İşçi sınıfı sahneye çıkıyor (mecazi olarak da!) (Sungur Savran - 18-01-2010)

17 Ocak'ta Tekel direnişinin anatomisi bütün berraklığıyla ortaya çıkmıştır. Bu anatomiyi şöyle özetleyebiliriz: Burjuvazinin özelleştirme yoluyla işçi sınıfına taarruz programı, Tekel olayında işçiler ile bu özgül özelleştirme operasyonunun yürütücüsü AKP hükümetini karşı karşıya getirmiştir. Bütün büyük işçi eylemlerinde olduğu gibi, mücadelenin dinamikleri Tekel işçisinin özgül sorunlarını aşma potansiyelini yaratmış, Türkiye işçi sınıfının bütün sorunları etrafında genel bir mücadelenin ilk tohumları ortaya çıkmıştır. Sınıfın büyük kesimleri Tekel işçisini destekliyor. Devrimci İşçi Partisi Girişimi'nin Ankara Sıhhiye Meydanı'nda attığı sloganlara ("Türk-İş göreve, genel greve!", "Genel grev, genel direniş!" vb.), kortejin yanından oluk oluk akmakta olan çeşitli sendikalardan (Tes-İş, Yol-İş vb.) işçiler heyecanla, şevkle, özel sempati işaretleriyle katılıyorlardı. İşçilerin dışında da toplumun büyük bölümü Tekel işçilerinin mücadelesini haklı, Erdoğan hükümetinin tavrını yanlış bulmaktadır.

Mücadelenin bu potansiyeli, karşısında düzenin savunucusu Türk-İş yönetimini bulmuştur. Mücadelenin Tekel işçisi lehinde ve sınıfın genel çıkarları doğrultusunda genelleşmesi yönünde olumlu bir çözüme ulaşması için gerekli olan genel grevin önüne, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu ve fikir arkadaşları duvar gibi çıkmıştır. Kumlu 17 Ocak mitinginde yaptığı konuşmada genel grevin sözünü bile etmeyince, Tekel işçisi kürsüyü işgale etmekle, hükümete karşı mücadelenin kazanılabilmesi için önce Türk-İş yönetimi engelinin aşılması gerektiğini bilince çıkardığını göstermiş olmaktadır.

Kürsü işgalinin başarıya ulaşamadan sona erdirilmesinde, Tekel işçisinin kendi iradesini merkezileştirerek bürokrasiden bağımsız bir tavır almasını olanaklı kılacak bir direniş organının olmaması belirleyici bir rol oynamıştır. Eğer Devrimci İşçi Partisi Girişimi'nin Tekel işçisine hitaben yayınladığı ve işçilere yaygın olarak dağıttığı üç bültende ardı ardına önerdiği gibi (bu bültenler bu sitede "Tekel İşçisi Nasıl Kazanır - 1, 2, 3" başlıklarıyla okunabilir), her fabrikadan demokratik olarak seçilmiş temsilcilerce oluşturulan bir direniş komitesi olsaydı, Tekel işçisinin iradesini, kendisini kürsüden ve meydandan koparmaya çalışan bürokratlara karşı dayatabilirdi. Böyle bir organın yokluğunda olay şöyle yaşandı: Sendikacılar işçinin mücadelesine övgülerle bezenmiş konuşmalarla hareketi çözmeye çalıştılar; buna ek olarak, meydandaki sosyalist ve devrimci demokrat solun varlığının bir polis saldırısına yol açacağı imasıyla işçileri tehdit ettiler. Bu demagojik yaklaşımlar sonucunda, kürsüyü işgal etmiş olan işçiler sebatla sahnede durmaya devam ettiği halde, işçilerin politik ve irade bakımından en geri kesimi meydandan uzaklaşmaya başladı. Böylece, kürsü işgali eylemi çözüldü.

Evet, kürsü işgali eylemi sonunda başarısızlığa uğradı, ama girişimin kendisi bile Tekel işçisinin, sendika bürokrasisinin yükselttiği barikatları aşmaya yöneldiğini ortaya koymuştur. Şimdi Türk-İş bir kriz içindedir: Harb-İş başkanı Ahmet Kalfa, samimiyetle de olsa, kürsü eylemini sona erdirmek için de olsa Türk-İş Başkanlar Kurulu üyesi olarak "genel grev" sözü vermiştir. Tekel işçisinin kendi sendikası Tek Gıda-İş'in Genel Başkanı Mustafa Türkel, ilk kez basına genel grevin gerekli olduğunu açıklamıştır. Unutulmamalıdır ki, Türkel Türk-İş'in Genel Sekreteri'dir, iki numaralı yetkilisidir. Çatlak büyüyor. Tekel işçisi şimdi yüklenmelidir.

Bu yüklenmenin bir boyutu da, Tekel işçisinin artık kendi iradesini dayatmak amacıyla, her fabrikadan demokratik olarak seçilmiş temsilcilerden oluşan bir Direniş Komitesi kurmasının gerekliliğidir. Bir daha seferki krizde sendika bürokratlarının örgütlü kurnazlıklarına karşı, her Tekel işçisi kendi başına karar vermek zorunda kalmamalı, işçinin tamamını temsil eden bir otorite bürokratlara işçinin iradesini dayatmalıdır.

Eğer doğan çatlaktan bir genel grev doğarsa, işçi sınıfı sadece 17 Ocak mitinginde Tekel işçilerinin cisminde sahneye çıkmış olmayacaktır. Türkiye işçi sınıfı uzun bir aralıktan sonra yeniden siyaset sahnesine çıkma olanağını kazanmış olacaktır.