Ortadoğu halklarının birliği için! Gerçek düşmana, ABD emperyalizmine karşı savaş! (IV. Enternasyonalin Yeniden Kuruluşu Koor. - 12-12-2007)

Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a yapacağı büyük ölçekli bir askeri harekât, parlamentonun 17 Ekim’de hükümete, bir yıllık süre içerisinde herhangi bir zamanda ve gerekli görülen her durumda birkaç kez operasyon yapılmasına olanak tanıyan, ev sahibi ülkeden alınmamış olan çok girişli bir vize niteliği taşıyan tezkerenin verilmesinden bu yana gündemde. Görünüşe göre Beyaz Saray’da ABD ve Türkiye arasında gerçekleştirilen görüşmeyle bu belirsiz bir geleceğe ertelenmiş vaziyette. Yine de bu görüşmeler Türkiye ve ABD arasında Kürtlere karşı kurulan sıkı ittifakı bir kez daha vurguluyor ve ABD’nin Ortadoğu’daki kirli işlerinde Türkiye’nin gelecekteki suç ortaklığına zemin hazırlıyor. Türkiye’nin Afganistan’da zaten askeri bulunuyor. Türkiye Afganistan’da geçmişte iki kez dönem komutanlığı yapmıştı ve yakın gelecekte tekrar bu görev Türkiye’ye verilecek. Türk birlikleri Lübnan’da da görev yapıyor. Bush, İran’a gelecekte yapılacak taarruz için muhtemelen Türkiye’den yardım eli ve belki de Irak’ın geleceğinde daha göze görünür bir rol almasını isteyecek.

İki ülke arasındaki anlaşma göz önüne alındığında, Türkiye’de sistemin temsilcilerinin ve sözde ulusal solun son bir kaç haftadır PKK'nin arkasındaki güç olduğu iddiasıyla ABD'yi suçlayan ikiyüzlü tavrı bütün inandırıcılığını kaybediyor ve esas amaçlarını gözler önüne seriyor: Türkiye’nin Kürtlerin hakkından serbestçe gelmesine izin vermeye zorlamak için ABD’ye şantaj yapmak. Türkiye kendi Kürtlerini uzun zamandır ezen bir güç ve uluslararası işçi sınıfı Türkiye’nin Irak’a girmesine karşı durmakla yükümlü. Türkiye, kendi Kürtlerini de etkileyeceği endişesiyle Irak’ta Kürtlerin herhangi bir biçimde özerklik kazanmasından da korkuyor. Türkiye’deki hakim odakların bir bölümü, zengin petrol rezervlerine göz diktikleri eski Osmanlı toprağı Kerkük’ü geri alma hayalleri dahi taşıyor. Bu nedenlerden ötürü, Türkiye’nin ABD destekli bir Irak Kürdistanı’na saldırısı bile gerici bir savaş olacaktır. Çünkü her iki taraf da emperyalizm yanlısıdır ve böyle bir saldırı uzun zamandır ezen güç durumundaki bir ulusun Kürtlerin özlemlerini bastırmasından başka bir anlam taşımayacaktır.

Son dönemde yaşanan gelişmeler aynı zamanda, orduya ve Kemalistlere karşı Erdoğan’ın yarı-İslamcı partisi AKP’yi demokratik bir güç olarak destekleyen liberal solun ve onlarla birlikte Cliffçilerin de toptan iflas ettiğini gözler önüne serdi. Her ikisini de AKP’nin kazandığı parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerinden çok geçmeden hükümet saldırgan bir politika izlemeye başladı. AKP hükümeti bugün bir savaş kabinesidir ve Türk solunun önemli kesimlerinin üzerine bu hükümetle flört etmenin utancının gölgesi düşmüştür. Kürt hareketinin Herri Batasuna’sı olarak niteleyebileceğimiz DTP de kendi adına, umutlarını nerdeyse stratejik bir biçimde AKP’ye bağlamıştı. 22 Temmuz seçimlerinde bu AKP’yle flört politikasına karşı duranlar sadece, DEYK’in Türkiye’deki destekçisi Devrimci İşçi Partisi Girişimi ve birkaç başka örgüt oldu.

Bugün, sözde milliyetçi sol tek kelimeyle hakim sınıfların kuyruğuna takılmış durumda. Liberal sol ise sınır ötesi bir savaş tehdidi karşısında arı bir pasifist politika izliyor. Bu pasifist pozisyon, liberal solun parlamentodaki tek bağımsız sol milletvekili konumundaki sözcüsü aracılığıyla mantık dışı sonuçlarına ulaştırıldı: Türk ordusunun Irak’a yönelik sınır ötesi operasyon tehdidi somut bir hal alır almaz, bu milletvekili PKK’nin silah bırakmasını talep etti! Topyekun bir saldırı tehlikesi ile karşı karşıya olan bir gerilla hareketine silah bırakmasını söylemek, pasifizmin en utanç verici teslimiyetlerinden birisi olarak savaş politikası tarihine geçecektir.

Türkiye’de kitlelerin içine gömüldüğü şovenist bir atmosferde faşist hareket, muhtemelen devletle de danışıklı dövüş halinde, DTP binalarına saldırıyor ve küçük çaplı linç girişimlerinde bulunuyor. Son iki senedir batıda Kürtlere yönelen kitlesel linç tehlikesi bugün somut bir hale gelmiştir. İşçi sınıfı Kürt halkı ile tam bir dayanışmayı savunmalı ve faşistler tarafından yönlendirilen kitlesel saldırılara karşı gerekirse gövdesini de siper etmelidir.

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, Ortadoğu’da ABD ve onun Avrupalı müttefiklerinin varlığı devam ettiği sürece, halklar daha fazla bölünecek, karşı karşıya gelecek ve aralarındaki kanlı çatışmalar devam edecektir. Bunun bugüne kadar ki yansıması, Irak’ta Sünniler karşısındaki Şiiler’di. Bugün Kürtlere karşı Türkler. Yarın muhtemelen İran’a karşı Türkler ve Kürtler olacak. Türkiye, Suriye ve İran, Kürt karşıtı politikaları yüzünden emperyalizmin eline oynuyorlar. Farklı ülkelerdeki Kürt önderlikleri de ABD yanında saf tutarak ya da en azından onun bu ülkelerle arasındaki çelişkilerden medet umarak ateşle oynuyorlar. Bölge halklarının ihtiyacı ise, Kürtlerle Türklerin, Şiilerle Sünnilerin ve bölgede ABD tarafından birbirine düşürülen bütün halkların birliğini sağlayacak enternasyonalist bir politikadır. Bu bölgenin kanayan yaralarını sarmanın zeminini ise yalnızca bir Orta Doğu Federasyonu sunabilir. Bu federasyon yalnızca işçi sınıfı ve müttefikleri tarafından ve sadece sosyalist temellerde kurulabilir.

Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik askeri saldırısını durdurun! Kürtlerle Barış, ABD’yle Savaş! Türkiye’de Kürtlere yönelik artan faşist güdümlü saldırılara karşı gerekirse fiili savunma ile mücadele!
Türkiye’deki Kürtlerin, kendi kaderlerini tayin hakkı da dahil, tüm hakları tanınsın!
Kürt sorununa siyasi çözüm!
Türk birlikleri Afganistan ve Lübnan’dan dışarı! Türkiye NATO’dan çıksın!
İran’dan elinizi çekin!
Bütün emperyalist birlikler Irak’tan ve Ortadoğu’dan dışarı!
Yaşasın Filistin’in tarihsel topraklarında Yahudi ve Arapları bir araya getirecek demokratik, laik ve sosyalist bir cumhuriyet!
Yaşasın Ortadoğu Sosyalist Federasyonu!