Ankara'da Ayaklanma Provası (DİPG Ankara - 19-02-2008)

Kurtuluş parkında bir araya gelen İstanbul Cevizlibağ fabrikasından TEKEL işçileri saat 14:00’te sloganlarla yolun karşısındaki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın önüne geçtiler ve burada 16:00’ya kadar coşkulu biçimde diğer illerden gelen işçileri beklediler. Başlangıçta milliyetçi bir tonda ilerleyen eylem İzmir, Samsun, Tokat, Bitlis, Adıyaman, Çorum, Hatay, Adana ve Diyarbakır’dan gelen işçilerin de katılımıyla kalabalıklaştı ve bu noktadan sonra sınıf karakteri eyleme damgasını vurdu. Tek Gıda-İş sendikasının yöneticilerinin ve şube başkanlarının konuşmalarından sonra Özelleştirme İdaresi’nden TEKEL’e dört tane teklif olduğu haberi geldi ve ne olduysa bundan sonra oldu.

Bilindiği gibi TEKEL tütün fabrikaları özelleştirilirse Türkiye’nin dört bir yanındaki fabrikaların bir kısmı kapanacak, kapanmayanlardaysa muhtemelen dört işçiden üçü çıkarılacak. Özelleştirme mağduru işçiler, güya bu mağduriyeti gidermek için, 4/C denen bir kadroya aktarılıyor. Son örneğini SEKA fabrikalarında gördüğümüz bu kandırmacanın sonucunda işçiler eskisinden daha düşük ücretle daha çok çalışacakları ve hatta belki de düzenlerini bozup şehir değiştirmek zorunda kalacakları işlere veriliyor. TEKEL işçileri bu nedenle satışa da 4/C’ye de karşı çıkıyorlar.

İhaleyle ilgili haber ulaştıktan sonra ilk olarak, geldikleri andan itibaren eylemi soyunarak olsun sloganlarıyla olsun militan bir havaya sokan Diyarbakır işçileri tepkilerini gösterdiler ve Özelleştirme İdaresi’nin tel örgülerini yıkmaya çalıştılar. Polis Diyarbakır işçilerinin bu eylemine kalkanlarla müdahale etmeye başlayınca yüzlerce TEKEL işçisi olay yerine yığıldı ve ‘işçiye uzanan eller kırılsın’ sloganıyla arkadaşlarına destek oldular. Bu sırada durumdan endişelenmeye başlayan ve kürsüden mücadele sözleri veren sendika ağaları ise olayları durdurmaya çalıştı. Bu girişimle işçinin tepkisi sendika yönetimine de döndü. Ses aracının önüne kadar giden bir kadın işçinin ‘Sırtındaki Beymen marka mantoyu sana ben aldım, hain!’ diye bağırması ve İstanbul, Samsun, Diyarbakır işçilerinin başını çektiği hareketliliğe diğer işçilerin de destek verip katılmaya başlaması üzerine sendika ağaları ‘Eylemimiz tamamlanmıştır, dağılın!’ çağrısı yaptılar ve kaçtılar. Bazı şube başkanları ise işçileri ikna etmek için aşağı indiler ve kısmen başarılı oldular. Diyarbakır işçileri dahil sendikacılara fazla güvenen işçiler ve şubeler eylemi bu noktada terk ettiler.

Geriye kalan Samsun Ballıca ve İstanbul Cevizlibağ işçileri ise ne kendilerini yönlendirecek bir önderliğe sahipti ne de somut taleplere, birkaç slogan attırmak dışında devrimcilerin de kitleye bir etkisi olamadı. Zaten polis de işçilerle görüşürken sürekli olarak o ana kadar TEKEL işçisinin yanında olan sol grupları hedef gösteriyor ve onlar giderse müdahale etmeyeceği yalanını söylüyordu. Polisin buradaki amacı hem kitlenin sayısını azaltıp motivasyonunu düşürmek hem de yapacakları müdahalede işçilere mücadele deneyimleriyle öncülük edebilecek unsurları oradan uzaklaştırmaktı. Bunda başarılı da oldular, işçiler destekleri için sol gruplara teşekkür edip ayrılmalarını istediler. 16:30’da başlayan hareketlilik 19:30’a kadar polisin joplu ve gazlı müdahalesiyle sürdü. İşçiler birkaç defa Ziya Gökalp Caddesini kapatarak eylemi devam ettirdilerse de sonunda otobüslerin durduğu noktaya çekilip eylemi sonlandırmak zorunda kaldılar. Bu eylem TEKEL işçisine başta sendika ağalarının konumu, polisin kimin tarafında olduğu ve gerçek dostlarının kimler olduğu konularında kuşkusuz çok şey öğretmiştir. Ancak TEKEL işçisinin militan mücadelesi burada sonlanmamalıdır. Yasal sürecin zorlanmasından fabrika işgallerine kadar uzanan bir mücadele hattı belirlenmeli, işçilerin eylem sırasında sendika ağalarının kendilerini satması nedeniyle üzerinde Tek Gıda-İş yazan her şeyi yakmalarında kendini gösteren sendikaya yabancılaşmasının önüne geçilmelidir. Sendika, ağalara rağmen işçinin mücadele örgütüdür, işçilerin bir sendikası olmasaydı mücadele bu noktaya kadar gelebilir miydi? Tüm bu yaşananlar sendikanın ağalara değil işçilere ait olduğunun en güzel kanıtıdır, başka bir şeyin değil.

TEKEL işçisinin Ankara sokaklarını inleten sloganıyla bitirelim,

Mücadele Bitmedi Daha Yeni Başlıyor..!