ABD Ortadoğu’yu “dizayn ediyor”!

Mısır’ın devrimci kitleleri, bütün politik kafa karışıklıkları içinde, eylemleriyle Türkiye’nin pek iddialı solunun yüzünü kızartıyor.  Büyükelçilik olayının en önemli sonucu açıktır: “Dizayn” teorisi, Kemalistler ve yurtsever “komünist”ler sınıfta kalmıştır.

Mısır’da geçtiğimiz Cuma günü (9 Eylül) sarsıcı bir olay yaşandı. İsrail’in Kahire’deki büyükelçiliği yaklaşık on bin insan tarafından kuşatıldı, elçilik içine girildi, Siyonist bayrak indirildi, elçilik belgeleri yağmalandı.

Bundan bir süre önce İsrail-Mısır sınırında, iddiaya göre Filistinli militanlarla bir çatışma esnasında, İsrail altı Mısır askerini öldürmüştü. O zamandan bu yana Mısır halkı İsrail’e karşı büyük tepki içinde. İki hafta önce genç bir adam, İsrail’in Kahire’deki büyükelçiliğinin bulunduğu binanın 23. katına tırmanarak Siyonist bayrağı indirmiş ve Mısır’ın “örümcek adamı” lakabını kazanmıştı. Kitlelerin öfkesinden korkan Mısır’ın askeri yöneticileri, yaklaşık on gün önce İsrail büyükelçiliğinin bulunduğu binanın önüne kocaman bir beton duvar inşa etmişlerdi.

Geçtiğimiz Cuma, on binlerce insan, Mübarek devrileli beri ülkeyi yönetmekte olan Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’ni protesto etmek ve devrimcilerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son verilmesini talep etmek için yine Tahrir Meydanı’nda idi. Öğleden sonra gösteri devam ederken birkaç bin kişilik başka bir grup da Kahire’nin bir başka semtinde ellerinde çekiçler İsrail’in büyükelçiliği önündeki duvarı yıkmakla meşguldüler. Tahrir’deki kalabalığın on bin kişiye yakın bir bölümü akşam gösterinin sonunda altı kilometre ötedeki büyükelçiliğe yürüyerek oradaki protestoculara katıldı.

Gökten yağan belgeler

Duvarın yıkılmasıyla kalabalığın heyecanı kabarmıştı. Bu eylem, insanlara sanki İsrail’in Batı Şeria’da diktiği utanç verici duvar yıkılmış hissini veriyordu. Bir ara yüzlerce genç binanın kapısındaki güvenliği aşarak en üst katlarda bulunan elçiliği bastı. Kalabalığın tezahüratı eşliğinde Siyonist bayrak indirildi. Biraz sonra yukarıdan yüzlerce, binlerce yaprak kâğıt yağmaya başladı. Bunlar, Mısır devletinin çeşitli kuruluşlarının ve Mısır burjuvazisinin İsrail devletiyle nasıl içli dışlı olduğunu gösteren arşiv belgeleriydi. Yaz başında Mısır MİT’ini basıp gizli belgeleri yağmalamış olan devrimci kitleler, bu sefer de Mısır hakim sınıflarının İsrail’le kankalığını ortaya koyan belgeleri teşhir ediyorlardı.

Bu aşamadan sonra Mısır’ın kötü şöhretli çevik kuvveti harekete geçerek muazzam bir saldırı başlatıyordu. Mısır’ın en büyük gazetesi El Ahram’ın muhabiri, yüzlerce gaz bombasının ateşlendiğini, elçilik önündeki kalabalığa saldırının, Mübarek’e karşı Tahrir Meydanı’ndaki gösteriler sırasında polisin en sert saldırısının yaşandığı 28 Ocak’tan beri en şiddetli saldırı olduğunu belirtiyor. Gecenin bilançosu üç ölü, 1000’e yakın yaralı, 111 tutuklu oldu.

Örnek olay

Tablo berraktır. Elçilik baskını Arap dünyasında neler yaşanmakta olduğunu çıplak bir netlikle ortaya koyuyor. Bir, kalabalığın çoğunluğu Tahrir Meydanı’ndan gelmiştir. Yani devrimcilerdir. Bastıkları yer İsrail devletinin Mısır’daki temsilciliğidir.Yani İsrail’in Arap ülkeleri arasındaki en büyük müttefiki olan Mısır’da Siyonizme bir taarruz söz konusudur. Şimdi kendi kendinize sorun: Soldaki sayısız allamei cihanın söylediği gibi Arap ülkelerinde yaşanan bir devrim değil de “ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmesi” olsa, sonucu neden ABD’nin bölgedeki en aziz müttefikinin aleyhine olsun? Aslında, bu tablo karşısında sorulacak soru başkadır: ABD emperyalist devleti mi budaladır, “dizayn” teorisyenleri mi?

İki, 11 Şubat’ta Mübarek’in düşmesinden bu yana devlet en büyük şiddetini İsrail devletini korumak için uyguluyor! ABD devrim kendi karşısında olduğu için Mübarek’i terk ederek “düzenli geçiş” stratejisi çerçevesinde askeriyeyi başa getirmiştir. Şimdi bu askeri yönetim ABD ve Siyonizmin çıkarlarını devrime karşı cansiperane savunuyor. İsrail altı Mısır askerini öldürmüştü. Mısır devleti de bu suçu protesto eden kendi vatandaşları arasından üç kişiyi daha öldürüyor! Tablo açıktır: devrim 25 Ocak’ta karşı durulamaz bir saldırıya geçince, ABD ve Mısır burjuvazisi birinci cephedeki mevzileri terk ederek ikinci cepheye, ordunun yönetimine çekilmiştir. Şimdi devrim bu ikinci cepheyi, henüz topyekûn güçleriyle değil, gerilla taciz saldırılarıyla yoklamakta, karşı devrim cephesi de şimdilik sert cevaplar vermektedir.

Üç, devrim aynı zamanda Kemalistlerin ve yurtsever “komünist”lerin korktuğu gibi İslamcıların tekelinde falan da değildir. Elçilik baskınının hemen ardından en radikal İslamcı gruplardan biri olan El Dava el Selefiye (Selefiliğin Çağrısı) bir açıklama yaparak bu eylemin İsrail’e yarayacağını, hatta ABD’ye yerleşmiş bir eski polis şefinin, yani ABD’nin kışkırtması olduğunu ileri sürmüş, kitlelere müthiş bir şiddet uygulayan polisi de savunmuştur! Eylemin içinde inançlı Müslümanlar çoğunlukta bile olabilir. Bunları kazanmak Marksist devrimcilerin görevidir. Biz devrimi yapan milyonların analarının karnından komünist doğmuş olduğunu söylemiyoruz. Onları komünist yapma görevi devrimci partilerindir. Ama Müslüman insanlardan farklı olarak İslamcı hareketler hiçbir biçimde devrimin öncüsü değildir, hatta bu olayda görüldüğü gibi, bazı durumlarda artçısı bile olamamaktadır!

Dört, Devrimci İşçi Partisi, daha başlangıçtan itibaren “Arap devrimi kazanacaksa, mutlaka emperyalizmle ve Siyonizmle savaşmak zorunda kalacak” demiştir. Oysa, daha geçtiğimiz Pazar gününün (11 Eylül 2011) Radikal İki yazısında Baskın Oran “Arap Baharı’nın İsrail’le hiçbir ilgisi yok ve onun aleyhine dönüşmesi de beklenemez” yazmıştır. Oran’ın yazıyı yazdığı günle yazının yayınlandığı gün arasında Mısır kitleleri kendisine tekzip yollamıştır! Sorun Baskın Oran’ın bilgisizliği falan değildir. Kendisi Türkiye’nin en önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanlarından biridir. Sorun Oran’ın liberal bilimsel yönteminin dünyayı anlamasına izin vermemesidir. Marksistler “Arap devrimi emperyalizme ve Siyonizme karşı gelişmek zorundadır” deyince, bunu “üfürmek” ya da “dogmatizm” olarak görenler uyansalar iyi ederler.

Mısır’ın devrimci kitleleri, bütün politik kafa karışıklıkları içinde, eylemleriyle Türkiye’nin pek iddialı solunun yüzünü kızartıyor.  Büyükelçilik olayının en önemli sonucu açıktır: “Dizayn” teorisi, Kemalistler ve yurtsever “komünist”ler sınıfta kalmıştır.