Trafik kazalarının hatırlattığı gerçek: (İşçi Mücadelesi - 20-08-2007)

Kazalardaki ölü ve yaralı sayısının yüksek oluşu tesadüf değil. Tarım işçilerini boğaz tokluğuna çalıştırmaya alışkın olan patronlar, işçileri taşıma masrafını da mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışıyorlar. Bu nedenle çok yüksek sayıda işçi kamyonların kasalarında, ölümle burun buruna yolculuk yapıyor. Bu nedenle kazaların bilançosu da ağır oluyor. Örneğin Ocak ayında Hatay’da meydana gelen ve 7 tarım işçisinin öldüğü kaza sırasında kullanılan kamyonetin kasasında 35 işçi vardı. Şubat ayında Urfa’da meydana gelen, kamyonla taşınan işçilerin 11’inin sele kapılarak can verdiği kaza sırasında kamyonun kasasında 43 işçi bulunuyordu. 16 Ağustos’ta Siverek’te yaşanan kazada ise kamyonun kasasında tam 45 işçi taşınmaktaydı. 18 Ağustos’ta Urfa’daki kaza sırasında kamyonet kasasında 28 işçi vardı. Bu örnekler, yaşananların sıradan birer kaza olmadığını, tersine emek maliyetlerini düşürmek amacıyla uygulanan sömürü politikalarının neden olduğu iş cinayetleri olduğunu ortaya koyuyor. Zonguldak’ta, Kozlu’da yetersiz önlemler nedeniyle bugüne değin göçük altında kalıp ölen yüzlerce maden işçisinin ölümüne yol açanlar ile çocuk yaştaki tarım işçilerini kamyon kasalarına tıkıştırarak ölüme gönderenler ve tüm bunları sıradan birer kaza olarak sunmaya çalışanlar bu düzenin asıl sahipleri olan patronlardır. Bu nedenle, diğer iş cinayetlerinde olduğu gibi tarım işçilerinin ölümlerinin hesabını sormak da bir sınıf mücadelesi görevidir.

Peki, tarım işçilerini bu insanlık dışı koşullara katlanmaya iten nedenler neler? En önemli neden işçi sınıfının bu kesiminin tamamına yakın bölümünün topraksız veya az topraklı Kürt emekçilerden oluşması. Kürt coğrafyasını asırlardır kasıp kavuran toprak sorunu hiçbir zaman eşitlikçi bir çözüme kavuşmadı. Topraksız köylülerin bir bölümü batıya göçerek Türkiye burjuvazisinin ucuz iş gücünü karşılayarak işçi sınıfının en fazla sömürülen kesimini oluştururken, batıya göç etmeyen ve tarımsal alanlarda tutunmaya çalışan kesimleri on yıllardır mevsimlik tarım işçiliği yapıyor. Çocuklar da dahil olmak üzere ailece çalışıp arttırabildikleri parayla yılın geri kalan aylarında geçinmeye çalışıyorlar. Topraksızlığın ve işsizliğin neden olduğu bu tablo, Kürt coğrafyasında zorunlu köy boşaltma ve yakma uygulamalarının yaygın olarak uygulandığı 1990’lardan itibaren daha da ağırlaştı. Tarım ve hayvancılıktan kopartılan milyonlarca Kürt köylüsünün önemli bölümü batıdaki metropollere göçerken diğer bölümü Kürt illerindeki işsiz emekçiler yığınına dahil oldular. Bu kesimin önündeki az sayıdaki seçenekten biri mevsimlik tarım işçisi olarak, özellikle yaz aylarında Ege, Karadeniz ve Çukurova’da çalışmak. Bu nedenle, sayıları bir milyona yaklaşan bu kesim, ağır sömürü koşullarına katlanmak zorunda kalıyor.

Sömürü koşulları henüz çalışmaya başlamadan ortaya çıkıyor. Orhan Kemal’in ve Yaşar Kemal’in romanlarında da anlatılan “elçi”, “çavuş” ve “dayıbaşı” olarak bilinen ve büyük toprak sahiplerine geçici-mevsimlik işçi bulan aracılar, işçilerin ücretlerinden komisyon alıyor. Ölümle burun buruna yapılan yolculuğu kazasız belasız atlatıp çalışmaya başlayan işçilerin kaderine sürünmek düşüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2005’te devlet işletmelerinde çalışan erkek mevsimlik işçiler günde 25.60, kadın mevsimlik işçiler 23.12 YTL alıyordu. Özel tarım işletmelerinde çalışan erkek bir mevsimlik işçinin ortalama günlük ücreti 18.06, kadın mevsimlik işçinin ücreti ise 13.62 YTL idi. Elbette gerçekte bu rakamların oldukça altında ücretler veriliyor. Kadın emeğinin düşük ücretlendirilmesi ve çocukların çalıştırılması bunun en önemli nedeni. Örneğin 18 Ağustos’taki kazada ölen kadın ve çocuk işçiler yaz sıcağında sabahın altısından akşamüstü dörde kadar tarlalarda ter dökmelerinin karşılığında günlük 7-10 YTL yevmiye alıyorlardı. Devlet işletmelerinde çalışmayan emekçilerin çoğu sigortasız çalışıyor. Tarım işçilerinin büyük çoğunluğu sendikal örgütlenmeden yoksun olduğu için ücret ve çalışma koşulları konusunda patronlarla pazarlık yapamıyorlar. Dört ay boyunca bu koşullarda çalışan emekçiler yılın geri kalanını çoğu zaman işsiz geçiriyorlar. Sömürü çarkı özetle böyle işliyor.

Tarım işçilerinin maruz kaldığı sömürüye dur demenin yegane yolu örgütlenmek ve mücadele etmektir. Mücadelenin ilk adımı tarım işçilerinin işçi sınıfının bir parçası olduğu gerçeğinin kavranmasıdır. Sınıfın geri kalan kesimleri için olduğu gibi, tarım işçilerinin haklarının korunmasının öncelikli koşulu da işçilerin tek bir sendikada örgütlenmesidir. Sendikalaşma talebinin yükseltilmesi –diğer sektörlerde olduğu gibi- bu sektörde de mücadeleyi yükseltebilecek temel bir taleptir. Trafik kazalarının da ortaya koyduğu üzere, sigorta hakkının elde edilmesi tarım işçileri ve aileleri için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bu sektörde çocuk işçilerin çalıştırılmasının yasaklanması da talep edilmelidir. Bu taleplerin patronlara kabul ettirilmesini sağlayacak tek yöntem işçi sınıfının birleşik, örgütlü ve kararlı olarak mücadele etmesidir.