişiz: Dördüncügüç olarak İsrail’i hesaba katmamışız!

Savcılık fezlekesinde yer alan bilgiler, böylece 28 Şubat askeri müdahalesini sadece askerin sırtına yıkmaya çalışarak “vesayet” teranesine sığınan yaklaşıma karşı önemli bir bilgi sağlamış oluyor. TSK’nın müdahalenin ana aktörü olduğu elbette doğrudur. Ama 28 Şubat yalnızca TSK’nın “sivil toplum”a karşı bir girişimi değil, burjuvazinin hâkim Batıcı-laik kanadının, emperyalizmle el ele asker aracılığıyla yaptığı bir müdahaledir.

İkincisi, bu bilgi kırıntısıyla bile, Türkiye “demokrasi”sinin ne menem bir şey olduğu bir kezdaha ortaya çıkıyor. Halkı dört yılda bir sandığa gönderip “aslanlar kaplanlar, bu memleketisiz yönetiyorsunuz” diyenler, iş hükümetleri kurup devirmeye gelince halka değil ABD’ye (ve anlaşılan İsrail’e!) soruyorlar.

Nihayet, on yıldır yapılan bir propagandanın kofluğu yeniden ortaya çıkıyor. Buna göre,Türkiye’de ABD’nin savaş atı Erdoğan’dır, AKP’dir. Onun karşıtları ise ABD’ye uzaktır, anti-emperyalisttir, yurdun çıkarlarını korur. Bu şema, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD’ye karşı bir tutum içinde olduğunu, hatta yer yer anti-emperyalist eğilimleri olduğunu ima eder. İşte 28 Şubat’a giden yolda ABD ve İsrail’le yapılan görüşmelere ilişkin bilgiler, tam da bu kasıtlı propagandayı halkın gözünde teşhir etmiştir.