Para, satır, cop üniversiteden dışarı! YÖK defol! (02-11-2009)

Üniversitelerin tepesinde yer alan bir cunta kurumu olan YÖK ise 12 Eylül'den bu yana varlığını sürdürmektedir. YÖK bu zaman zarfında üniversitelerde bilimin yerine paranın egemenliğini güçlendirmiştir. YÖK, elinde bulundurduğu olağanüstü yetkileri üniversiteyi sermaye için dikensiz gül bahçesine çevirmek için kullanmaktadır. Bu yüzden patronların her kesiminin takdirini kazanmıştır. Muhalefetteyken YÖK'ü eleştiren burjuva partileri iktidara geldiklerinde üniversite üzerinde hâkimiyet kurmak için YÖK'e sarılmaktadır. TÜSİAD gibi patron örgütleri ise, üniversitelerde dolaysız iktidar sahibi olmak için zaman zaman YÖK'e alternatif arayışlarına girse de pis işlerini yaptırmak için yine YÖK'ün kapısına gelmektedir.

YÖK, sermayenin üniversitelerdeki diktatörlüğünün bir organı olduğu için YÖK'e karşı mücadele üniversitede yürüyen sınıf savaşı demektir. Bu savaşın bir yanında öğrenciler ve üniversite emekçileri diğer yanında YÖK, patronlar ve onların taşeronları yer alıyor. Üniversitenin neresine bakarsanız bu savaşımı görebilirsiniz.

YÖK hiçbir zaman patronların yüzünü kara çıkartmamıştır. Bugünlerde de yine patronlar için harıl harıl çalışmaktadır. İlk iş yükseköğretimin paralı hale getirilmesidir. Bunu harçları astronomik rakamlara çıkararak yapacaklar. İlk denemeyi %500'lük zamlarla yaptılar. Mücadeleyi görünce ise geri bastılar. Ancak YÖK bildiğimiz YÖK'se mutlaka tekrar gelecektir.

Hükümet her şehre üniversite açmakla övünüyor. Ancak bunlar üniversite değil yükseköğretim dükkânlarıdır. Gençler arasında %25'e ulaşan işsizlik en az 4 yıl ertelemek istenmektedir. Bir yandan işsizler ordusu diploma sahibi yapılacak diğer yandan yükseköğretim piyasasına müşterilerin sayısı artacaktır.   

Yine üniversitelerin temizlik, yemekhane, güvenlik gibi alanları taşeronlaştırılmakta, en azgın emek sömürüsü ve kölelik koşulları bu "bilim" yuvalarında hüküm sürmektedir. Son yıllarda Kocaeli Üniversitesi'nden Ankara Üniversitesi'ne oradan Çapa Tıp Fakültesi'ne kadar çeşitli işçi direnişlerine tanık olduk.

Başta araştırma görevlileri olmak üzere öğretim elemanlarının iş güvencesi ortadan kaldırılarak, işsizlikle terbiye yöntemi uygulanmakta, akademik özgürlük iğdiş edilmektedir. Ama buna direnen araştırma görevlilerinin mücadelesiyle YÖK'ün yine geri çekilmek zorunda kaldığını ve araştırma görevlilerinin önemli kazanımlar elde ettiğini biliyoruz.

Üniversitede her mücadelenin bir şekilde baskıyla karşılaştığını görüyoruz. Patronlar faşist taşeronları elde satırlarıyla muhalif öğrencilerin üzerine salıyor. Yetmezse gürbüz özel güvenlikler devreye giriyor. Yetmeyince polis copuyla, gazıyla geliyor. O da boyun eğdiremezse soruşturmalar açılıyor ve disiplin cezalarıyla mücadele eden öğrencilerin eğitim hakları gasp ediliyor. Sadece öğrenciler değil üniversitede sesini yükselten araştırma görevlileri ve çalışanlar da soruşturuluyor, ceza alıyor.

Satır ve cop seslerinin, biber gazı dumanlarının arasından YÖK, 29 senelik diktatörlüğünün mantıki sonucu olarak üniversiteyi doğrudan sermayenin yönetimine vermek istiyor. Danışma kurulları kuruyor ve bu kurulun başına sermayenin temsilcilerini oturtuyor. Artık üniversiteyi yönetmek için sanayi ve ticaret odalarına "danışılacak!" Danışma kurullarının kararları tavsiye niteliğinde olacakmış diyor YÖK. Ama biz o tavsiyeleri MGK'dan çok iyi biliriz. Arkasında silah olan tavsiye, hükümetler için emir olmuştur. Bugün arkasında para olan tavsiyeler de yine üniversite yönetimleri için emir olacaktır. Mali özerklik adı altında ödenekleri kesilen ve kendi yağında kavrulmaya zorlanan üniversiteler bugün para bulmak için sermayenin eteklerine yapışmakta ve sonuçta onun kölesi haline gelmektedir. Hal böyle olunca da YÖK'ün üniversiteye getirdiği demokrasi patronun diktatörlüğü anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak üniversiteler kapitalizmin pislikleriyle baştan aşağı boyanmış bir biçimde sermayeye yetişmiş iş gücü yetiştirme, egemen sınıfın ideolojisini yeniden üretme ve patronlara yeni para kazanma olanakları yaratma işlevlerini sürdürüyor. Öğrencilere ve üniversite emekçilerine de bu gidişat karşısında gerçek anlamda bir sınıf savaşımı vermek düşüyor. Bu savaşımın hedefi açık: para, satır, cop üniversiteden dışarı! YÖK kaldırılsın! Yerine ne mi gelsin? Sizin kalıplarınızla düşünmeyi reddediyoruz. Düşüncemizin ve eylemimizin ideolojik zincirlerini kırıyoruz. Çünkü bu savaşımın menzili bu düzenin sınırlarını aşıyor. Özgür emekçiler üniversitesi bu çürümüşlüğün karşısında tek alternatif olarak beliriyor...

Dosyayı PDF formunda indirmek için tıklayın