Güzi Ana (Adana'dan bir işçi - 04-09-2008)

Patlıcandan yemek yapmak istemiş, sebzeciden patlıcan alırken “oğlum şu kara soğandan bir kilo ver” demişti o yıllar. Yıllar geçti. Biz büyüdük. Güzi Ana da sıcaklarda şehirle tanıştı. O yıllar zor ve ölümle dolu yıllardı. Her ilde, mahallede insanlar ölüyordu. Güzi Ana onunla da tanıştı. Çocukları okuyamadı. İşçi oldu. Tıpkı benim gibi. Sokaklardaki ölüm bizlere kendimizi korumayı öğretiyordu. Öyle de yaptık. Hem kendimizi hem de yaşadığımız mahalledeki insanları koruduk o günkü bilgi ve deneyimlerimizle…

O yıllar, kendimizi bir devrimci hareketin içinde tarif ediyorduk. Ama içinde bulunduğumuz yapılar da durmadan görüş değiştiriyordu. Pusulaları bozuktu! Yüzümüzü bir ÇKP’ye bir AEP’e döndürüp duruyorduk. Arkadaşımla ben bir işçi olarak bu yapılardan ayrılıp okuyup araştırmaya başladık. Önce ve sadece ustaları okumaya karar verdik. Yıl 1978 idi. Manifesto ile başladık. Eleştiriye Katkı ve Kapitalleri okuma grupları kuruyor, bunu yaygınlaştırmak istiyorduk. Herkes bu kitapları okuyordu belli bir yere kadar. Sonra yan yana gelip tartışıyorduk. Bu yan yana gelmelerimiz hep Güzi Ana’nın evinde olurdu. O sürekli yanımızda durur, bizim sohbetlerimizi dinler, bizimle çay sohbetlerine katılırdı. Öylece sessizce…

Bir koltukta oturur, dinlerdi. “He oğlum he… Ne güzel… Okuyun… Konuşun… Konuşun…” der, bizleri cesaretlendirirdi. Yıllar geçti. On iki eylül süreçlerinde de devam etti bu sohbetlerimiz. Araştırmalarımız belli bir olgunluğa gelmiş, bizler pusulamızı bulmuştuk: Trotskiy… Güzi Ana bu sohbetlerimize de katılmaya devam etti. Bir gün oğlunun arkadaşları ile özel bir sohbeti vardı. Yine aynı evde buluştular. Güzi Ana da gelip köşesine oturdu. Bir türlü kalkmadı. Oğlu dayanamadı. “Ee ana, artık bize biraz izin ver de biz de arkadaşlarımızla baş başa biraz konuşsak” dediğinde, Güzi Ana’nın cevabı çok sert oldu: “Ben kırk yıldır devrimciyim. Niye çıkıyorum. Şu dünkü çocuk sizi dinliyor da ben niye çıkıyorum!”

Geçen gün Güzi Ana aramızdan sonsuzluğa uçtu. Bize onca, burada anlatmadığımız anılar bırakarak aramızdan ayrıldı. O iyi bir insandı. Vücudu çok zayıftı. Yememiş, hep çocuklarına yedirmişti. Tüm insanları çok severdi. Bir de bizlerden dinleyip de çok sevdiği ihtiyarımız ve koca çınarımız Trotskiy’i…

Bizler her şeyi okumaya, araştırmaya devam ediyoruz. Edeceğiz Güzi Yoldaş! Rahat uyu! Bugün pusulalarını şaşıranların da aynı yoldan geçip her şeyi okuyup gerçekleri görecekleri tartışma ortamları mutlaka olacaktır. Bizler o ortamları yaratmak için bugün dünden daha çok emek vermeye çalışıyoruz. Devam edeceğiz. Sürdüreceğiz… “Oğlum şuradan bir kilo kara soğan versene…” demiştin Adana’ya geldiğinde… Nereden nereye geldi değil mi. Herkes değişecek. Tüm dogma kalıplar yıkılacak! Okuma araştırma ile tüm putlar yıkılacak!