Kapitalizmin Gizli Çocuk Cinayetleri (Şiar Rişvanoğlu (Sayı:30) - 20-04-2008)

Ölen kuzuların ailelerinin gazeteler ayrıntılı bilgi vermese de muhtemelen yoksul, ya da sıradan aileler olduğunu, dolayısıyla bırakın düzenli sağlık kontrolünü, zorunlu hallerde bile sağlık hizmetinden mahrum olduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Üstelik son sayılarımızda üstünde durduğumuz ve Türkiye emekçilerini ayağa kaldıran SSGSS ile yoksullar için zaten son derece sınırlı olan sağlık olanağı neredeyse tamamıyla ellerinden alınmış olacak! Yani, yeni çocuk cinayetlerinin önü açılacak! Bu dolaylı cinayetler ise aslında, hastanelere giremediği, gerekli ilaçları alamadığı için evlerinde ölüme terk edilen, parası olmadığı için kendisi ya da yakınları hastanede rehin kalan, ölülerini morglarda rehin bırakanların karşılaşacağı çoğu “stres”e bağlı yeni ölümlerin, yani seri cinayetlerin sadece bir kısmı.

Kapitalizmin kalbi ABD’de, Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada stres nedeniyle vücudun salgıladığı hormonların beyindeki hipokampus bölgesindeki sinirleri tahrip ettiği, bu durumun ise en fazla yoksul ailelerin çocuklarında görüldüğü ortaya koyulmuş. Amerikan Bilim İlerletme Derneği (AAAS) ise, sadece ABD’de 3 milyon çocuğun yoksulluk ve yetersiz beslenme yüzünden beyin gelişiminin eksik olduğunu, çocukların ve ailelerinin yoğun stres altında yaşadığını bir raporla açıkladı. (Radikal Gazetesi 14 Mart 2008) ABD’de durum böyleyken, Avrupa Birliği ülkelerindeki tablo da pek farklı değil. Yani aslında fiziksel ya da strese bağlı nedenlerle çocuk ölümleri, “cinayetleri” sorunu sadece bizim gibi ülkelerle sınırlı değil, evrensel bir sorun.

Yukarıdaki çocuk cinayetlerine, Türkiye İstatistik Kurumu ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre çoğu ağır işlerde çalışan 15-24 yaş arası 3 milyon 862 çocuktan çoğu kayıtlara geçmeyen iş kazalarında ölenleri, namus cinayetlerine kurban giden çocuk yaştaki genç kadınları, cinsel suçlarda öldürülen sokak çocuklarını, çarpık eğitim sisteminin kurbanı olarak “karne intiharları”ndan ölen çocukları eklediğinizde aslında cinayetlerle değil, neredeyse bir “çocuk soykırımı” ile karşı karşıya olduğumuzu göreceksiniz.

Çocuklara yaşatılan “stres”in en son ve en absürd örneği ise Diyarbakır’dan. Fıkra değil, gerçek! Geçen yıl ABD’nin San Fransisco şehrinde düzenlenen 8. Dünya Müzik Festivali’nde “Ey Reqîp” adlı Kürtçe marşı seslendirdikleri için Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu üyesi 12–15 yaşları arasındaki 10 çocuk Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 Maddesi uyarınca “örgüt propagandası” yapmak suçundan 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Söz konusu festivalde “Çanakkale Marşı” da dâhil birçok Türkçe parça da seslendirmiş olan çocuklar, 1 Mayıs 2008’de hakim karşısına çıkacak. Peki, yarın bu çocuklar sadece bu yargılama nedeniyle “stres”e bağlı kalp krizinden ölse bu cinayetin sorumlusu kim olacak?

Yaşından (12) fazla kurşunla (13) öldürülen Kürt çocuğu Uğur Kaymaz güzelim kara gözleriyle bize bakıyor ve haykırıyor: “Bu cinayetleri durdurun! Bizi öldürmeyin, bizi vurmayın, bizi hapse atmayın, bizi yargılamayın! Kürt, Türk, Arap, Ermeni, hangi ulustan olursa olsun kardeşlerime iyi bakın, onları aç, onları yoksul, onları evsiz, onları okulsuz, onları doktorsuz, hastanesiz bırakmayın! Yarın biziz, gelecek biziz!”

Yarınımıza, geleceğimize sahip çıkalım!