“Yan Gelip Yatmak” ya da “Eğri Oturup, Doğru Konuşmak” (Ahmet Öncü - 14-01-2010)

İşte böyle bir bağlamda, biz de, Birgün'deki ilk yazımıza bu noktadan ve şöyle başlayalım dedik: "Selam yaratana selam, selam tohumların tohumuna selam. Selam işçi sınıfına selam".  Haftalık yazılarımızla sizlerin sesi, sizlerin sözü olmaya çalışacağız. Bir de şu var: Bu sütundaki satırlar şimdilerde Londra metrosunda Friedrich Engels'e atfedilen şu sözlere bağlı kalınarak yazılacak: "Bir gram eylem, bin ton teoriden daha değerlidir". Yani yer yer günlük mücadelenin dilinden kopup teorik bir söyleme saparsak, bilin ki, eyleminizi temel alan bir teori arayışı içinde olacağız. Söylemeye gerek yok ama görüşlerinizi ve eleştirinizi sabırsızlıkla bekleyeceğiz

Yetim Hakkı Üzerine Bir Tartışma   

Kamuoyunun malumu olduğu üzere, Başbakan Erdoğan uzunca bir zamandır özelleştirmeler sonucunda işini ve kazanılmış sosyal haklarını kaybeden birçok emekçiyi "yan gelip yatmakla" suçlamaktadır. Hükümetin bakış açısından bir akıl yürütecek olursak, "üretken" olmayan bu tür kamu emekçileri sadece ülke ekonomisine ve hükümetin bütçesine yük olmakla kalmayıp, deyim yerindeyse, yetimlerin hakkını yemektedir.  Elimizdeki "Direnişçi Tekel İşçileri"ne ait bir bildiri de ise bu iddianın tam tersi bir ifadeye yer verilmektedir. Bildiride, hiçbir parçasına dokunmadan olduğu gibi alıntılarsak, şöyle denilmektedir: "Biz, her yıl TEKEL'i vergi ödeme şampiyonu, Türkiye'nin üçüncü büyük şirketi yaptık. ASLA YAN GELİP YATMADIK. YETİM HAKKI YEMEDİK. YETİM DOYURDUK."  Görüldüğü gibi, günümüzde emek ve sermaye arasında giderek derinleşen sınıf çatışmasının merkezinde, diğer önemli birçok meselenin yanı sıra, "yetimin hakkını kimin yediği" ya da daha doğru bir deyişle, "yetimi kimin doyurduğu" tartışması yer almaktadır.  

Kapitalist toplumu ve ekonomiyi emek değer teorisine bağlı kalarak anlamaya çalışanlar -bunlara kısaca sosyalistler de diyebilirdik ama bir başka yazımızda ele almayı düşündüğümüz bazı nedenlerden dolayı açık bir şekilde yazmayı tercih ettik- açısından bu tartışmada kimin haklı ya da doğru olduğu aşikar olmakla birlikte,  bir takım "postmodern" duyarlılıklara sahip kuşkucu yurttaşımız "acaba başbakanımız haklı olabilir mi?" diye düşünebilir. Kanımızca, bu tür üçüncü şahısların merakını giderebilmenin tek bir yolu mevcuttur. Tartışmaya taraf olanların yani sermaye sınıfı ve sözcüleriyle işçi sınıfı ve sözcülerinin "eğri oturup, doğru konuşması." Tahmin edileceği gibi, kuşkucuların tarafların "eğri oturacağına" dair herhangi bir teorik şüpheleri bulunmaz -bağımsız bir üçüncü taraf oluşturduklarından emin olan böyleleri bir tek kendilerinin doğru oturduğunu düşünür! Onlar daha çok tarafların "doğru konuşup konuşmadığı" hakkında, her zaman olduğu gibi, karar vermekte zorlanırlar. Yani onlara göre, teorik nedenlerden dolayı ve daha da önemlisi "nesnelliğin" gereği olarak birbirleriyle mücadele halinde olanların sözleri karşısında her zaman şüpheci olunmalıdır: "Hükümet mi yoksa direnen işçiler mi doğru?" Yani gizemli bir durumla karşı karşıyayız.

Oysa, Aristo'dan beri bildiğimiz gibi, dost ve düşmanın saflaşarak karşı karşıya gelmesi anlamına gelen siyasi mücadelede gizemciliğe hiçbir yer yoktur.  Ve hiç şüphesiz, sınıf çatışmasından türeyen sınıf mücadelesi tümüyle siyasi alana dahildir. Bu anlamda da, siyasi alana bakanların orada dile getirilen görüşleri ve eylemleri anlamak gibi bir çabaları varsa, asıl meselelerinin, Marx'ın bütün çıplaklığıyla dile getirmiş olduğu bir koşulu anlamış olmaları gerektiğini bilirler: "Tüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe saptıran bütün gizemler, ussal çözümlerini insan pratiğinde ve bu pratiğin anlaşılmasında bulurlar."  Bugünün insan pratiği ise, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu düşünüldüğünde, "ücretli kölelik" olarak tanımlanabilir.

Bugünkü yazımızı bitirirken, "Direnişçi Tekel İşçileri"nin her türlü gizemcilikten kurtulmuş olduklarını, yine onların bildirisinden bir alıntıyla vurgulayalım: "Köleliği kabul etmiyoruz. Haklarımızı alıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz". Haftaya işçilerin bu zorlu mücadelesinde karşılaşabilecekleri bir takım sorunlar üzerine düşüncelerimizi sizlerle paylaşacağız.