Zengin erkekler mutlu, Kürtler de, kadınlar da, yoksullar da kurtuldu! (22-07-2010)

Zengin Türk erkeklerinin, "metres" tutmak yerine ikinci (hatta üçüncü) eş olarak yoksul Kürt kızlarını almasını öneren Bakırcı'nın Kürt halkının onurunu nasıl ayaklar altına aldığı apaçık ortada. İşin bir de sınıfsal boyutu var: Zengin Türk erkekleri, yoksul Kürt kızlarını "alarak" ailesini de ihya ediyor. Zaten zengin patron takımının sözcüsü olan burjuva politikacıları, ancak yoksul halkın onuruna bu kadar pervasızca dil uzatmaya cesaret edebilir!

Aslında Bakırcı'nın şovenist-erkek egemen kalıplara sırtını yaslayarak önerdiği şey özünde, tarihte devlet politikası olarak bile uygulanan tam bir asimilasyon politikası. Bu erkek egemen sistemde "Türk soyu", erkek üzerinden devam etiği için, erkeğin soy kütüğüne geçecek olan, "alınan Kürt kızları" hem Türkleşmiş olacak, hem de doğurdukları çocuklarla bu yüce soyun devamına hizmet edecektir! Başka ırktan veya dinden kadınlarla evlenmenin soyu bozmadığını, "cengâver Türk erkeği" için soyunu, dinini gözünü kırpmadan terk eden Hıristiyan kadın karakterlerle dolu Kara Murat, Malkoçoğlu, Tarkan filmlerinden biliyoruz zaten.

Belediye başkanının sözlerinde bir de ikinci-üçüncü eş meselesi var. Kürt kadınları, kutsal Türk aile yapısında birinci eş olmayı dahi hak etmiyor anlaşılan. E bu kadarını da istemesinler artık; onca lütuftan sonra! Ama birinci eş mutlaka Türk olacak! Birinci eş olan o Türk kadınının trajedisi de bir başka mesele tabii. O da Kürt sorununun çözümü, yani "vatana millete hizmet" için katlanacak artık işe yaramayan eskimiş eşya muamelesine. Zaten Bakırcı'nın önerisinde belirttiği gibi "çocuğu olmayan" bu kadınlar, en temel kadınlık görevlerini de yerine getirememişler ki, hak ediyorlar onurlarının bu denli ayaklar altına alınmasını. Kaderleri de Kürt kadınlarıyla birleşmiş oluyor bu noktada.

Burada tüm kadınların kaderlerinin birleştiği meselenin en vahim boyutlarına geliyoruz. Birincisi, kadın cinselliği üzerindeki baskılara karşın, erkeğin çok eşlilik "hakkının" ne derece meşrulaştırıldığı, Bakırcı'nın ikinci eş durumunu mutlak bir veri olarak rahatça ele almasından nasıl da belli. Ya "metres", ya ikinci eş!

İkincisi "kız alıp verme" meselesi... Yani CHP'li Kamer Genç'in de AKP'li Halil Bakırcı'ya verdiği cevapla üzerine tüy diktiği anlayış. Bakırcı "Türk erkekler Kürt kızı alsın" diyor; Kamer Genç bu öneriye cevaben "önce o kendi kızlarını versin" diyor. İnsanın aklına Marks ve Engels'in 162 yıl önce yazılmış Komünist Manifesto'daki sözleri geliyor: "Burjuva, kendi karısını salt bir üretim aracı olarak görüyor. Dolayısıyla, üretim araçları ortaklaşa kullanılmalıdır, sözünü duyar duymaz, bu ortaklaşalık kaderinin aynı şekilde kadınları da kapsamasından başka bir şey düşünemiyor."

İki ayrı burjuva partisi mensubu iki erkek, kimin kimden "mal" alacağını tartışıyor adeta. Elbette bu bakış açısı sadece patron sınıfına ait olmayıp, toplumun neredeyse tamamına sirayet etmiş erkek egemen zihniyetin bir ürünüdür. Zaten bu nedenle AKP'li Bakırcı'nın sözleri burjuva kadın kurumları dâhil geniş kesimlerce "çok eşlilik" yönüyle tepkiyle karşılanırken, Kamer Genç'in bunun karşısındaki çıkışı kimseyi rahatsız etmiyor. Ancak bu tartışmada en fazla Kürt, ama aynı zamanda Türk, Arap, Ermeni, Çerkez tüm kadınları aşağılayan, iradelerini yok sayan, alınıp verilen bir mal olarak gören, "kutsal aile" kurumunda kadının yerini bu kadar açık ortaya koyan en derindeki mesele budur.

Sonuç olarak Halil Bakırcı'nın formülüne göre zengin Türk erkekleri mutlu olacak; Kürt, kadın, yoksul, bütün ezilenler kurtulacak! Ancak bizim daha gerçekçi ve onurlu bir seçeneğimiz var: Kadınlar, Kürt halkıyla, emekçilerle, yoksullarla mücadeleyi birleştirecek, kurtuluş nasıl olurmuş erkek egemen kapitalist sisteme gösterecek!