Amaç resmi nikâhı mı, imam nikâhını mı yaygınlaştırmak?

25 Temmuz günü AKP, hazırladığı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda değişiklik tasarısını meclise sundu. Bu tasarıya göre il ve ilçe müftülerine ve bu müftülerin yetki verdiği imamlara da evlendirme yetkisi veriliyor.

Tasarı laikliğe karşı olduğu ve kadınların mevcut haklarını geriye götürdüğü gerekçesiyle başta kadın örgütleri olmak üzere geniş bir kesimden tepki gördü. Biz de bu değişikliğin ne anlama geldiğini, tasarının gerekçesinden ve AKP kanadının savunmalarından yola çıkarak anlamaya çalışalım. Zira müftülerin tam olarak nasıl bir nikâh kıyacağı, belediye memuru ile aynı sözleri mi sarf edeceği, daha doğrusu medeni hukuka bağlı kaldığı söylense de en azından şeklen hangi hukuka göre nikâh kıyacağı belli değil. Konu bilinçli olarak her zamanki gibi muğlak bırakıldığından bir analize ihtiyaç duyuyor.

Belediye memurları yetmiyor mu?

Öncelikle gerekçeden başlayalım. Tasarının gerekçesi “vatandaşların evlendirme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet alımını sağlamak” olarak ifade ediliyor. İnsanın aklına, zor muydu, memur eksikliği mi yaşanıyordu soruları geliyor hemen. Cevabı elbette hayır, halkın böyle bir ihtiyacı olmadığı açık. Öyleyse başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ’ın savunmasına bakalım. “Değişiklik, vatandaşımıza, resmi nikâh kıyanlara ilaveten yeni seçenekler sunarak resmi nikâhı teşvik etmekte ve kolaylaştırmaktadır” diyor. Buradan gerekçede yer alan kolaylıktan kastın ne anlama geldiği açığa kavuşuyor. Müftünün kıyacağı nikâh yeni bir seçenek olan resmi imam nikâhı oluyor.

AKP milletvekili Orhan Deligöz ise bunu doğruluyor: “Vatandaşlarımız gidiyor, belediyede nikâh yaptırıyorlar, o nikâhı yaptırdıktan sonra da nikâh evrakını götürüp imamlara da imam nikâhı yaptırıyorlar. Malumunuz bizde imam nikâhının bir resmi geçerliliği yoktur. Vatandaşlarımızın işi kolaylaşsın diye, öyle düşünen vatandaşlarımızın diyelim, o mânâda düşünen vatandaşlarımız bir defada iki iş olmasın, isteyen gitsin müftüye.”

İmam nikâhı resmileşiyor

Muğlaklık bir nebze olsun azalıyor. Her ne kadar medeni hukuk bağlayıcılığında olsa da, neticede imam nikâhı kıyacak olan müftü, bunu İslami yöntemlerle ve İslam hukukuna dayalı olarak yapacaktır. Elbette laiklik ilkesine aykırıdır ve hukukta ikiliğe sebep olmaktadır. Evlenen çift için pratikte medeni hukuk kadar İslam hukuku da belirleyici olacaktır. İmam nikâhının resmileştirilmesiyle de ağırlığını arttıracaktır. Bu durum kaçınılmaz olarak kadınları mevcut konumdan daha geri bir pozisyona düşürecektir.

Toplumdaki yansımalarını ise şimdiden öngörebiliriz. Pek çok yerde belediye memuru yerine müftüye nikâh kıydırma yönünde mahalle baskısı ortaya çıkacak ve imam nikâhı yaygın nikâh biçimi haline gelecektir. Böylece medeni kanuna dayalı bir hukuk sözleşmesi olan evlilik, dini hükümlerle düzenlenmeye başlayacaktır.

Gelelim Bozdağ’ın savunmasındaki diğer hususa. Bozdağ, bu değişikliğin resmi nikâhı teşvik edeceğini ve arttıracağını söylüyor. İki yıl önce, 2015 Mayıs’ında Anayasa Mahkemesi kararıyla imam nikâhı kıymak için önce resmi nikâh kıyma şartı kaldırılmasaydı kendisine inanabilirdik belki. Zira resmi nikâhı teşvik etmek isteyen bir hükümet ilk önce bu şartı tekrar getirmeli.

AKP bir kez daha saldırıyor

Bugüne kadar AKP’nin kadınları ilgilendiren konularda yarattığı her gündem, meclise sunduğu her tasarı kadınların aleyhine oldu. Tecavüz ettikleri kadınla evlenen tecavüzcünün aklanmasını öngören o meşhur önergeden, şiddet mağduru kadının mesai saatlerinde polise başvurmamasını salık veren boşanma komisyonu raporlarına kadar AKP’nin mazisi bir hayli karanlık. 15 yıllık kadın düşmanı politikaları ortada. Bu tasarıdan da bir hayır çıkmayacağı açık.

AKP’nin esas amacı toplumsal hayatı İslami kurallar çerçevesinde yeniden düzenlemektir. İmam hatip okullarının yaygın ve esas eğitim kurumları haline getirilmesinde, evrimin çıkarılıp cihadın yerleştirildiği müfredat değişikliklerinde olduğu gibi bu tasarının amacı da budur.

Devletin görevi dinin toplum yaşamındaki etkisini arttırmak değil, herhangi bir ayrım gözetmeksizin toplumsal yaşamı herkes için eşit ve güvenli hale getirmektir. Bilhassa kadınların ve çocukların hakları devletin güvencesi altında olmalıdır, bunlar dini ve toplumsal kuralların insafına bırakılamaz. Laiklik bu nedenle önemlidir ve vazgeçilmez bir ilkedir.

* * * 

 

Sözlü beyanla bildirim neyi amaçlıyor?

Meclisin tatil olmasına 5 gün kalmışken sunulan “Nüfus Hizmetleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” müftülere nikâh yetkisinin yanı sıra bir başka önemli hususu da içeriyor. Tasarıya göre sağlık personelinin bilgisi dışında gerçekleşen doğumların bildirimi sözlü olarak yapılacak.

Mevcut yasada “sağlık personelinin takibi dışında doğan” çocuklara dair bir düzenleme bulunmazken tasarıda böyle bir yenilik getiriliyor. Bu demek oluyor ki tacizi, tecavüzü, çocuk istismarını engellemeyip kayıt dışı doğumların önünü açan AKP iktidarı fiili durumu hukuki duruma çevirme derdine düşmüş yine. Bu “tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar” zihniyetinin yasalaşmış hâlidir. Düzenlemenin devamında yer alan “beyanın teyidi amacıyla mülki idare amirinin emriyle, aile hekimlerinin aracılığıyla araştırma yapılır” cümlesi göz boyamadır. Bu araştırma yapılmazsa olacak olan şudur: bir kişi istismar ettiği bir çocuktan ya da bir kadından olan çocuğu yalnızca sözlü beyanla başka bir kadının çocuğuymuş gibi nüfusa kaydettirebilecektir.

Bu AKP’nin ilk ve son icraatı değil elbette. Kasım 2016’da gece vakti, mecliste neredeyse kimse yokken çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesini düzenleyen önergeyi meclise sunmuşlar ve jet hızıyla oylayıp Meclis Genel Kurulu’nda kabul ettirmişlerdi. Ancak yasalaşması o kadar kolay olmamıştı. Binlerce insanın tepkisi ile karşılaşınca önergeyi geri çekmek zorunda kalmışlardı. Şimdi ise yine aynı kapıya çıkacak bir tasarıyı başka bir şekle sokarak yasalaştırmaya çalışıyorlar. Ancak unuttukları bir şey var: AKP’nin her fırsatta kadınları toplumdan soyutlama ve aşağılama hamlelerine karşı kadınların cevabı yine mücadele olacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2017 tarihli 95. sayısında yayınlanmıştır.