Yalçın Küçük’ün Sungur Savran’a açtığı dava: Sosyal şovenizmle enternasyonalizm karşı karşıya! (09-09-2009)

Sungur Savran bu yılın Şubat ayında Mavi Defter adlı internet sitesinde "Yalçın Küçük ve Veli Küçük ya da Siyonistlerin gerçek dostları kimlerdir?" başlığıyla, Yalçın Küçük'ü, Ergenekon davasında yargılanmakta olan, adı birçok faili meçhulle ya da darbe hazırlıklarıyla sık sık anılan Veli Küçük ya da Hurşit Tolon benzeri kişileri övmesi, Ergenekon örgütünü ve darbeciliği savunması dolayısıyla eleştiren bir yazı yazmıştı. Yalçın Küçük'ün bu yazıya tepkisi Savran'ın fikirlerine yanıt vermek yerine dava açmak oldu. Solda en azından son onyıllarda görülmemiş bir yöntemle, Küçük bir fikir tartışmasını hakaret davası yoluyla mahkemeye havale etmiş oldu.

Duruşmada Yalçın Küçük'ü avukat Dursun Ermiş, Sungur Savran'ı ise, 2009 yerel seçimlerinde Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığına sosyalistlerin ve DTP'nin ortak adayı olan, Hrant Dink ve Uğur Kaymaz gibi derin devlet mağdurlarına ilişkin davalarda avukat olarak görev yapmış olan avukat Şiar Rişvanoğlu temsil etti. Bir sonraki duruşma 24 Kasım'da.

Aşağıda Savran'ın mahkemeye verdiği yazılı cevabın bir özeti ve avukatı Rişvanoğlu'nun duruşma sonrasında basına yaptığı açıklama yer alıyor.

Sungur Savran: "Yalçın Küçük, Tayyip Erdoğan'ın izinde!"

Sungur Savran, mahkemeye yazılı olarak sunduğu cevapta, sosyalist akımın tarihinde zaman zaman sert polemiklerin yapılmasının bir gelenek olduğuna işaret ettikten sonra şunları belirtti:

"Yalçın Küçük'e düşen, bu yazıdaki iddiaları karşı kanıt ve değerlendirmelerle çürütmeye çalışmaktı. O, fikri bakımdan haksızlığını gizlemek amacıyla, fikir tartışması konusu olması gereken bir meseleyi bir hukuk meselesi haline getirmiştir."

Savran davacı tarafın, kendisinin Mavi Defter yazısından hakaret örneği olarak verdiği alıntılardan "Bu şahsiyet sol adına konuşuyor... Ergenekon'u, darbeciliği, burjuva devletinin her türlü pisliğini sol adına savunuyor" diyen pasaj için de şu noktalara işaret etti:

"Davacı vekili bizi Yalçın Küçük'e hakaretle mi suçluyor, yoksa Türkiye'nin çeşitli siyasi meseleleri ve kurumları konusundaki fikirlerimiz dolayısıyla yargılanmamızı mı istiyor? Ergenekon ve darbecilik konularında aylardır, yıllardır sayısız yazar istediğini yazmışken, bu bize mi yasak oluyor? Öyle görünüyor ki, davacı taraf bizi "burjuva devletinin her türlü pisliği" ibaresi vesilesiyle mahkemenize ihbar etmektedir!"

Sungur Savran, geçmişte fikir tartışmalarını ceza mahkemelerinde bitirmek isteyenler gibi, bugün de kimilerinin hakaret davasını bir silah olarak kullanmaya çalıştığına işaret ederek, Yalçın Küçük'ün bu konuda Recep Tayyip Erdoğan'ın ayak izinde yürümekte olmasının "tarihin acı bir istihzası" olduğuna dikkat çekti.

Şiar Rişvanoğlu: Bilinçteki kızıl, atkıdaki kırmızı

Savran'ın avukatı Şiar Rişvanoğlu ise duruşma çıkışında basına şunları söyledi:

"Yıllardır emekçiler ve ezilenleri savunmak adına yazıları ve konuşmaları nedeniyle DGM'lerde yargılanmaya alışmış müvekkilimin, olumlu ya da olumsuz sadece eleştiri konusu olması gereken yazısından dolayı böylesine küçültücü bir davada taraf olmak zorunda bırakılması olsa olsa bir parodi olabilir. Kıbrıs Savaşı'nda on Rum'u öldürdüğünü itiraf edip sonra cezai sonucundan korkarak ‘sözünden dönen' tiyatrocu  Atilla Olgaç'ı aklamak için  tanıklık yapan ve kendisi de kendisini sık sık ‘Kıbrıs Gazisi' olarak tanımlayan Küçük kendisinden bekleneni yapmıştır! 

Davanın esasına ilişkin cevaplarımızı mahkemeye sunduk, ancak bu davanın sonucu bizim için hiçbir özel anlam ifade etmemektedir. Savran'ın yazısı  okunduğunda burjuva hukuk çerçevesinde  dahi ‘hakaret' anlamına gelecek herhangi bir söz ya da ifade bulunmadığı açıktır. Trajik olan;  müvekkilimin Marksist bakış açısıyla yönelttiği eleştirilerinin, her fırsatta ‘profesörlüğü' ile övünen sözde biliminsanı Küçük tarafından  cımbızlanarak burjuvaziye ihbar edilme çabasıdır.

Küçük, sadece Türkiye politikasını, tarihini değil bütün bir ideolojik, felsefi tercihler dünyasını boydan boya yaran, zaten odağında yer aldığı  ‘Ergenekon' tartışmasında, özgül olarak bu noktada tartışmaya, eleştiriye, bilimsel düşünceye değil, ‘hukuk'a başvurarak burjuva düşünce ve eylem dünyasının bir parçası  olduğunu kanıtlamıştır! Bu davanın sonucu esas olarak budur!

Bu dava Savran'la  Küçük'ün davası değil, devrimci aydınla  düzen aydınının, Marksist/bilimsel  yöntemle, burjuva ihbarcı mantığın, dünyaya işçi sınıfının/ezilenlerin  gözünden bakanlarla, aklını burjuvazinin/devletin/ordunun ‘kalpağının' altında taşıyanların, ‘kızıl'ı bilincine ve kalemine kazımış militan entellektüellerle,  atkısının rengi olarak benimseyen şovmenlerin, militarizme alenen bayrak açanlarla,  militarist aygıtın şeflerine, aynı militarizmin  onbinlerce evladını katlettiği  Kürtlerin ve devrimcilerin gözünün içine baka baka  ‘Paşa Efendi Hazretleri' diye hitap etmeyi içine sindirenlerin,  proleter enternasyonalizmiyle, ‘Sabetayist' avına çıkmış sosyal şovenizmin  çarpışmasıdır.

Dava şimdiden birinciler lehine sonuçlanmıştır!"