Siyonist İsrail yıkılmadan Ortadoğu'ya huzur yok! (Sungur Savran - 04-01-2009)

İsrail'in yeni bir katliama giriştiği konusunda vicdanı olan insanlar arasında yaygın bir mutabakat var. 27 Aralık'ta başlayan hava ve deniz operasyonları sonucunda, bu satırların yazılmakta olduğu ana kadar, aralarında dört yaşındaki çocuklar da olmak üzere 400'e yakın Filistinli hayatını yitirmiş durumda, yaklaşık 2000'i de yaralı. Siyonist devlet hedef seçerken hiçbir utanma sıkılma duymuyor. Güya Filistin halkına değil Hamas'a saldırıyormuş! Ama bombaladığı binalar arasında başbakanlık, çeşitli bakanlıklar, devlet konukevi, üniversite ve en az beş tane cami var! Bunların Filistin halkının ortak varlığı olduğu adlarından belli. Üstelik hiçbir biçimde askeri hedef değil bunlar!

İsrail'in yeryüzündeki en vahşi ve cani devletlerden biri olduğu açık. Açık olmayan, bunun ardında yatan siyasi sorunun ne olduğu ve çözümün nasıl bulunacağı. Bu konuda emperyalist devletlerin soruna kendi çıkarları doğrultusunda bütünüyle çarpık temellerde yaklaştığı ortada. Gerici Arap rejimlerinin de emperyalizmle ilişkileri ve Filistin devriminden korkuları dolayısıyla sorunu görmezlikten gelmeye çalıştığı besbelli. Türkiye'nin hakim güçleri de Siyonist devletin suç ortaklığını yapıyor. Ama gerek dünyada gerekse Türkiye'de solda da İsrail-Filistin sorunu konusunda bir zihin berraklığının var olduğu kolay kolay söylenemez.

"Rejim değişikliği" savaşı

Bu yazı, savaşın daha ilk günlerinde yazılıyor. 27 Aralık'ta hava ve deniz bombardımanıyla başlayan savaşın yeni yılda bir kara savaşına dönüşeceği ve katliamın ölçeğinin bugünküne göre kat kat büyüyeceği az çok öngörülebilecek bir şey. Savaşın ardında hangi politik sorunun yattığını iyi saptamak gerekiyor. Meseleyi Hamas'ın İsrail'in güneyindeki birkaç Yahudi yerleşimciyi öldüren Katyuşa füzelerine indirgemek, İsrail'in amacının bunu sona erdirmek olduğunu düşünmek, İsrail'in ve uluslararası burjuvazinin halkla ilişkiler operasyonunun kurbanı olmaktan başka anlam taşımaz. Kimileri yaklaşan İsrail seçimlerinin bu operasyonda önemli bir rol oynadığını söylüyor. Belki de bu faktör zamanlamayı açıklamak bakımından bir değer taşıyordur. Ama asıl sorun bambaşkadır: İsrail, Gazze'de bu savaşı aynen ABD'nin Irak'ta yaptığı gibi bir rejim değişikliğini sağlamak için başlatmıştır. Hamas, İsrail'i tanımadığı ve sözde "barış süreci"nin cenderesine sığmadığı için Gazze'de yönetime geldiğinden bu yana İsrail'in ve ardındaki emperyalist koalisyonun hedefidir. Siyonizm Hamas rejimini yıkmak, kendi diktat'ını kabul edecek evcilleşmiş bir Filistin yönetiminin Batı Şeria'da olduğu gibi Gazze'de de başa getirmek için mücadele etmektedir. Bunu İsrail başbakan yardımcısı Haim Ramon açıkça söylemiştir: "Operasyonun amacı rejimi devirmektir." İsrail yıllar boyu Gazze'yi kuşatma altına alarak, gıda ve ilaçtan elektriğe kadar ağır bir ekonomik ambargo uygulayarak, bütün emperyalist dünyanın gözleri önünde ve onayıyla bunun alt yapısını hazırlamıştır. Bu alanda da Gazze-Irak benzetmesi geçerlidir. Bush Saddam'a son darbeyi vuran savaşı başlatmadan önce Clinton bütün 90'lı yıllar boyunca Irak'a karşı, 500 bini çocuk olmak üzere 1 milyon insanın ölümüne yol açan ambargoyu, Birleşmiş Milletler'in onayıyla uygulamıştı. İşte Gazze savaşı ABD'nin Yugoslavya, Afganistan ve Irak'ta uyguladığı "rejim değişikliği" savaşının İsrail tarafından Hamas'a uygulanmasıdır.

Buna bir noktayı eklemek gerekir. 11 Eylül'ün hemen ertesinde, açılmakta olan "sürekli savaş "döneminin bir boyutunun da emperyalist düzene kölece bağlanmayan ülkelerin yanı sıra emperyalizmle çelişki içinde olan örgütlere saldırı biçimini alacağını yazmıştık. 2006'da İsrail'in ABD ve AB desteğiyle Lübnan'a saldırısı tam da böyle bir savaştı: hedefte Hizbullah vardı. Şimdi, o büyük yenilgiden sonra, İsrail bu kez şansını çok daha zor koşullarda bulunan Hamas üzerinde deniyor. Gazze savaşı emperyalizmin "sürekli savaş"ının da bir parçasıdır.

Emperyalizm, Arap devletleri ve Türkiye Siyonizmin suç ortaklarıdır!

Siyonist İsrail devleti, başta ABD olmak üzere emperyalizmin Ortadoğu'yu kontrol etmek için kurdurttuğu ve yararlandığı bir askeri aygıttır. Bu yüzdendir ki emperyalizm İsrail devletinin cinayetlerinin hep ardında olmuştur. Bu sefer de ABD'nin tepkisi açıkça Hamas'ı suçlamak olmuş, Hamas İsrail'in canice politikalarına cevap verdiği sürece İsrail'in açtığı savaşın haklı olacağı ABD devleti adına açıkça ilân edilmiştir. Ama sadece ABD değil. AB hayranları, bu emperyalistler kulübünün katil İsrail devleti ile ilişkilerinin düzeyini daha geçtiğimiz aylarda, Fransa cumhurbaşkanı Sarkozy'nin özel çabalarıyla yükselttiğini, bunun da İsrail'in Gazze politikasına açık destek anlamına geldiğini hatırlamalılar. Bu da yetmiyorsa, Almanya'nın savaş başlar başlamaz Hamas'ı suçladığını ve İsrail'e hak verdiğini not etmeliler.

Sözde İslami köktendinciliğe karşı Afganistan'da ve çeşitli ülkelerde savaşmakta olan ABD'nin Arap dünyasındaki köktendinci dostları Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden Mısır ve Ürdün gibi ABD uşağı rejimlere kadar Arap dünyası devletleri İsrail'in katliamı karşısında bütünüyle sessiz kalmışlardır.Türkiye'ye gelince, durumun ne olduğu berraktır. Bugün Filistinli çocukların üzerine bomba yağdıran İsrail pilotları eğitimlerini Konya ovasında yapmışlardır. Türkiye'ye sınırötesi operasyonlarda askeri destek veren İsrail'in insansız uçakları bugün aynı görevi Gazze'de yapıyor. Türkiye, ta 1980'li yılların ortalarından beri ısrarla işaret ettiğimiz gibi, İsrail'le başta askeri alanda olmak üzere özel bir ilişki kurmuştur. Ve bugün bu özel ilişkinin kendisini yerleştirdiği korkunç konumdan sıyrılmaya çalışıyor.

Tayyip Erdoğan'ın Gazze savaşını "bize saygısızlık" diye nitelemesi yalnızca gülünç değildir. Gülünçtür çünkü Filistinliler kitlesel ölçekte katledilirken Tayyip Erdoğan'a saygısızlığın esamesi okunmaz! Ama aynı zamanda çok aydınlatıcıdır. "Bizi zor durumda bırakıyorsun, İslam dünyasındaki dostların Siyonizmin dostu olarak teşhir ediliyor" demek istiyor Erdoğan. Bütün politik kariyerini dünyanın Yahudiler tarafından yönetildiği ırkçı efsaneleri üzerine kurulmuş bir siyasi-ideolojik-kültürel ortamda geçirmiş birinin bugün Siyonizmin dostu olarak açıkta kalması acınacak bir durumdur.Ama burada bir an durup Türkiye sosyalist solunda yaygın bir yanılgıya da dikkat çekmek gerekiyor. "Katil ABD, işbirlikçi AKP!" sloganına paralel olarak bugünlerde "Katil İsrail, işbirlikçi AKP!" sloganları atılıyor. Bu, solun bir bölümünün "ulusalcı" ideolojinin nasıl ağır etkisi altında olduğunu gösteren bir slogandır. Çünkü, aynen ABD emperyalizmi ile işbirliği politikası gibi, İsrail'le işbirliği de yalnızca AKP'nin bir marifeti değildir. Bu, yirmi yıldır derinleşen bir devlet politikasıdır. MGK ve TSK en az AKP kadar bu politikadan sorumludur. Dolayısıyla, yukarıda söz edilen slogana en azından "Katil İsrail, işbirlikçi MGK!" sloganı eşlik etmeyecekse, bu, halk kitlelerini yanlış yönlendirme anlamı taşır.

Burada Batıcı-laik kanadın şizofrenik durumuna da dikkat çekmek gerekiyor. Bu kampın "ulusalcı" olarak anılabilecek unsurları, bir yandan ABD karşısında anti-emperyalistlik taslarken bir yandan da İran, Hizbullah ve Hamas gibi İslamcı rejim ve örgütlerden duydukları ürküntü dolayısıyla, bu konularda bir adım ileri attıktan sonra iki adım geri çekilmektedirler. Marksistler ise bağımsız bayraklarını yükseltirken ve Hamas gibi örgütlere siyasi destek vermekten uzak dururken, emperyalizm ve Siyonizme karşı bu rejim ve örgütlerin verdikleri savaşın haklı olduğu gerçeğini bir an bile gizlemez ve savaşta bunların kazanması için ellerinden geleni yaparlar. Herkes bugün Ortadoğu'da safını ikirciksiz biçimde seçmek zorundadır!Son bir söz de Filistin Otoritesi'nin devlet başkanı Mahmud Abbas ve FKÖ hakkında. Mahmud Abbas, Hamas'ın Gazze halkının serbest iradesiyle başa gelmesinden bu yana emperyalizmin ve İsrail'in politikasının bir uzantısı rolünü oynuyor. Bu o kadar çıplak bir gerçek ki, Filistin konusunda ilericiliği ile parlamayan Fransız Le Monde gazetesi son günlerdeki bir başyazısında Filistin Otoritesi için "en iyisinden bir aksesuvar, en kötüsünden işgalci İsrail devletinin yardakçısı" tespitini yapıyor. Şimdi Mahmud Abbas Filistin halkına karşı girişilen Gazze katliamı karşısında harekete geçmek ve Gazze'deki direnişe destek olmak bir yana, İsrail'le birlikte Hamas'ı da kınayacak kadar alçalabiliyor.

Türkiye solunun bir bölümü Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ni (FHKC) o toprakların sağlam Marksist hareketi olarak görmekte ısrarlı. Filistin halkına dostluk, FHKC'yi Mahmud Abbas gibilerinden kopmaya teşvik etmektir! Yanlış politikalarını desteklemek değil. FHKC kaderini El Fetih gibi örgütlerle bağladıkça Filistin halkının emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadelesinin önderliği Hamas gibi siyasi bakımdan gerici önderliklere kalacaktır.

Filistin nire?

Gazze savaşına karşı solun yaptığı eylemlerde iki slogan farklılıklarıyla dikkat çekiyor. Bunlardan biri "Katil İsrail, Filistin'den defol!". Öteki ise "Yıkılsın Siyonist İsrail devleti!" İlk slogan bütünüyle yanlıştır ve İsrail-Filistin sorununun doğasının kavranamadığını gösterir. Doğru şiar ikincisidir.

İsrail'in Filistin'den defolmasını söyleyenin kafasında elbette Filistin'in neresi olduğuna dair de bir fikir vardır. Korkarız bu sloganı atanlar, "Oslo Barış Süreci" diye anılan, emperyalistlerin Siyonist İsrail'in güvenliğini bir miktar toprak karşılığında sağlamak için tasarladıkları ve İsrail'in de benimsediği sahte barış politikasının sınırları dışına çıkamıyorlar. Çünkü eğer İsrail'in "defolacağı" Filistin tarihsel Filistin'in tamamıysa, İsrail devletinin burayı terk etmesi bütünüyle yok olması anlamına geliyor. O zaman, İsrail devletinin varlığının devamını varsayan bu şiar anlamsız hale geliyor. Onun yerine İsrail'in bir devlet olarak ortadan kalkmasını talep eden bir slogan çok daha anlamlı hale geliyor: "Yıkılsın Siyonist İsrail devleti!"Korkarız ki, İsrail'in Filistin'den defolmasını talep eden slogan, İsrail'in işgal altındaki topraklardan, yani Batı Şeria'dan ve Gazze'den defolmasını talep ediyor ve böylece, niyet bu olsa olmasa da, Filistin halkının tarihsel vatanını Siyonist sömürgeciliğe teslim etme gibi bir sonucu ima ediyor. 

Filistin'de iki devletli bir çözüm olamaz! Bunun sayısız nedeni var. Biz sadece üçünü sayalım. Birincisi, İsrail devletinin varlığını kabul etmek 1948 etnik arındırması sırasında vatanlarından, köylerinden ve evlerinden sürülen Filistinlilerin geri dönüş hakkından ("avdet hakkı"ndan) vazgeçmek demektir. İkincisi, Filistinlilerin gerçek bir askeri gücü ve ekonomik bakımdan yaşayabilirliği olmayan, Güney Afrika'nın apartheid döneminde yarattığı kukla devletçiklere ("bantustan") benzeyen parçalara bölünmüş bir devletle yetinmesini kabul etmektir. Üçüncüsü, İsrail'in emperyalizmin Ortadoğu'nun bağrına sokulmuş bir bıçak gibi gerici varlığına rıza göstermektir.Filistin'de tek çözüm tarihi Filistin topraklarında, içinde iki ulusun kardeşçe yaşayacağı, laik ve sosyalist bir Filistin devletinin kurulmasıdır.

31 Aralık 2008