Kristiyan Rakovski Balkan Sosyalist Merkezi'nin Açıklaması (07-08-2008)

Karaciç, "Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi"nin kendisini ilk kez "soykırım" yapmakla suçladığı 1995'ten beri kaçak durumdaydı. Bosnalı Sırp toplumunun lideri Karaciç, emperyalizmin dayattığı Dayton Antlaşması'nın Bosna'yı NATO'nun işgali altındaki bir protektoraya dönüştürerek Bosna Savaşı'nı sona erdirmesinin hemen ardından, 1996'da bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Son on yıllık dönemde Yugoslavya, Irak ve Afganistan'ı mahveden NATO "hümanistleri" tarafından Bosna'da "insanlığa karşı suçlar" işlemekle itham edildi. Karaciç, -hâlâ yakalanmamış olan Sırp generali Ratko Mladiç ile birlikte- Yugoslavya'nın parçalanmasıyla sonuçlanan 1990'lardaki kanlı savaşlar sırasında Boşnakların Srebrenitsa'da korkunç biçimde katledilmesinin baş sorumlusu olarak görülüyor.

Karaciç son 13 yıldır -büyük olasılıkla milliyetçi Stalinist lider Slobodan Miloşeviç'in ve partisinin taraftarları tarafından kontrol edilen Sırp güvenlik servisinin yardımıyla- saklanıyordu. Yakalanmasından üç hafta önce, Belgrad'da cumhurbaşkanı Tadiç'in emperyalizm yanlısı Demokrat Parti'si ile Miloşeviç'in halefi Ivitsa Daciç'in Sosyalist Parti'sinin en büyük iki ortağı olduğu yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu. Daciç, başbakan yardımcılığının yanı sıra emniyet güçlerini kontrol etmesi nedeniyle oldukça önemli olan İçişleri Bakanlığı görevini de üstlendi. Daciç'in bu göreve gelmesinin üzerinden henüz bir ay bile geçmemişken, Karaciç Sırbistan'ın başkentinde mucizevi bir şekilde "bulundu" ve tutuklandı. Bu "ani" tutuklamanın Miloşeviç'in partisinin milliyetçileri ile emperyalizm arasında varılan, eski Yugoslavya'nın yıkıntıları üzerine kurulan yeni işbirliğini tescil eden anlaşmanın bir parçası olduğu açıktır.

Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, bu olayı Sırbistan'ın kapitalist haydutların Avrupa Birliği'ne katılımı yolunu açan önemli bir gelişme olarak hemen coşkuyla karşıladılar. Halen Karamanlis hükümetinin Dışişleri Bakanı olan Dora Bakoyanis, 1990'lı yılların başlarının sağcı başbakanı olan babası Konstantin Miçotakis'in Bosnalı Sırp liderin yakın dostu ve koruyucusu olduğunu unutarak, Karaciç'in yakalanmasından özellikle memnun oldu. (Yunan halkı için bu olay sürpriz olmadı çünkü Miçotakis ailesinin en azından 1967'deki askeri diktatörlüğü önceleyen 1965 olaylarına kadar uzanan ikili oynama ve ihanet geleneği çok iyi biliniyor.)

Düzen içi muhalefetin "sosyalist" partisi PASOK'un lideri olan ve Sosyalist Enternasyonal'in başkanlığına yeniden seçilen Yorgo Papandreu çok daha coşkuluydu çünkü Sosyalist Enternasyonal'in Yunanistan'da yapılan zirvesi sırasında Tadiç'in partisi ile Miloşeviç'in partisi arasında ittifak kurulmasında oldukça kilit bir rol oynamıştı. Kurulan bu ittifak, Sırbistan'daki son seçimlerin karmaşık sonucunun ardından ortaya çıkan çözümsüzlüğün ve yönetim krizinin aşılması yolunda atılan hayati bir adımdı. Hepsinden önemlisi, bu ittifakın kurulması Belgrad'da Batı emperyalizminin çıkarlarına hizmet eden bir hükümetin kurulmasının ön koşuluydu.

Washington, Londra, Paris, Brüksel ve Atina güçlerini ve etkilerini birleştirerek eski Yugoslavya'nın çöküşünün ürünü olan bu emperyalist protektora takımadalarında yeni bir kukla rejim kurma yolunda geçici bir başarı elde ettiler. Karaciç'in kellesini Lahey'deki mahkemeye sunan Demokrat Parti/Sosyalist Parti koalisyon hükümeti, Sırp halkının yerine Brüksel ve Washington'daki efendilerine bağlılığını bildirmiş oldu.

Süslü ve yanlış konmuş bir ada sahip olan "Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi," tam da böyle bir gelişmeye muhtaçtı. Meşruiyeti ciddi biçimde sorgulanmaktaydı ve başarısızlıkları herkesin görebileceği kadar açıktı: baş sanık Slobodan Miloşeviç nezarette şüpheli şekilde öldü. Miloşeviç'in eski işbirlikçisi ve aleyhindeki en önemli tanıklardan birisi olan Milan Babiç nezarette intihar etti. Aşırı milliyetçi Sırp Radikal Partisi'nin lideri Voyislav Seselyi'nin mahkemesi sirk gösterisine dönüştü, Boşnak ordu komutanı Nasır Oriç ile UÇK komutanı, Kosovalı Ramuş Haradinaj'ın beraat etmeleri yargı sürecini daha da gülünç hale getirdi. Mahkemenin ilk sanığı olan, düşük rütbeli asker Dusko Tadiç'in 18 Temmuz 2008'de serbest bırakılması mahkemenin meşruiyet krizini daha da derinleştirdi. Lahey'deki mahkemenin arkasında duran emperyalistler, Karaciç'in yargılanmasının bu gözden düşmüş mahkemenin itibarını yeniden tesis etmeye ve mahkemenin esas misyonu olan en berbat suçluların, Yugoslavya'nın trajedisinin mimarları olan AB ve ABD emperyalizmlerinin suçlarını örtbas etmeye yardımcı olmasını umuyorlar.

Milliyetçi kliğin diğer liderleri gibi, Karaciç'in bizzat kendisi de Yugoslavya'nın dağılmasına neden olan karşı-devrimci sürecin bir parçasıydı. Ancak onu bu rolü ve elbette suçları nedeniyle yargılaması gerekenler eski Yugoslavya'nın halk kitleleriydi, onların Batılı kasapları değil.

Yugoslav Sosyalist Devrimi'nin kazanımlarının ortadan kaldırılmasında kilit rol oynayan, bürokratik elitlerin kışkırttığı milliyetçiliğin emperyalizm önünde tamamen diz çökerek onun bekçi köpeği olmaya soyunduğu açıktır. Bu ilk kez olmuyor: Nazi işgali döneminde Draza Mihayloviç'in önderlik ettiği Çetnik milliyetçilerinden Dayton Antlaşması'na imza atan Slobodan Miloşeviç'e kadar uzanan bir dizi örnek, Balkan milliyetçiliğinin her türlüsünün bizzat kendi uluslarının ve tüm Balkan halklarının tehlikeli ve hain düşmanı olduğunu kanıtlamıştır. Sırp milliyetçiliğinin sembol isimlerinden birini "kurban etmek" bu elitler için güç değildir.

Yıllar süren tahribatın, savaşların ve Batı'nın baskılarının ardından Sırp ekonomisi yıkıntı halindedir. Yönetici klikler Rusya ve AB arasında denge siyaseti izleyerek daha fazla yürüyemiyorlar ve bu nedenle tek çıkış yolu olarak AB ile entegrasyonu görüyorlar. Milliyetçiliğin teslimiyetinin ardında yatan neden ve umut budur.

Bu umut nafiledir. Kapitalizmin önde gelen sözcülerinden birinin de teslim ettiği gibi, kapitalist dünya -özellikle de AB- "1929'dan bu yana en kötü kriz"e doğru sürüklenmektedir. AB'nin Doğu Avrupa'ya doğru genişlemesi ve ekonomik kamburu ile devam eden dünya krizi kesişmekte ve birbirlerini etkilemektedir. Bu durum, Balkanlar, Doğu Avrupa ve Rusya'nın eski "sosyalist ülkeler"indeki kapitalist restorasyon sürecini ve istikrar planlarını sekteye uğratmaktadır.

Eski Yugoslavya'nın ve Balkanlar'ın işçi sınıfının ve ezilen kitlelerinin birliğe ve krizden çıkış için mücadele etmeye daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardır. Milliyetçilik onlara ihanet etmiştir ve şimdi de bizzat kendi liderlerine sırtını çevirmektedir. Enternasyonalizm ve Sosyalizm tek çıkar yoldur. Kristiyan Rakovski Balkan Sosyalist Merkezi, tüm güçlüklere rağmen bölgemizin ezilenleri ve mücadeleci insanları için bu yolu açmaya çalışıyor.

Kahrolsun AB ve ABD emperyalizmleri!

Özgür ve bağımsız halkların Balkan Sosyalist Federasyonu için ileri!

 

25 Temmuz 2008