Tayyip Erdoğan’ın Devrimci İşçi Partisi ile polemiği (Sungur Savran - İşçi Mücadelesi #39 - 04-02-2009)

Erdoğan'ın bu çıkışını Devrimci İşçi Partisi Girişimi ile bir polemik olarak kabul etmek zorundayız. Çünkü kredi kartı mağdurlarına ilk sahip çıkan, zorunlu harcamalardan doğan borçların silinmesi talebini ilk yükselten, sorunu işçi hareketinin ve solun gündemine sokan, kriz patlak verir vermez DİP Girişimi oldu. Şimdi işçi hareketinde ve solda bu konudaki talep, yer yer "faiz borcu silinsin" türü yumuşatmaya uğrasa bile, yayılıyor. Elbette talep çeşitli kanallardan hükümetin önüne de gidiyor. Sonunda Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan kredi kartlarının yeniden yapılandırılması konusunda şöyle bir demeç vermek zorunda kalıyor: "Bankalara ‘bunu yapacaksın, kaldıracaksın, edeceksiniz, yapmazsan seni asarız, keseriz' diyemeyiz. Bankacılıkta serbest piyasa koşulları geçerli" (Hürriyet, 8 Ocak 2009).

Çağlayan saatini ayarlasa iyi olur. "Serbest piyasa koşulları" denen nanenin cenneti ABD'de bile devlet ekonomik krizin başladığı günden beri bankaların tozunu atıyor, devletleştirmelere dahi gidiyor. Sizin hükümetiniz de zor duruma düşen orta ve küçük sermayedarlara 0 (yazıyla sıfır) faizle kredi vermedi mi? Kredilerini, senetlerini vb. ödemeyen kapitalistlere sicil affı getirmediniz mi? Bunlar söz konusu olunca nerede "serbest piyasa"?

Biz Tayyip Erdoğan'ın gerekçelerine bakalım, çünkü işin esası orada yatıyor. Bu satırların okurlarına ayrıca İşçi Mücadelesi'nin geçen sayısının arka sayfasında DİP Girişimi'nin kredi kartları konusundaki talebinin gerekçelerini açıklayan yazıyı (İşçi Mücadelesi sitesinde de bulunabilir) okumalarını tavsiye ederiz.

Erdoğan'ın gerekçeleri gerçeklerle hiç örtüşmeyen şeyler. "Parayı sınırsız kullanma" lafı tam bir karikatür! Banka kredilerinde esas "sınırsız" borç burjuvaların ve zengin orta sınıfın. Erdoğan bunu anlamak için uzmanlarına Bankalar Birliği istatistikleri üzerinde bir araştırma yaptırması yeter. İşçinin, yoksulun kredi ve kredi kartı borcu ise genellikle birkaç bin TL'dir, en kabadayısı on bin TL'ye dayanmıştır. Erdoğan "ben de SSK'lıyım" diye hava atıyor, ama işçinin dünyasından bütünüyle kopmuş olduğu her sözünden belli.

"Kazanmadığını tüketme gayreti içine giren"leri suçlaması bir başka alem. Erdoğan işçinin, emekçinin kredi kartı borcunun kat, yat, yurtdışı tatili, hatta plazma TV için mi olduğunu sanıyor? Halkla alay mı ediyorsunuz? İşçi, emekçi kredi kartını ne zaman kullanır hiç düşündünüz mü? Çok sevdiği dul anası hayati tehlike yaratan bir hastalık geçirdiğinde, acil tıbbi bakım için özel hastaneye koşmak zorunda kalan işçi nasıl "kazanamadığını tüketme gayreti" içinde sayılıyor? Çocukların dersyılı başındaki masraflarını karşılayamadığı için kırtasiyeciye kredi kartı ödemesi yapan emekçi de mi öyle? Kamu okullarında ders yılı başında istenen haracı ödeyebilmek için kredi kartından nakit çekmek zorunda kalan, aksi takdirde çocuğunu okula gönderemeyecek olan işçi mi "kazanamadığını tüketme gayreti" içinde? Kırkı yıllık kırık dökük soba nihayet iflas ettiğinde çoluğunun çocuğunun, evin yaşlılarının donmasını engellemek için kredi kartına başvuranla mı polemik yapıyorsun Erdoğan?

Bu insanların hepsi, ücretleri aylık olağan masrafları ancak karşıladığı için acil bir durum çıktığında kredi kartına sarılmak zorunda kalan insanlar. Hepsi "fazla mesaiye kalırım, ek iş bulurum, tasarruf yaparım, öderim" diye düşünmüş, ama becerememiş. Şimdi başbakan kalkmış "tüketme gayreti"nden söz ediyor. Sanırsınız "tüketim toplumu" eleştirmeni post-modern feylezof! Türkiye'ye binlerce alışveriş merkezi senin döneminde gelmedi mi?

Erdoğan'ın insanı "dürüstlüğü sever" imiş. Sevsinler. Sizin hükümetiniz de herhalde dürüstlüğü çok seviyor ki, krize düşer düşmez kara para sahiplerinden kârının bir bölümünü yurtdışına kaçırmış büyük sermayedara kadar bütün hırsız uğursuzun servetiyle "barış" ilân ettiniz. (Bu konuda Şiar Rişvanoğlu'nun İşçi Mücadelesi'nin geçen sayısında yayınlanan yazısı internet sitesinden de okunabilir.) Halk dürüst insanları seviyor olabilir, ama sizin sevdiklerinizin sermayedarlar olduğu ortada! Şimdi de kredi kartı mağdurlarına hücum ederek banka denen tefecilerin çıkarlarını korumaya çalışıyorsunuz! İşçi, emekçi, yoksul dürüsttür, namusludur; namussuz olan sermayedardır, yolsuzluğa başvuran düzen politikacısıdır, onların sözcüsü basın mensubudur!

Tayyip Erdoğan milyonlarca işçiye, emekçiye, yoksula "dürüst değilsiniz" diyerek hakaret etmiştir. Halk AKP'den bu hoyratlığın hesabını soracaktır! Devrimci İşçi Partisi de bu mücadelede halkın yanında olacaktır.