TÜSİAD'ın ültimatomu (05-10-2007)

TÜSİAD’ın hükümete verdiği ültimatom çok kolay özetlenebilir. 7 sayfalık metinde söylenen şeyler iki noktada odaklaşıyor. Her iki nokta da burjuvazinin iç savaşını anlamak bakımından son derecede önemli. Birincisi, TÜSİAD yeni cumhurbaşkanına ve hükümete “efendi ol, laikliğe dokunma, ortalığı karıştırma” diye kesin bir talimat veriyor. Hatta sadece icraata değil söyleme de dikkat etmesini emrediyor. Burada üç nokta üzerinde özel olarak duruyor. Önce kabineyi beğenmedik diyor. Neyi beğenmediğini anlamak zor değil. Milli Eğitim Bakanı gibi İslamcılığı müseccel bakanların yerlerinde kalması ve Erdoğan’a sekreter gibi hizmet edecek bakanlardan oluşan yeni “iç kabine” belli ki büyük patronları rahatsız etmiş.
Ardından Anayasa konusunda hükümete “destur!” çekiyor. “Cumhuriyetin 84 yıllık kazanımları” edebiyatı, taslağın basına gıdım gıdım sızdırılması karşısında “şeffaflık” talebi, “bu işi aceleye getirmeyin” komutu, “geçmiş ile hesaplaşma anlayışı”nın reddedilmesi, yani 12 Eylül’e, 28 Şubat’a ve 27 Nisan’a sahip çıkılması, Anayasa konusunda AKP’nin büyük patronlardan hiç de çekincesiz bir destek alamayacağını ortaya koyuyor.
Nihayet “kadrolaşma” konusu son derecede keskin bir dille (örneğin Diyanet İşleri’nin “bir transit geçiş merkezi” haline geldiği eleştirisi) gündeme getiriliyor. TÜSİAD hükümete kendi ideolojisini paylaşan insanları oraya buraya atamaması için açık bir dille uyarıyor.
Kısacası, TÜSİAD, hemen hemen “ulusalcı” kanat ile aynı doğrultuda, AKP’ye “otur oturduğun yerde, sandalı sallama” diyor. Bu çıkışın burjuvazinin iç savaşı açısından anlamı büyüktür. İşçi Mücadelesi’nin Batıcı-laik kamp ile yarı-İslamcı AKP arasındaki gerilime ilişkin söyledikleri, tam anlaşılamıyor. Ulusalcıların da etkisiyle bazıları büyük patronların AKP’yi kayıtsız şartsız desteklediğini sanıyor. “Öyleyse çelişki nerede?” diye soruyorlar. Oysa, biz TÜSİAD’ın tavrını her zaman gayet berrak biçimde ifade ettik. TÜSİAD, sermayenin işçi sınıfına ve emekçilere karşı sosyo-ekonomik saldırı planını sadık biçimde uygulayan bir tek parti hükümeti olarak AKP’den başından beri memnundu. Ama AKP ne zaman laik duyarlılığı rahatsız eden bir girişimde ya da açıklamada bulunsa TÜSİAD (Ömer Sabancı’nın bir aşamada kullandığı deyimle) hemen “bayrağı çekiyordu”. Yani her şeyin sınırı apaçık ortadaydı. AKP henüz emperyalist Batı’ya stratejik bir anlamda angaje olduğunu kanıtlayamadığı için, bu angajmanın siyasal-anayasal güvencesi olan laikliğe geri dönülmez biçimde bağlılığı konusunda hâlâ kuşku uyandırdığı için TÜSİAD’ın desteği koşulludur. “AKP’nin kendisi Batıcı değil mi ki Batıcı-laik burjuvazi onun karşısında diyorsunuz?” diye soranlar, TÜSİAD’ın stratejik Batıcılığı ile AKP’nin (şimdilik) taktik (gibi görünen) Batıcılığı arasındaki farkı kavrayamamışlardır. 
TÜSİAD’ın ültimatomunun ikinci boyutu hükümetin ekonomi politikalarıyla ilgilidir. Burada önce İşçi Mücadelesi olarak bir özeleştiri yapmamız gerekiyor. Geçen sayımızın başyazısı “TÜSİAD programı güvenoyu aldı!” başlığını taşıyordu. Yazı hükümet programının TÜSİAD’ın programını nasıl bazen kelime kelime izlediğini gösteriyordu. Ama Arzuhan Doğan Yalçındağ hükümet programını “cesur ve açık olmaktan uzaklaşmak” diye niteliyor. Demek ki satır satır izleme bile yetmiyormuş! Hükümet programının tamamı TÜSİAD’dan alınmalıymış!
TÜSİAD’ın ekonomi politikalarında hükümetten beklediklerinin ayrıntısı başka bir yazının konusu. Biz sadece iki noktaya işaret edelim. Birincisi, TÜSİAD ev sahibi olarak hükümete karşı gayet üstten bir tavır içindedir. Kendi programının bütün ayrıntılarının hükümet programında yer almamasını tuhaf karşılıyor: “Bu dönemde iş dünyası için çok önemli olan kayıt dışıyla mücadele, finansal piyasalar ve sanayi ile ilgili somut önerilerin, hükümet programında yer almamasına anlam veremiyoruz.” Cürete bakın! Kendi talepleri hükümet programında yer almayınca buna “anlam veremiyor”muş! Bu ülkeyi kim yönetiyor, hâlâ anlamamış olanlara ithaf edilir. Ayrıca, TÜSİAD başkanının bu konuşmasına neden “ültimatom” dediğimizi de şu cümle açıklayacaktır: “Yukarıda sıralanan reformlar konusunda hükümetin bir program ve takvim açıklamasında ve önümüzdeki 6 ay içinde de bütün bu reformları tamamlamasında yarar görüyoruz.” “Benim isteklerimi 6 ay içinde yerine getir” komutu başka nasıl yazılır? Ayrıca, hükümetin takvim açıklamasına ne gerek var, sen zaten 6 ay demişsin!
İkincisi, TÜSİAD açıklamasına karşı verilen tepkiler “ulusalcı” kanadın solculuğunun sahteliğini bir kez daha kanıtlamıştır. Bütün ulusalcılar, en başta Cumhuriyet’in hemen hemen bütün yazarları koro halinde “TÜSİAD haklı” diye yazdılar. Haydi, laiklik konusundaki saplantının aslında Batıcı patronların çıkarlarıyla ilgili olduğunu bu sefer de anlayamadılar diyelim. Ya TÜSİAD’ın ekonomi politikası alanında hükümete “ne hadle benim programımın tamamını uygulamıyorsun?” çıkışması? İnsan bir “solcu” olarak, hiç olmazsa, “ne de olsa kapitalist bunlar, bu yanına katılmıyoruz” demez mi? Hayır demez. Çünkü onlar aslında TÜSİAD cumhuriyetinin sadık bendeleridir!