Size nesi yetmiyormuş? (Levent Dölek - 13-08-2010)

"YETMEZ! ama EVET!" başlıklı broşürde fikirlerini halka sunan kampanya teker teker maddeleri ele alıyor ve deyim yerindeyse öve öve bitiremiyor. "Yetmez ama evet"çilere göre Anayasa referandumundan evet çıkarsa yargı demokratikleşecek, darbeciler yargılanacak, seyahat özgürlüğü garanti altına alınacak, işçinin ve memurun örgütlenme ve mücadele hakkı artacak, Türkiye çok daha özgür ve demokratik bir ülke olacak... İnsan ister istemez nesi yetmiyor o zaman diye soruyor. Cevabı hazır: "Biz demokratik, sivil, özgürlükçü, düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırsız geliştiren ve güvence altına alan yeni bir anayasa istiyoruz." Aman bir yanlış anlama olmasın! Mevcut değişiklikler "12 Eylül anayasasından daha ileri bir adıma tekabül ediyor."

Soldaki evet cephesine yetmeyen sadece yeni bir anayasa yapılmaması. Onun dışında AKP'nin niyetlerini sorgulamak yok. Maddelerin uygulamaya geçirilmesinde ne gibi sorunlar çıkabileceğine dair bir tartışma yok. Bu maddelerin toplumdaki farklı sınıfların çatışan çıkarları söz konusu olduğundakimin yararına olduğuna dair bir açıklama da yok.

Mesela referandumun ana konusu olan yargı ile ilgili olarak Anayasa mahkemesi ve HSYK'nın üye sayısının artmasının mahkemeleri nispeten demokratikleştireceği savunuluyor. Oysa bu düzenlemeler açıkça yargı üzerinde AKP'nin kendi etkisini arttırma çabasının bir sonucu. Bunu AKP'nin kendisi bile kabul ediyor. Sadece bunu kendisinin temsil ettiğini iddia ettiği "milli irade"nin etkisinin artması olarak sunuyor. Tabii bir kez AKP'yi demokrasi havarisi ilan ederseniz AKP'nin yargıya hakim olma çabasını da halka demokratikleşme diye yutturmaya çalışırsınız.

Ama başka vahim konular da var. 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını engelleyen geçici 15. Maddenin kaldırılmasının zaman aşımı dolayısıyla fiiliyatta hiçbir şey ifade etmeyeceği artık bilinen bir gerçek. "Yetmez" diyenlerin en azından buna dikkat çekip ek düzenlemeler talep etmesi samimiyetin asgari bir gereği olmaz mıydı?

Bugün sermayenin büyük bir şevkle alkışladığı "yerindelik denetimi"nin kaldırılmasını aynı şevkle alkışlarken biraz düşünmek gerekmez mi? O "yerindelik denetimi" yüzünden kaç tane özelleştirme ihalesi iptal edildi veya en azından tehlikeye düştü, bunu patronlar ve AKP gayet iyi biliyor. "Yetmez ama evet"çiler ya bunu bilmiyor ya da daha olası olarak bu konuyla ilgilenmiyorlar. AKP'den gelen ne varsa "hoş geldi sefa getirdi" onlara göre...

Sendikalarla ilgili olarak gerici toplu görüşme sisteminin sadece adını değiştiren, anlaşmazlık durumunda zorunlu tahkime gidilmesini öngörmesiyle kamu emekçilerine grev hakkını fiilen ortadan kaldıran yeni düzenlemeyi matah birşeymiş gibi savunmak bu "solcu"ların yüzünü kızartmıyor. Hadi bunu geçelim, mevcut "12 Eylül" Anayasası'nda tanınan sendika hakkında grev hakkının varolduğunu savunan (grev ve toplu sözleşme yapmayan bir örgüt sendika değildernektir) kamu emekçileri grev yaptığında onları alenen tehdit eden, soruşturmalar açan, emekçileri sürgün eden, açığa alan AKP hükümetinin en azından "eleştirilmesi" gerekmez mi?

Bugün Hak-İş ve Memur-Sen ile Türk-İş'in AKP yanlısı yönetimi dışında hiçbir sendikanın neden birden fazla sendika üyeliğine destek vermediğini hiç düşündünüz mü? Acaba AKP sendikal örgütlülüğü boğmak için kendi güdümündeki sendikaların önünü açmak istiyor olmasın? Yok canım, AKP mi? Nasıl olur, bu parti Türkiye tarihinin gördüğü en demokrat parti değil miydi?

AKP bir dizi maddeyi hiçbir somut karşılığı olmadığı halde sadece göz boyamak için pakete sokmuş durumda. Bunlardan bir tanesi genel grev, siyasi grev, dayanışma grevi vb. yasakların kaldırılması. Zaten bu yasaklar Türkiye'nin imzacısı olduğu İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesinin grev hakkına ilişkin kararı genel grev başta olmak üzere söz konusu eylemleri temel hak olarak kabul etmiştir. Ama daha da önemlisi şu: AKP, Anayasa'nın bu yasakları içeren maddesinin son fıkrasını kaldırırken, ilk fıkrasını aynen olduğu gibi bırakıyor. Peki, ne diyor ilk fıkra? Grevin sadece toplu sözleşme sürecinde uyuşmazlık halinde yapılabileceğini. O zaman "genel grev, siyasi grev, dayanışma grevi yasakları kaldırılıyor" demek yalan söylemek olmuyor mu?

Benzer başka bir konu da kamu çalışanlarının uyarı ve kınama cezalarına itiraz hakkı. "Yetmez ama evet"çilere göre bu da AKP'nin demokratik icraatlarından biri. Oysa zaten hali hazırda uyarı ve kınama cezalarına itiraz edebiliyor. Mahkemeler yıllarca emekçilerin verdiği mücadelelerle bu konuda içtihat geliştirmiş durumda. Mücadelenin içinde olanlar, bırakın itiraz edilmesini, idari mahkemelerde uyarı ve kınamaların yürütmesinin durdurulmasına dair kararların alınmakta olduğunu bilirdi.       

Sözü fazla uzatmaya gerek yok. "Yetmez ama evet" kampanyası AKP'nin referandum politikasının solcuların kulağına hoş gelecek şekilde ve solcuların çabalarıyla halka sunulmasından başka bir şey değildir. Bu kampanyanın AKP'den ayrı hiçbir argümanı, hiçbir orijinal yanı yoktur. Merak edenler "Yetmez ama evet" broşürü ile AKP'nin "karar milletin" başlıklı broşürünü karşılaştırabilir. İki metin de internette mevcut. Maddelerin savunulmasından neredeyse birebir aynı cümlelerin kullanıldığını görmek son derece ilginç olacaktır.

Bu benzerlik "yetmez ama evet" tavrında bile var. Biliyor musunuz AKP de aslında "yetmez ama evet" diyor: "2011 milletvekilliği genel seçimlerinden sonra, halkımızdan Anayasa'nın tümünü değiştirecek yetki almamız halinde halkımıza, bütünüyle iç tutarlılığı olan, bireyi devlet karşısında daha özgürve güçlü kılacak yeni bir anayasa sunmayı hedefliyoruz." Bu sözler AKP'nin broşüründen. Eğer bugün AKP, "daha ileri adımlar" atıyorsa yarın neden daha ileri bir anayasa yapmasın? O halde "Yetmez ama evetçilere" genel seçimler için bir slogan önerisi de bizden: "AKP'li olmuyoruz ama AKP'ye oy veriyoruz!"