Tekel işçisi sözünü söyledi, sıra işçi hareketinde! (07-01-2010)

Yine dün İstanbul'da taşeronlaştırılmaya çalışılan İstanbul itfaiye işçisiyle dayanışma eylemi vardı. Birçok Türk-İş sendikasının yanı sıra KESK'in ve Türk Tabipler Birliği'nin destek verdiği eyleme, Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu da zahmet edip geldi, bir de konuşma yaptı. Başta itfaiyeciye desteğe gelmiş Tekel işçileri olmak üzere işçiler "genel grev" sloganını atarlarken, Kumlu AKP'yi hâlâ "sandık" ile uyarmaya çalışıyordu. Yani "dikkat edin, işçiye böyle davranırsanız, seçimde oy kaybedersiniz". Senin görevin AKP'yi kendi çıkarları ile ilgili olarak uyarmak mı, Kumlu? Türkiye'nin en büyük işçi konfederasyonunun başkanısın, politikacı değil! Bırak seçimleri, işçi sınıfının mücadelesinin önünü aç! "Sandık" mı diyorsun, işte sandık! Referandum sandığı sana oybirliğiyle işçinin mücadele etmek istediğini gösterdi. İşçi önderi misin? Önderliğini bil, işçinin önüne düş, genel grevi hazırla. Gelecek seçimde AKP milletvekili mi olmak istiyorsun? O zaman çekil Türk-İş'in başından, politikaya şimdiden gir, ne halin varsa gör!

Tekel işçisi bütün sınıfa yol gösteriyor. Onlarca yıldır süren özelleştirme, "serbest piyasa", esnekleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma politikasından zaten canı yanmış. Şimdi krizde işini yitiren milyona yakın işçinin yanı sıra işçi sınıfının büyük kesimleri de işten atılma tehdidi altında. Sınıf patlamaya hazır. Kimi taşeronlaştırılma belası ile boğuşuyor, kimi sendikalaştığı için işten atılmaya karşı mücadele ediyor, kimi kadrosuzluktan kıvranıyor. Hiç kimse ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Kamu emekçisi dersen, her yıl simit parası zamma talim ediyor. Daha 25 Kasım'da grev ve toplu sözleşme hakkı için mücadeleye hazır olduğunu gösterdi. Öyleyse, sendikalar göreve, genel greve! Burada da ilk görev, Tek Gıda-İş'in de, Belediye-İş'in de mensup olduğu Türk-İş'e yönetimine düşüyor.

Ama sadece yönetimine değil, Başkanlar Kurulu'na da. Türk-İş Başkanlar Kurulu 23 Aralık'ta toplandı, dağ fare doğurdu! "Sürekli eylem" adı altında, her Cuma gıdım gıdım artan bir iş bırakma kararı alındı. "Grev" adı bile konulmadan. Üstelik 25 Aralık'taki ilk Cuma'yı izleyen ikinci Cuma'nın 1 Ocak yeni yıl tatili olduğu biline biline. Belli ki Türk-İş Başkanı ve taraftarlarıyla sınıf mücadeleci sendikalar arasında kozlar tam olarak paylaşılamamıştı ki 30 Aralık'ta bir toplantı daha yapıldı. Ama oradan da tarihi belirsiz kitlesel mitinglerden başka bir karar çıkamadı. Demek ki, sınıf mücadeleci sendikaların görevi sona ermedi: Türk-İş yönetimini genel greve sürüklemek hâlâ önümüzde duran bir görevdir!

Tabii, meseleler sadece sendika yönetimlerine bakılarak çözülemez. Onun için işçi hareketinin ve sosyalist hareketin bir bütün olarak Tekel işçisiyle ortak bir mücadeleye girmesi gerekiyor. Bugüne kadar Tekel işçisinin mücadelesi toplumun bütününde büyük bir sempati ile izlendi. Toplumsal ve politik hareket de dayanışma gösterdi. Ama gösterilen dayanışma idi. Bundan sonra yapılması gereken Tekel işçisinin mücadelesine boylu boyunca katılmak, gücüne güç katmaktır. Bu dava sadece Tekel işçisini ilgilendirmiyor. Tekel işçisinin mücadelesi, yıllardır durgun seyreden, kahramanca yerel direnişlere rağmen bir türlü genelleşemeyen işçi hareketine yepyeni bir ivme katma potansiyeline sahip.

Öyleyse ister işçi sendikalarının, ister KESK'in çeşitli kentlerdeki şubeler platformları haydi göreve! Çalışanların öteki örgütleri haydi göreve! Dayanışma komiteleri kuralım, eylemler düzenleyelim, işyerlerimizde bilgilendirme ve dayanışma toplantıları düzenleyelim, Cumaları görevimizi ifa edelim, sabah greve gidelim, akşam eyleme, Tekel mücadelesini Türkiye'nin bütün sathına yayalım, genel grevi adım adım örelim!