Üniversitelerimizi terk etmeyeceğiz (Levent Dölek - 04-03-2009)

Asistanların bir çoğu Yüksek Öğretim Kanunu'nun 50d maddesine göre yüksek lisans veya doktora yaptıkları müddet içinde istihdam ediliyorlar. 50d maddesi lisansüstü eğitim bitince asistanın ilişiğinin otomatik olarak kesilmesini öngörüyor. Asistanları güvencesiz çalışmaya mahkûm eden bu madde bir 12 Eylül mahsulü. Asistanları birer burslu öğrenciye indirgemeye çalışan bu madde akademisyen yetiştirme amacının yerine asistanlardan kullan-at biçiminde faydalanmayı getiriyor.

12 Eylül'ün ürünü 50d sistemi yıllar içinde üniversitelerde adım adım kanıksanmıştı. Anabilim dallarından, Rektöre kadar uzanan bir imza silsilesinin sonunda 50d'li asistanın lisansüstü eğitime bağlı olmayan nispeten daha güvenceli olan kadroya geçmesi mümkün oluyordu. Bu sistemle verilen mesaj çok açıktı: "Anabilim dalından başlayarak imzaların bir yerde tıkanmaması için tüm kademelerde yöneticilerle iyi geçinmelisiniz." Asistanların çoğunluğu da öyle yapmaya çalışıyordu. Ne var ki susmanın, kabullenmenin, bireysel düşünüp kendini kurtarmaya çalışmanın da çare olmadığı nihayet görüldü. Sistem bu işte, bir yandan her koyun kendi bacağından asılır düşüncesini dayatıyor diğer yandan tek yakaladı mı kesinlikle affetmiyor.

YÖK, 31 Temmuz'da bir yönetmelik yayınladı ve ardından 50d'li asistanların kadroya geçirilmelerinin mümkün olmadığını ilan etti. Bu yeni yönetmeliğe göre 50d'li asistan doktorasını bitirdikten sonra göreve devam edebilmesi için yeniden asistan ilanı çıkması ve asistanın sınava girmesi gerekiyor. Asistanın, asistan olmak için yeniden asistanlık sınavına girmesi gibi bir saçmalık, altına YÖK'ün imzası atılınca birden herkesi bağlayan bir uygulama haline geliyor. Şimdi Türkiye çapında binlerce asistan işsiz kalma tehlikesi altında. Hal böyle olunca, artık asistanlar hocaların çantalarını yere bırakıyor, ellerine, düdüklerini, pankartlarını alıyorlar, hocaların peşinden yürümek yerine birleşip meydanlara yürüyorlar.

Cin şişeden çıkınca tekrar içeriye sokmak zor tabii. Asistanlar kadro istemenin ötesine geçmiş durumdalar çoktan. İş güvencesi istiyoruz ama herkes için... Yardımcı doçentlerin güvencesizliğinden, üniversitedeki taşeronlaştırmaya kadar tüm sorunlar asistanların da sorunu artık.

Bir bütün olarak üniversitelerimize sahip çıkıyoruz. 12 Eylül, üniversiteleri olağanüstü yetkilere sahip rektörlerle yönetme yoluna gitmişti. Şimdi YÖK daha da ileri giderek ne kadar hukuki kaide varsa çiğneyerek üniversiteleri Ankara'dan yönetmeye soyunmuş durumda. Buna karşı üniversitelerin kararlarını kendi kendine verebilmesini YÖK gölgesinin üniversiteler üzerinden kalkmasını savunuyoruz.

Bilimsel çalışmayı, parça başı üretim mantığına hapsederek iğdiş eden anlayışa karşı akademik özgürlüğü savunuyoruz.

Üniversiteleri asistanlardan başlayarak, tasfiye yoluyla dikensiz gül bahçesine dönüştürmek isteyen siyasi çabaların farkındayız. Milli Eğitim Bakanlığı burslarıyla yurtdışına gönderilenlerin yönetmelik kapsamının dışında bırakılmasını masum görmek mümkün mü? Bu açıkça, MEB'in burs verirken uyguladığı kriterlerin adım adım üniversitede ağırlığını arttırması demek. Bu çabaların karşısında ciddi bir barikat oluşuyor.

Kıvılcımı belki asistanlar çaktı ama burada kalmamalı. Sustukça sıra idari personele, yardımcı doçente, doçente, profesöre gelecek. Üniversitelerimize sahip çıkacak mıyız? Soru budur. Asistanların cevabı çok açık: "Üniversitelerimizi terk etmiyoruz!" Bu cevabı hep birlikte tüm üniversite bileşenleriyle, vermenin zamanı geldi de geçiyor bile.