Marksizm üzerine yeni düşünceler (09-08-2007)

Dünyayı değiştirebilmek için onu yorumlamak, anlamak ve anlatmak değerli bir çabadır. Bu temelde verilen emeğe saygı duymak gerekiyor. Ne var ki bu olumlu düşünceden her seferinde olumlu sonuçlar çıkmıyor. Orijinal fikirlerle dünyayı yorumlamak isteyenlerin çoğunluğu kendilerine marksist deseler de, Marksizmin devrimci yanından kopup gidiyorlar. "Değişen dünyayı" Marksizmin revize biçimleriyle yorumlayarak, devrimci Marksizmin temellerine dinamit koyuyorlar.

Server Tanilli'nin kitabı "Küreselleşme"ye karşı Marksizmin ne kadar çare olabileceğini sorguluyor. Yukarıda bahsettiğimiz eğilimden farklı olarak, Marksizmin dünyamızı anlama ve değiştirmede tek doğru dünya görüşü olduğunu kabul ediyor. Ancak vardığı sonuçlarda doğru ve yanlış fikirler bir yumak oluşturuyor; bu yumağı çözmek için ise karşı bir kitap yazmak gerekiyor. Kitaptaki düşünceleri özetlemek ve bu düşüncelerde katılmadığımız yönleri kısaca belirtmek, kitabı okumak isteyenlere devrimci marksist gözlüğü sunmak bu yazının amacı olsun.

* * *

Hepimiz biliyoruz: Server Tanilli'nin Türkiyeli aydınlar arasında çok özel bir yeri var. Yaptığı üretken çalışmalarla "aydın geçinen" birçok aydından ayrılıyor. Ayrıca, en umutsuz dönemde Marksizmden yüz çevirmeyenlerden o.
Kitabın yazarı, günümüzde büyük dünya görüşleri hangileridir? diye soruyor ve üç dünya görüşü sayıyor: 1. Dinsel dünya görüşü (Hıristiyanlık-İslam), 2. Bireyci dünya görüşü (Bununla burjuva dünya görüşü anlatılmak isteniyor), 3. Marksist dünya görüşü.
Kapitalizmin iki temel ideoloji (burjuva ve proleter) açısından yorumlanabileceği düşünülürse, dinsel görüşleri egemen ideolojiye eklemlenen görüşler olarak ele almak daha doğru olur. Yazarın dünya görüşü tasnifinin fazla bir önemi yok. Önemli olan, yazar bu dünya görüşleri arasında dünyayı doğru yorumlayan görüş olarak Marksizmi gösteriyor. Şüphesiz bu büyük bir olumluluktur. Ancak yazar Marksizmi nasıl yorumluyor, ona bakmamız gerekiyor.

Komünizm nedir?

Server Tanilli komünizmi şöyle tarif ediyor:

"Bu açıdan komünizmi şöyle tanımlamak mümkün: Üretici güçleri, içerde hiçbir engele takılmadan sınırsız geliştirmek; sosyal sınıfları aşmak; üretici güçlerin eriştikleri düzeye denk düşecek biçimde, üretim ilişkilerini, ancak iradenin ve fikrin denetleyebileceği akli, bilinçli bir örgütlenişe kavuşturmak! Akli bilgi, sürecin bütününe egemen olacağından, sosyal çelişmeleri de çözebilecektir sonunda." [1]

Kuşkusuz ki komünizmi bir paragraf ile anlatmak zordur. Ayrıca komünizmin aşamalarını ortaya koymadan yapılacak her tanım yanlış anlamalar içerir. Yazarın, komünizmin birinci aşaması olan sosyalizmden mi, yoksa ikinci aşamasından mı bahsettiği belli değil. Çünkü her ikisi de sınıfsız toplumdur. Aralarında ekonomik olgunluk dereceleri bakımından, bölüşüm açısından farklar vardır. Örneğin, işbölümüne kölece bağımlılıktan tamamiyle kurtulmak, komünizmin ikinci aşamasının ayrılmaz özelliğidir. Özgürlük ve zorunluluk ilişkisi iki aşamada aynı değildir; eğilim, zorunluluğun azalması, özgürlüğün (demokrasinin değil) artması yönündedir.

Kısacası, yazarın komünizm tanımı, komünizmi anlatamıyor ya da eksikler içeriyor. Ayrıca soyut "akli bilgi" ile hangi "sosyal çelişmelerin" çözüleceği anlaşılmıyor. Sonra "akli bilgi" ne demek? Daha önemlisi, yazar, sosyalizmi-komünizmi bir dünya projesi olarak kitabın hiçbir tarafında sunamıyor. Dünya devrimini, tek ülkede sosyalizmin imkânsızlığını anlamış görünmüyor. Bu nedenle yazar sosyalizmi tarif ederken -Stalinizmi eleştirmesine rağmen- Stalinizmin sosyalizm tanımı üzerine yaptığı tahrifatın etkisinden kendini kurtaramıyor. Sosyalizmi şöyle anlatıyor:

"Sosyalizm, henüz komünizm değildir. Anlamı değişse de devlet, -bürokrasisi, baskı ve hukuk örgütüyle- yine vardır; geçmişin egemen sınıfı etkisi, giderek mücadelesi de sürmektedir. Farklılıklar (maddi ve fikri emek, köylülük ve proletarya, vb.) devam etmektedir. Politik açıdan "komünizm", sınıflar da dahil işte bu kalıntıların, bu uzantıların kesin tasfiyesi anlamındadır. Devlet de o aşamada ortadan kalkmış, aşılmıştır." [2]

Server Tanilli, geçiş toplumunun işçi devletini yanlış bir düşünceyle sosyalizm olarak adlandırıyor ve sosyalizmi sınıflı bir toplum olarak tarif ediyor. Bu görüşlerin devrimci Marksizm ile ilgisi olmadığı gün kadar açıktır. Sosyalizm ile bürokrasi uyuşmaz ve sosyalizmde sınıflar da olmaz. Bu konunun ayrıntısına girmiyorum, okuyucu isterse ayrıntılı bilgiyi Yıkıntının Tarihi ve Teorisi adlı çalışmada bulabilir. [3]

Sosyalizm deneyi niçin başarısız oldu?

Solcu aydınların çoğunluğunun Marks'ı zararsız bir filozof, Lenin'i ise vahşi bir diktatör olarak gördüğünü biliyoruz. Server Tanilli böyle düşünmeyenlerden. Lenin'in, Troçki'nin hakkını yememeye çalışıyor ve sosyalizm deneyi yıkıntısının faturasını Stalinizme çıkarıyor. Stalinizmi tam doğru yorumlamasa da bu nokta kitabın olumlu yönü olarak karşımıza çıkıyor. Aktaralım:

"Gerçekten, Lenin'in işçi sınıfına öncülük etmek için kurduğu parti, hiçbir zaman işçi sınıfının üzerine çıkmış, tabanın denetiminden kurtulmuş, fikir ve eleştiri özgürlüklerini ortadan kaldırmış bir parti değildi. Bolşevikler arasında düşünce ve eleştiri özgürlükleri en geniş biçimde kullanılırdı. Lenin, parti toplantılarında sık sık eleştirilir ve azınlıkta kaldığı olurdu çoğu kez. Trotsky, Zinoviev, Kamenev, Buharin, Preobrazhensky -değişik görüşleri yüzünden- Lenin'le birçok kez çatışmışlardır. Trotsky, anılarında, Lenin'in birçok kez, önemli toplantılardan önce yanına gelerek, 'Toplantıda şu öneriyi ileri süreceğim, beni destekler misin?' diye sorduğunu anlatır. Böylece, Sovyet Devrimi'nin büyük mimarı, Bolşeviklerin tartışılmaz 'usta'sı Lenin, toplantılarda sonuca güvenemiyordu; çünkü tartışma ve eleştiri özgürlüğü vardı ve azınlıkta kalabilirdi.
Lenin'in 'demokratik merkezcilik' sistemi buydu.

Ne var ki, kanlı iç savaş. Batılı ülkelerin müdahalesi ve ekonomik ambargo gibi etkenlerle Lenin döneminin sonlarına doğru sarsılmaya başlayan bu sistem, Stalin'in iktidarında (1929-1953) rayından saptırılarak 'bürokratik merkezcilik'e dönüştürülür; giderek parti ve devlet birleşir, parti yönetimi de halktan kopar. Bu olurken, Marksizm de 'resmi'leşir , giderek klişeleşir, fetişleşir, yaratıcılığını kaybeder." [4]

Server Tanilli, Stalinizmin, Marksizm üzerine yaptığı tahribatın nedenlerinin (dünya devrimi ve tek ülkede sosyalizm sorunu) bilincinde olmasa da sonuçlarının farkındadır. Bu nedenle aşağıdaki değerlendirmeyi de olumlu ve doğru görebiliriz:

"Ancak şunu da itiraf etmeli: Bütün bu gelişmeler içinde Marksizm de -deyim yerindeyse- 'tarihsel bir yenilgi'ye uğradı. Ama bu, ilk kez 1980'li yılların sonunda ve Berlin Duvarı'nın yıkılışıyla olmuş değil. Daha önceye, Doğu'da Stalinci 'Marksizm Leninizm'in kuruluşuna, Batı'da da 30'lu yıllardan başlayarak üniversite çevrelerinde sığışıp kalmaya ve kimi komünist partilerin söyleminde -genel formüller halinde- donup dogmatikleşmeye kadar gider çözülmenin başlangıcı. Bir bakıma, kuramın hareketten kopuşudur bu! Marksizmi gözden geçirmek, en başta işte bu küf ve yosunlardan temizlemek anlamındadır." [5]

Yazar, Marksizmi, Stalinci "küf ve yosunlardan" temizlemek istiyor. İyi, güzel. Bunun tek yolunun ise devrimci Marksizmin kapısını çalmak olduğunu söyleyelim. Ama kitap bu kapıdan içeri girmediği için paradoksal biçimde Stalinizmin teorik küf ve yosunlarını taşıyor.

Server Tanilli'nin bu kitapta söylediği önemli bir şey var. Yazar "Marksizme dönüşü" öneriyor ve sınıf fikrinin baş köşeye konmasını istiyor:

"Marksizme dönüş, özellikle sınıf fikrinin, sol'un siyasal düşüncesinin merkezine yeniden oturulması anlamındadır. Marks ve Engels, şunun -ve pek de doğru olarak- altını çizmişlerdir: Kapitalist düzende emek ve sermaye çelişmesi başta gelir; onu çözmeden hiçbir sorun ve çelişme çözülemez." [6]

Evet, Marksizme ve sınıf fikrine dönmek gerekiyor. Özellikle proleter sınıftan bahsetmenin küçümsendiği bir dönemde, sınıf düşüncesine sarılmak en doğru tutum olur. Yazar açısından tek sorun, dönülecek Marksizmin ne biçim bir Marksizm olduğudur; devrimci Marksizm mi, yoksa klasik Marksizmin bozulmuş birçok varyantı mı?

Marksizmin yanlışları nerede?

Server Tanilli Marksizme dönerken, Marksizmin öngörülerini eleştirel gözle ele almaya ve eksiklerini çıkarmaya çalışmış. Aşağıda göstereceğimiz gibi, yazar bu konuda kendini epey zorlamış; hatta yanlış fikirleri Marksizme katmaya uğraşmış.
Server Tanilli diyor ki:

"İşçi sınıfı, Marks ve Engels'in söylediklerinin tersine, çoğunlukta bir sınıf haline gelmedi ve görünüşe bakılırsa öyle olmayacak da." [7]

Aksine işçi sınıfı safları her geçen gün büyüyor ve sınıfın aritmetik olarak sayısı artıyor. Sanayi proletaryasının sayısındaki azalma, hizmet sektöründe çalışanlarının sayısının artışıyla tamamlanıyor, fazlalaşıyor. Tekniğinin ilerlemesi kalifiye yeni tip işçileri işçi sınıfına dahil ediyor. Yazarın yanılgısı, sanayi proletaryası ile tüm işçi sınıfını eşitlemesi. Daha doğrusu, proletarya dendiğinde sadece sanayi proletaryasını anlaması. Yazar, kamu emekçilerinin büyük bölümünü, hizmet sektöründe çalışanları, beyaz yakalıları işçi olarak saymıyor. Halbuki, Marksizm, üretim aracı sahibi olmayan ve yaşamak için emek güçlerini satmak zorunda olan tüm emekçileri işçi sayar. Özcesi, Marks-Engels değil de, yazarın kendisi yanılıyor.

* * *

Yazarımız yukarda belirttiğimiz yanlış görüşü bunun uzantısı olan başka bir yanlışla tamamlıyor. Artık işçi sınıfının kapitalizmin aşılmasında öncü sınıf olmadığını söylüyor. Orada da durmuyor; kapitalizmi, yavaş yavaş demokrasiyi kazanarak içerden fethetmeyi öneriyor. İktidarı devrimci tarzda ele almayı modası geçmiş olarak kabul edip, ne olduğu belli olmayan "sermayenin iktidarını git gide gerileten" sürekli demokrasi savaşı öneriyor. Aktaralım:

"Bu mücadelelerin belli ve tutarlı bir sınıfın egemenliği adına yapılmasını beklememeli… Bu sosyal değişimin bir siyasal tasarı boyutlarını kazanması ise zamanla olacaktır. Böylece, siyasetle ilişkiyi, bir sınıfın politikası doğrultusunda değil, kapitalist sınıfa karşı mücadele içinde düşünmeli; 'demokrasinin kurulması'na da, 'işçi devriminin ilk adımı' olarak değil, sermayenin iktidarını git gide gerileten bir sürekli gelişme sürecinin anahtarı gözüyle bakmalı." [8]

Server Tanilli bu önerdiği reformist projeyi Türkiye'ye uygularken "ulusal sanayici ve ihracatçıları" işin içine katıyor. Eskiden bildiğimiz "milli demokratik devrim" tezlerinin yumuşatılmış halini Marksizmin Türkiye'ye uygulanışı olarak bize sunuyor. Yazara göre:

"Gerçekliğe bütünlüğüne bakmanın bir sonucudur bu! 'Radikal, yenileştirici ve devrimci' bir hareketin çağrısına kulak kabartacak olanlar da, hiç kuşkusuz başta işçiler, kent ve köy emekçileri, memurlar ve müstahdemler, ulusal sanayici ve ihracatçılar, yurtseverler, demokratlar ve aydınlardır." [9]

Bu görüşü uzun boylu eleştirmeye gerek yok. "Ulusal burjuvazi" ile birlikte iktidarı ele geçirme anlayışı da Stalinizmin küflü, işe yaramaz teorik hazinesine aittir. Geçelim.

* * *

Uluslararası düzeyde Marksizmi reformist biçimde yorumlayanların, üzerine titredikleri ortak bir nokta vardır: İktidarı ele geçirme biçimi. Bu kişilerin hepsi devrimden bahsederler. Ancak burjuvazinin tepkisini üzerlerine çekmemek, Marksizmi kendilerine uygun yumuşak duruma getirmek için devrimi barışçıl olarak düşlerler. "Avrupa komünizmi"nin yıllar önce ortaya attığı "iktidarı reformlarla ele geçirme" düşüncesine "devrim" diyerek devrimden vazgeçmediklerini kendilerine ispat ederler. İşin ironik tarafı bu düşünceyi "Marksizmi yenilemek", "Marksizmi geliştirmek", "Marksizmi somut şartlara uygulamak" olarak vitrinlerler. Marksizme göre, devrimin kendisinin "zor" demek olduğunu, egemenlerin kendi istekleriyle iktidarı işçi sınıfına bırakmayacağını unuturlar. Tarihin zora dayanmayan barışçıl bir devrimi henüz görmediğini bilmelerine rağmen, bu boş düşünceyle yığınların kafalarını karıştırırlar. Sakız gibi çiğnedikleri "demokrasi savaşımını" bitmeyen bir süreç olarak iktidarı almanın yerine koyarlar. Hele günümüzde emperyalistlerin tartışılmaz egemenliğine bakarak, barışçıl devrim gülü ile burjuvaziyi sakinleştireceklerini, yığınları ürkütmeden bu yolla kazanacaklarını sanırlar. Yazarımız onlardan değil, ama onların düşüncelerinden etkilenmiş gibi konuşuyor:

"Bunun gibi, bilişim ve iletişim devriminin yeni olanakları, bir aydın öncüler grubunun başını çektiği -şiddete dayanan- bir siyasal devrim anlayışını da yeniden tartışılır duruma getirmiştir, 'Kışlık Saray'ın zaptı', ne denli saygı duyarsak duyalım, sadece bir tarihsel anıdır şimdi. İletişim devrimi, yeni tartışma ve fikir alışverişi kültürü gibi, yalnız Sovyet modeli değil Blanquist modele dayalı devrimlerin yapısıyla zıtlaşıyor: 'Bir Önce ve Bir Sonra' (Cennete kavuşma) fikri, bir kopuş düşüncesi yerine, fikirlerin -git gide ilerleyen bir süreç içinde- demokratik fethi, çok daha gerçekçi görünüyor artık; düşüncelerin karşılaşması ise, birbirine zıt iki kamptaki karşılaşmayı, bir tür savaş durumunu giderip yok edebilir." [10]

Tanilli bütün yapıtı boyunca Marksist yaklaşımı benimsediğini ifade ediyor. Marks'ın Manifesto'da: "Komünistler... hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koşulların zor yoluyla yıkılması ile ulaşılabileceğini açıkça ilan eder" dediğini yazarımız da biliyordur. Komünistler "zor"u sevdikleri için değil, burjuvazi tarafından kendilerine "zor"la karşı konulacağı için barışçıl devrim hayallerine prim vermezler.

Küresellik ve ona karşı direniş

Server Tanilli kitabında "küreselleşme" ve ona karşı mücadele yolunu da inceliyor. Bu konuda da yanlış ve doğru görüşler iç içe geçiyor; bunları ayırmak için sayfalarca yazmak gerekiyor. Biz en belirgin görüşler üzerinde kısaca duracağız.

Birincisi, Server Tanilli çok doğru olarak "küreselleşme"yi, emperyalist sermayenin günümüzde stratejilerini meşrulaştırmaya hizmet eden bir ideolojik söylem olarak ele alıyor ve bu ideolojinin sonuçlarına karşı çıkıyor.

İkincisi, böyle doğru bir tutumdan sonra, birçok Marksistin yaptığı gibi "küreselleşme" ideolojisinin dilini ve bazı argümanlarını doğru kabul ederek "küreselleşme"ye karşı çıkmaya çalışıyor.

"Küreselleşme"yi bir kez gerçek gibi kabul edip ve onun dilini kullanıp tartışmaya başlarsanız, tüm iyi niyetinize rağmen bu ideolojiyi güçlendirmiş olursunuz. Örneğin sermayenin ta başından beri olan uluslararasılaşma eğilimine "küreselleşme" demek böyle bir tuzağa düşmek olur. Kapitalizmin kendi içindeki bütünleşme süreçlerini "küreselleşme" olarak adlandırmamak gerekiyor. Çünkü bu süreçler bütünleşme olduğu kadar, bölünme ve çelişkili bir kavgayı içeriyor.

İşte Server Tanilli "küreselleşme"ye karşı çıkmasına rağmen, bu "küreselleşme" ideolojisinin oyununa gelmiş oluyor. "Küreselleşme"yi kabul ettikten sonra, onun zararlarını anlatmak için inandırıcı olmayan nedenler göstermek zorunda kalıyor. Yazar şöyle diyor:

"Bununla beraber, ekonominin küreselleşmesi, onun karşılığı olan bir şeyin, yani 'dünyanın ekonomikleşmesi' ile gerçekleşiyor. Bunun anlamı da şudur: Yaşamın bütün görünümleri ekonomik sorunlara, giderek metalaşmaya dönüşmüştür. Bu biçimiyle küreselleşme, teknolojik ve kültüreldir de; ve yerküredeki yaşamın bütününü kapsar. Böylece küreselleşme... demokrasi, insan hakları, dünya çapında kardeşlik gibi yüce değerlerin piyasanın dümen suyuna sokulmasıdır.

...Dünyanın metalaşması, ulus-devleti yıkıyor… Gerçekten, küreselleşme ulus-devleti yıkıyor… Politikanın yıkılması ve ekonomik olanın içinde erimesi, herkesin herkese karşı savaşını yeniden başlatacak… Küreselleşme, çevreyi tehdit ediyor. Oysa çevre ticari alışverişin dışında kalmalıdır… Küreselleşme, ahlâkı yıkıyor. İşadamı ile piyasanın ahlâkı sözde kalıyor. Hile ve aldatma kural, dürüstlük istisnadır." [11]

Kapitalizm her şeyin piyasaya indirilmesidir; her şeyin metalaşmasıdır. Herkesin herkese karşı savaşı, kapitalizmin ilk döneminden beri onun rekabet yasasıdır. Bütün bunlarda "küreselleşme" adına bir yenilik yok. İnsan hakları, demokrasi, kardeşlik gibi laflar, bireyci burjuva toplumun egoizmini ve burjuva egemenliğini örten laflardır. Marks daha kendi zamanında bu görüşlerle hesaplaşmıştı. Çevrenin ticari alışverişin dışında kalması, ahlâk sorunu, işadamının dürüstlüğü gibi konuları eleştirmeye gerek yok. Marksizm, ahlâkı sınıfsal açıdan ele alır ve burjuvazide dürüstlük aramaz. Ticaretin kendisinin yasal dolandırıcılık olduğunu söyler Marksizm.

Yazarın en büyük yanlışı "küreselleşme" ideolojisinin can damarı olan "ulus devlet yıkılıyor" tezini kabul etmesidir. Bu tezi kabul ettiğinizde "küreselleşme"ye karşı çıkışınız anlamını yitirir. Günümüzde uygulanan neoliberal politikalar sayesinde ulus devletin yıkılması bir yana, önemi artıyor.

* * *

Server Tanilli'nin "küreselleşme"ye karşı önerdiği çözüm de yanlıştır. Yazar, bize, yıkılan ulusal devlete sahip çıkmamızı, ulusa saygı duymamızı ve "yerel"e dönmemizi öneriyor. Diyor ki:

"Sanayi ülkelerinde, çoğu insan kabul etmekte güçlük hissetse de, en güzel olanı, yerel ekonomileri yeniden canlandırmak, en azından bir bölümüyle kendi kendine yeter hale gelmelerine gayret etmektir.

Doğrudur, izlenecek yol henüz iyice tanımlanmış değil, ama bir şey pek açıktır: Yerele dönüş kaçınılmazdır. Yaşayabilir tek çözüm budur, günümüzde izlenen yol ise felakete götürüyor." [12]

Açıkça söylemek zorundayız ki, bu görüşler bir Marksistin ağzına yakışmıyor; hatta gerici düşüncelere kapı açıyor. Kapitalizm üretici güçleri sınırları aşmaya zorlarken, bizlerin üretici güçleri sınırlar içinde esir etmek istememiz tarihin çarklarını geriye çevirmek demektir.

Kapitalizmin uluslararasılaşması, kendi içinde bütünleşirken bölünmesi ve çelişkilerinin artması, dünyayı objektif olarak sosyalizme yakınlaştırıyor. Bu gelişimin önündeki engel burjuva egemenliğidir. Dünya burjuvazisi nesnel olarak kendi mezarını kazıyor. Radikal-yıkıcı öznel etkene duyulan ihtiyaç artıyor. Burjuvazinin kazdığı bu mezara son toprağı atmak, ulusal çerçevedeki devrimlerini uluslararası ölçekte birleştirmiş işçi sınıfının işidir. Bu işin ideolojik gücü ise, ancak proletarya enternasyonalizmini ve dünya devrimini savunmakla yaratılabilir.

Sonuç

Server Tanilli, "küreselleşme"yi ele alıyor, onun sonuçlarına karşı çıkıyor, ama "küreselleşme" saldırısına, ulus devlete sahip çıkan bir proje ile yanıt verilmesini savunuyor. Bağımsızlıkçı-insan haklarına saygılı ulusal devlet projesinin özünde milliyetçi bir çıkmaz olduğunu göremiyor. Bir marksist olarak "küreselleşme"ye karşı dünya devrimini savunmak aklına gelmiyor.

Diyeceğimiz şu ki, yazarımızın "Marksizme dönüş" dediği şey devrimci Marksizme dönmek değildir. Marksizm üzerine yeni düşünceler de ortaya koyamamıştır. Ortada olan, yıllardır marksologların, reformist Marksistlerin, Avrupa'nın sosyal-demokratlaşan "komünistlerinin" önümüze sürdüğü bıktırıcı tezlerdir.

Yazarımızın bir gün devrimci Marksizmi kavrayacağına inanmak isteriz. Yazarın bir marksist olarak iyi niyetini sorgulayacak değiliz. Aksine onun "sömürüsüz bir dünya ütopyası"na inandığını söyleyebiliriz. Son söz olarak yazarın şu sorusunu olumlu görmek ve olumlu da yanıtlamak zorundayız.

"Özetle, Marksizmin arkasından gittiği ütopya idiyse, bu, mücadelesi binlerce yıl öncesinden başlamış olan 'daha insanca bir dünya' kurma ütopyasıydı. Böyle bir dünya da mümkündür. O ütopyayı terk etmek, mücadeleyi terk etmek demektir; bu ise, bir yerde, yaşama olduğu kadar tarihe de ters düşmek anlamına gelmez mi?" [13]


Notlar:
1. Server Tanilli, Değişimin Diyalektiği ve Devrim, Adam Yayınları, s. 59
2. A.g.e., s. 63.
3. Mehmet İnanç Turan, Yıkıntının Tarihi ve Teorisi, Etki Yayınları, İzmir.
4. A.g.e., s. 65-66.
5. A.g.e., s. 82.
6. A.g.e., s. 83.
7. A.g.e., s. 74.
8. A.g.e., s. 75.
9. A.g.e., s. 274.
10. A.g.e., s. 111.
11. A.g.e., s. 119-121.
12. A.g.e., s. 123-124.
13. A.g.e., s. 263.