Karaparacıları aklayanlar, emekçiler de sizi haklayacak! (Şiar Rişvanoğlu - İşçi Mücadelesi #38 - 09-12-2008)

Yurt içinde “kayıt dışı”nda tutulan parasını, beyan ettiği işletmesine 6 ay içerisinde sermaye olarak koyanlardan ise sadece yüzde 5 oranında vergi alınacak. Bitmedi, bu yöntemle getirilen paralar, parayı sisteme sokan kişi ve şirketler hakkında 2003-2007 yılları için yapılan ya da yapılacak vergi incelemelerinde matrah farkı saptanması halinde, matrahtan düşülecek. Bu ülkede işçilerin ve kamu emekçilerinin ücretlerinden yapılan dolaylı ya da dolaysız vergi kesintilerinin, ücretlerin (asgari ücret de dahil) kademeli olarak yaklaşık %20 ilâ %30’una denk düştüğü hatırlanırsa, para sahiplerine ne kadar büyük bir “ikram” yapıldığı daha iyi anlaşılabilir. Hâlâ bitmedi, yasa uyarınca mevduata sağlanan güvence limitinin yükseltilmesi konusunda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait olan yetki iki yıl süreyle bakanlar kurulunca kullanılacak. Hükümet, gerek gördüğü anda bu yetkisini kullanarak halen 50 bin YTL olan mevduat güvencesini sınırsız hale getirebilecek. Yani karaparacıların değirmenine “un akıtan” maliye bakanı ve arkadaşları, gerek gördüklerinde yeni “sürprizler”  yapabilecek!

Bakan, yurtdışından, uyuşturucu ve insan tacirlerinden, seks kölesi pazarlamacılarına kadar uzanan ve hemen hemen tamamı şaibeli olan bu para sahiplerini, haklı eleştirilere karşı bakın nasıl savunuyor: “Paranı getirirsen şöyle böyle yaparız dersen adam para mı getirir Allah aşkına. Hem parayı getir, hem sopayı göster, bunu kimse kabul etmez." Bu yasanın zamanlamasının, bütün burjuva partileri gibi AKP’nin de propaganda ve tanıtım için çok büyük paralara ihtiyaç duyduğu yerel seçim öncesine denk düşmesi yeterince açıklayıcı herhalde!

Unutmamak gerekir ki; Unakıtan ve arkadaşları aklama operasyonlarını karaparacılardan önce, birbirleri için başlatmışlardı. 2005 yılında çıkarılan, “Unakıtan Affı” olarak anılan bir yasa ile Unakıtan, Albaraka Türk yöneticiliği döneminde yapılan hayali ihracattan dolayı devleti 27.5 milyon dolar zarara uğratma yoluyla “nitelikli dolandırıcılık” suçundan (o dönem cezası 2-7 yıl ağır hapis idi) yargılanmasını önleyerek aklanmıştı.

Unakıtan bu özel affı çıkaranlardan birisi olan, dönemin dışişleri bakanı, şimdinin cumhurbaşkanı Gül’ü de, büyük bir vefa örneği göstererek, 25 Ağustos 2008’de, yasadaki açık hükme karşın Danıştay’ın görüşünü almadan “temyize gitmemesi” nedeniyle “kayıp trilyon” davasında “yolsuzluktan” dolayı yargılanmaktan kurtararak akladı. Ne tesadüf ki, bu olaydan sadece birkaç gün önce de Gül, ölmekte olan siyasi mahkûmlar için kullanmadığı af yetkisini bütün bu bakan ve vekillerin siyasi hocası olan ve yine ne tesadüftür ki kendisi de “yolsuzluktan” ceza almış olan Erbakan için kullanarak Erbakan’ı aklamıştı.

Bu sadece milletvekili, bakan, cumhurbaşkanı, eski başbakanların yer aldığı zincirleme aklama tablosuna, bir de hepsinin ortak ve esaslı misyonları olan, karaparacı olsun olmasın, yerli ya da yabancı bütün kapitalistleri aklama konusunda sabıkalarından sadece çok önemli iki kaydı ekleyelim. Birincisi; Temmuz 2004’de çıkarılan ve “Cargill Affı”' olarak bilinen ve önemli bir kısmı kamu arazisi olmak üzere birinci derecede tarım arazisine kurulmuş ABD kimya tekeli Cargill ile Çanakkale Seramik ve Aksa gibi 50'ye yakın firmaya af getiren yasa.(Bununla firmalara sağlanan avantaj için telaffuz edilen rakamlar sadece kısa erim için yüz milyon dolarlar civarında) İkincisi ve sadece Türkiye değil, dünya tarihine geçecek büyüklükte olanı da, “Citibank Affı” olarak bilinen, Unakıtan göreve başladıktan hemen sonra, 20 Aralık 2002 tarihinde Citibank’ın tam 3 milyar dolarlık (yanlış okumadınız 3 milyar amerikan doları)  borcunu kaldıran yasa. Citibank Unakıtan’a olan borcunu yıllar sonra sponsoru olduğu Financial Times'a bağlı Banker dergisi aracılığıyla, 2008'de Kemal Unakıtan'ı “Avrupa'da Yılın Maliye Bakanı” seçerek ödeyecekti.

Kara ya da “ak” bütün sermayeden hesabı sorma, onları ve onları aklayanları “haklama” gücü ve olanağı krizle beraber işçi sınıfının, emekçilerin ve onların kadim dostu devrimci Marksistlerin daha da fazla ellerindedir.