Sahte Komünist (Mehmet İnanç Turan - 24-02-2009)

İşçi Mücadelesi gazetesinde kısa versiyonu, İşçi Mücadelesi İnternet sitesinde tamamı yayınlanan Sahte Kimlik isimli yazım daha sonra buradan alınarak başka sitelere taşındı. Bu sitelerden bir tanesi de TÜSTAV sayfaları oldu. Ama bir "uyarı cezası" aldı. Ceza kurumuna devrimci bakış açısını şimdilik bir kenara koyarsak, Sahte Kimlik yazısına verilen uyarı cezasının gerekçesi neydi? Kendini eski TKP Genel Sekreteri olarak tanıtan sayın Nabi Yağcı'ya kişisel hakaret etmek! Nasıl? Onun sahte kimlik taşıdığını (yani komünist olmadığı halde komünist olarak dolaştığını) belgelerle göstermek. Nabi Yağcı'nın kendi sözlerinden yola çıkarak onun bulunduğu ideolojik yeri (kimliğini) saptamak.

Sahte Kimlik yazısı sayın Nabi Yağcı Bey'in özel hayatıyla, karakteriyle mi uğraşıyor? Hayır! Onun siyasal düşünceleriyle hesaplaşıyor. Nabi Bey'in bir zamanlar TKP yöneticisi olması onun bugün de komünist olduğunu göstermez. Tarih, bir dönemde kahraman olarak ortaya çıkanların, sonra dönek olduğunu defalarca göstermiştir. Herkesin bildiği Kautsky'nin dönek olması gibi...

Lenin, ona "Dönek Kautsky" derken kişisel hakaret mi etmiş oldu? Tabii ki hayır! Lenin bir zamanların büyük komünistinin işçi sınıfı davasının karşısına geçerek saf değiştirdiğini anlatmak istedi. Bakış açısını işçi sınıfının ideolojik dünyasından, burjuvazinin bakış açısına taşıyan Kautsky'ye bu nedenle "dönek" dedi.

İnsan Marksizm içinde görüş değiştirebilir, ama eğer cephe değiştiriyorsa, Marksist, komünist kimliğini bırakarak burjuvazinin ideolojik tarafına gitmelidir. Nabi Yağcı komünist aile içinde görüş değiştirmedi. Burjuva ideolojisine kendini taşıdı. Kısacası bir sınıfın barikatından diğer sınıfın barikatına atladı. Böyle yapmasına rağmen komünist kimliği kullanmaya devam etti. Devrimci Marksistlerin bu gerçeği açıklaması ideolojik bir görevdir; kişisel hakaret değil. Gerçek komünistler insanların özel yaşamlarıyla, kişilikleriyle uğraşmazlar.

*          *          *

Nabi Yağcı Bey'in kırmızı komünizm kimliğini sarıya boyayarak sahteleştirmesi 1990 yılına kadar gider. Komünizmden işçi sınıfından, işçi sınıfının dünya görüşünden uzaklaşan Nabi Bey'in komünizm kimliğini bırakmasını istiyoruz. Çünkü savunduğu görüşlerle komünizm uyuşmuyor.

Sahte Kimlik yazısı kanıtlarıyla bunu gösteriyor. İkna olmayanlar için tarihin çöplerini biraz karıştıralım. Aşağıdaki sözleri söyleyen birisinin komünizm kimliğini elinden almak gerekir mi, gerekmez mi? Okuyucu karar versin.

*          *          *

Nabi Yağcı, 9 Kasım 1990'da, Neşe Düzel ve Ahmet Altan'ın konuğu olarak Star-1 Televizyon'unda programa katılır, soruları yanıtlar. Bazı sorular ve yanıtlar şöyle:

"Soru: Serbest piyasayı destekliyor musunuz?

Yanıt: Evet. Sovyetler Birliği'nde yaşanan bunalımın gerisinde devlet sosyalizminin yattığı düşüncesindeyseniz gayet tabii özelleştirmenin de, serbest piyasanın da yanında olmak çok mantıki bir sonuç.

Soru: Komünizm ve serbest piyasa yıllarca birbirinin zıddı oldu. Þimdi ikisini yan yana söylemek çok enteresan. Lütfen tarihi bir belge olsun. 'Ben bir komünistim ve serbest piyasa ekonomisini destekliyorum,' der misiniz?

Yanıt: Derim.

(...)

Soru: Türkiye'de siyasi partiler içinde size en yakın düşünen parti hangisi?

Yanıt: Serbest piyasa uygulaması açısından bize en yakın parti ANAP." (Nabi Yağcı, Star-1 Televizyonu'nda yapılan söyleşi, 9 Kasım 1990, aktaran Naciye Babalık, TKP'nin Sönümlenmesi, s.351-352)

Nabi Yağcı'nın verdiği yanıtların Marksizmle ilgisinin olmadığı açık. Ancak insan yine de düşünüyor: Bu görüşleri savunan insan nasıl komünist olmuş, nasıl TKP'nin başına geçmiş, nasıl sermayenin ideolojisine böylesine kendisini yapıştırabilmiş? Kadro politikasının doğruluğunun veya yanlışlığının denektaşı ilk önce yönetici kadroların seçimidir. Partinin beyni çürükse, diğer organlar da çürür.

*          *          *

Nabi Yağcı'nın bugün geldiği yer de önemli. Renkli basınımız ona "Son Komünist" adını veriyor. Tabii ki gerçekte Nabi Yağcı'nın komünizle ilişkisi yok. Onu kullanarak "özgür dünyanın savaşçılarını" aşağılamış oluyorlar böylece.

10 Ekim 2005 tarihli Referans Gazetesi TKP'nin son Genel Sekreteri Nabi Yağcı ile bir söyleşi yapmış. Söyleşiyi okuduğunuzda onun geldiği noktayı hemen görüyorsunuz. Söyleşide Nabi Yağcı, bugün iktidarda olan Ak Parti'yi savunuyor (ANAP savunuculuğundan AKP savunuculuğuna geçmek ilerlemek mi, gerilemek mi bilmiyorum). Nabi Yağcı'ya göre: AKP düzen partisi değilmiş; AKP samimi bir partiymiş, demokratik bir söylemi varmış.

Yine Nabi Yağcı'ya göre, Türkiye solu dayak yemezse kendini sol olarak hissetmiyormuş (demek ki solcular dayak yemekten hoşlanan mazoşistler). Marksistler "küreselleşmeyi" savunmalıymış ("küreselleşme" liberalizmin söylemi olduğuna göre, solcular liberalizmi savunmalı demek istiyor; kendisinin yaptığı gibi). Yağcı önce vatandaşmış, sonra solcuymuş (yani liberal solcu!) Vatandaş olarak Türkiye devletini savunuyormuş. Solun, "kahrolsun patronlar," diye yola çıkması yanlışmış. Ayrıca liberalizmin özelleştirme politikasını savunmak gerekiyormuş. Her şeyden önemlisi artık düşünce yoluyla dünyayı değiştirmek mümkünmüş. (Yani eyleme gerek yok! Marx'ın, Feuerbach'ı tam da bu noktada eleştirdiğini hatırlayabiliriz.) Bugünkü toplumun değiştirici gücü bütün sınıflarmış. (Böylece emekçi-patron ayrımın ortadan kalkmış olduğunu öğreniyoruz. Sömürücüler ve sömürenler elbirliğiyle "küresel" mutlu dünyayı kurabilirlermiş.) Nabi Yağcı, Türkiye devletinin geleceği konusunda iyimsermiş. Ülkede ekonomik ve demokratik bir istikrar varmış. Türkiye ilk kez tarihin trenini yakalamış (tabii ki bunları yapan AKP ve Nabi Yağcı da vatandaş olarak AKP'nin savunucusu).

Egemenlerin renkli medyası aralarına katılan "Son Komünist"i hemen kucaklarına almakta hiç gecikmediler. Ne de olsa aynı sınıfı, aynı dünya görüşünü savunan "kardeşler" onlar. Ne de olsa aynı geçim kapısına ellerini açıyorlar. Bize göre ise, "Her Þeyini Tüketmiş Komünist" çok önceleri komünistliğini bırakarak hak ettiği yere kavuşmuştur. Ama tarihsel utanç belgesi olarak kalsın diye, Nabi Yağcı'nın 10 Ekim 2005 tarihinde Referans Gazetesi'nde çıkan görüşlerinden bir derleme yapıp tarihin arşivine koymak gerekiyor:

"-         Ak Parti'yi şans olarak gördüğünüzü yazmıştınız. Sizin gibi sol kökenli bir insanın,  muhafazakâr bir partiye destek vermesi çevrenizdekileri şaşırtmadı mı?

Benim AK Parti'ye, Avrupa Birliği ve gelişim sürecine destek vermemin etkisi şöyle seyretti kendi çevremde. Önce bir şaşkınlık oluştu. Ne oluyor, niye AKP deyip duruyor bu adam? Fakat şimdilerde tersine döndü gördüğüm.

Siz samimi buluyor musunuz AKP'yi?

Kesinlikle samimi buluyorum. Bir vatandaş olarak bakıyorum ve ikircimsiz destek veriyorum. Vatandaş sözcüğünü bilerek seçtim. Vatandaşlıkta sağ sol, dinli dinsiz ayrımı yok. Yatay bölen bir kimlikten söz ediyorum. (...) Karşı çıkanlara soruyorum: Ekonomide durum dünden daha mı iyi daha mı kötü? Hiç kimse daha kötü diyemiyor. Peki yaptıkları neye karşı çıkıyorsunuz diyorum. "Neye karşısınız" sorusuna cevap yok. O zaman ben bir vatandaş olarak diyorum ki, yapılan işler hepimizin çıkarına olan şeylerdir ve bunun desteklenmesi lazım.

AKP nasıl bir parti?

AKP bugün düzeni mi koruyor, yoksa düzene mi karşı? Bunu AKP'nin söylemine bakmadan da görebiliriz. Düne kadar düzeni savunanlar bugün AKP'ye karşıysa, o zaman AKP düzen partisi değil. (...)

Marx küreselleşmeyi mi anlatıyordu?

Marx, üretici güçleri kim geliştiriyor, kim köstek oluyor diye baktı. Tarihe de yaklaşımı böyle, üretici güçlerin gelişimi doğrultusundaydı. Böyle baktığımızda açık ki, bugün kapitalizmin küreselleşme sürecine gelmesiyle üretim güçleri büyük bir sıçrama gösterdi. Yani bugün Marksizm üzerine konuşup da antiküresel olmayı hiç anlamıyorum. (...)

Belki stratejilerini değiştirmeliler?

(...) Biz vatandaş olmadan önce sol olduk bizim ülkemizde. Çünkü ikisi ayrı şeyler.

Nasıl bir fark bu?

(...) Önce vatandaş olarak ortak çıkarları savunmak, ondan sonra da onun daha üstü olan bir sol amaç ve hedef koymak gerekliydi. Vatandaş olarak ortak çıkar; Türkiye'de üretici güçlerin gelişmesi, üretimin gelişmesi, zenginleşmekse, bunu savunduğumuz zaman, örneğin basitleştirilmiş biçimde şunu söylemeliyiz: Daha çok fabrika kurulsun. Ama sol "kahrolsun patronlar" diye yola çıkıyor. Nasıl olacak şimdi bu? O anda vatandaş olmaktan çıkıyorsunuz siz. (...)

Sol hareketlerin küreselleşmeye bakışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orada da ucuza kaçılıyor. Antiküresel hareketlere bakıyorlar ve burada sol için ekmek var diye düşünüyorlar, böylece de kolayca antiküresel sloganlar çıkıyor. Küreselleşme karşıtları her şeyi bırakıp bir köyde yaşamayı seçseler anlarım. Ben de Foça'da bir bakıma köyde gibiyim. Bu durum benim iletişimimi hiçbir biçimde kısıtlamıyor. İnternet sayesinde herkesle, dünyayla haberleşiyorum.

Üretim biçimi değişiyor diyorsunuz...

Evet, üretim tarzının değiştiğini görmek gerekli. Dünden farklı olarak, artık bilgi diye alınıp satılan bir meta var. (...) Fakat bu öyle bir şey ki, sahibi de yok, hiç kimse el koyamıyor buna. Sol olarak, bu size müthiş imkân veriyor demektir. Neye imkân veriyor? Düşünce yoluyla, fikir yoluyla dünyayı değiştirme imkânını. Dün böyle bir imkân yoktu.

Bugünün değiştirici gücü hangi sınıf?

Ben diyorum ki, bütün sınıflar. Tek bir sınıf tarif edemezsiniz. Kim değişimi istiyorsa, onlar değiştirici güçtür. Türkiye'ye dönersek... Bugün AKP değişim istiyor. Evet, değiştirici güçtür işte. (...)

Hem özelleştirmenin kendisi hem de yabancı yatırıma karşı bir tartışma var. Sizin özelleştirme uygulamalarına bakışınız nasıl?

Dünya ölçeğindeki ekonomik gelişmelere bakarsak, özelleştirmeye karşı çıkmanın çok mantıki bir uzantısı yok. (...)

Türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Çok iyimser bakıyorum. Solda hep kötümser bakış hakimdir ama bende bu hiç olmadı. Kötümser baksaydık Türkiye'ye dönüş kararı asla alınmazdı. Aynı iyimserlikle bakıyorum ben Türkiye'ye. O tarihlere göre Türkiye bugün önemli yerlere geldi. Ekonomik ve demokratik bir istikrar var." (Nabi Yağcı, Referans Gazetesi, 10 Ekim 2005)