Erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı mücadelede Tekel işçisi kadınlar yol gösteriyor (11-02-2010)

Belki de hayatında ilk defa evini yurdunu, çocuklarını, eşini arkada bırakıp, onlar için "ölmek var dönmek yok" diye haykırmak demek. Birlikte mücadele eden sınıf kardeşlerinle haftalarca yeme, içme, temizlik, ısınma gibi en temel yaşam ihtiyaçlarının bin bir zorlukla karşılanması, ama tüm bunların bedelini regl döneminde artan sancılarla, soğuktan ve ortak tuvaletlerden kapılabilecek kadın hastalıkları gibi risklerle erkek yoldaşlarından daha ağır bir biçimde ödemek demek. Tekel direnişinde kadın olmak, belki de hayatından hiç eksik olmayan şiddetin en ağırını devletin polisinin elinden yaşamak, yerlerde sürüklenmek, hakaretlere uğramak ama yine de "biz buraya merhamet dilenmeye değil, hakkımız olanı almaya geldik" diyebilmek demek.

Kadın işçiler açlık grevi dâhil, hiç eksik kalmadıkları türlü mücadeleleri ile direnişin başında kendilerine karşı çıkan ya da onları anlamayanları da mücadeleye kazanmış ve dertlerini anlatmış durumdalar. Tekel işçilerinin 28 Ocak'ta başlattığı açlık grevinde bulunan 142 işçinin 16'sını kadınlar oluşturuyor. Açlık grevindeki kardeşlerinin yaşadığı sağlık problemleri zaman zaman moralleri bozsa da, işçiler hala "yılgınlık yok, direniş var" diye haykırıyorlar.  Hükümetin ve hükümet çevresine yakın yayın organlarının yürüttüğü karşı propaganda ise işçileri daha çok ateşlemeye hizmet ediyor.

Tekel direnişinde kadınlar hep en ön saflardaydı. Direnişin kendisi bile işçi kadınlara öyle şeyler öğretmiş ki, kendilerini şimdiden bu mücadeleyi kazanmış sayıyorlar. Kendilerinin sadece tüm işçi sınıfı adına değil, kadınlar adına da mücadelenin öncülüğünü üstlendiklerinin farkındalar. Mücadele süresince Ankara halkından, sosyalist gruplardan ve eşcinseller gibi çeşitli toplumsal kesimlerden gördükleri destekle, bunlara bakış açıları değişirken dostlarını düşmanlarını da daha iyi tanıyorlar. Tekel işçileri bir bütün olarak uzun yıllardan sonra işçi sınıfının uyanışını simgelerken, Tekel işçisi kadınlar bir başka önemli gerçeği gözler önüne seriyor. Sınıf kardeşi olan erkeklerle kapitalizme karşı mücadelenin en ön safında yer alırken, direnişleriyle yıktıkları alışkanlık ve tabularla erkek egemenliğine karşı mücadelenin öncülüğünü de ancak sistemden hiçbir çıkarı olmayan emekçi kadınların yapabileceğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.