Amerika’ya bu kış komünizm gelmiyor! (Sungur Savran - 26-10-2008)

Yaşananın 1929 Büyük Depresyonu ile karşılaştırılması da artık vakayı adiyeden oldu. Kapitalizm dünya çapında muazzam bir prestij kaybına uğruyor. BBC muhabiri bile bir uzmanla konuşurken soruyor: “Ama bu kapitalizmin başarısızlığı değil mi?” Anglikan Kilisesi’nin ruhani önderi Canterbury Başpiskoposu “serbest piyasa” yanlısı sağcı bir dergiye “Marx kapitalizm konusunda kısmen haklıydı” başlığını taşıyan bir yazı yazıyor. Dünyada ve Türkiye’de düzen yanlısı gazeteler devamlı “Marx haklı mıydı?” sorusuna cevap arıyorlar. Basında Marx resimlerinden geçilmiyor.

Bütün bunlar olurken bir dizi Marksist iktisatçı ve bu arada hasbelkader bu satırların yazarı, rasyonel argümanlarla yaşananın kapitalizmin krizi olduğunu ileri sürünce, burjuvazinin birtakım ideologları panik içinde onlara cevap yetiştirmeye kalkışıyor.

Artçı savaşları

Taha Akyol da bunlardan biri. 12 Eylül sonrasında burjuva liberalizminin savunusunda basının önde gelen isimlerinden biri haline gelen Akyol, kapitalizme ve piyasaya dil uzatılmasına fena halde içerlemiş. İki ayrı yazısında bize cevap veriyor. 15-19 Eylül haftası bir bakıma krizin dönüm noktası idi. ABD’de yatırım bankası Lehman Biraderler’in kaderine terk edilmesiyle bu ülke tarihinin en büyük iflasını yaşamıştı; ardından devlet AIG adlı sigorta şirketini 85 milyar dolar karşılığında devletleştirmişti. Bunun üzerine bu satırların yazarı 20 Eylül’de BirGün gazetesindeki bir yazısında kapitalizmin krizinin devasa boyutlara ulaştığını, krizin burada durmayacağını, gidişatın bir mali çöküş ve depresyon olduğunu ileri sürdü. Yazının başlığı, onyıllar boyu “serbest piyasa” diye halkın beynini yıkayanların sıkıştıklarında devlete başvurmalarıyla, hatta devletleştirmeye gitmeleriyle alay etmek için “Amerika’ya bu kış komünizm geliyor!” idi.

Taha Akyol, 1 Ekim tarihli Milliyet’teki köşesinde krize ayırdığı yazısında isim vermeden bizi eleştirmiş: “‘ABD adım adım komünizme gidiyor’ gibi lafların magazinden öteye bir anlamı yok” diyor. Anlaşılan Akyol bazı noktaların en iyi mizahla anlatılabileceğini, mizahın başlıca araçlarından birinin de abartma olduğunu pek düşünememiş! Hiç olmazsa o yazıdaki şu cümleyi gördüğünde bizim ABD’nin gerçekten komünizme gidiyor olduğunu söylemediğimizi anlaması gerekirdi: “Eğer devletleştirme komünizmin tek kıstası olsaydı, Celal Bayar’ın ‘bu kış komünizm gelecek’ öngörüsünün ABD için geçerli olacağını söyleyebilirdik!”

Akyol, 10 Ekim’de de Referans gazetesinin soruşturmasına verdiğimiz cevaplardan hareketle bizi bu kez isim vererek eleştiriyor. (Bu sayfalarda daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi, polemiğin isim verilerek yapılması çok daha doğrudur.) Akyol’a göre yaşanan, bizim Referans’ta iddia ettiğimizin aksine, kapitalizmin krizi değildir. Peki nedir? “...sadece mali sektörü şişiren yöneticilerin sebep olduğu bir ‘yönetişim krizi’...” Marx’ın haklı çıkması tartışmasına da giriyor Akyol ve Marx’ın “ideolojisinin yani kehanetinin” ölmüş olduğunu kanıtsız ileri sürüyor, sadece sosyolojisinin ve 19. yüzyıl ekonomisine ilişkin gözlemlerinin önem taşıdığını “teslim ediyor”. Tabii 19. yüzyıl! Marx’ı tarihe gömersek, her türlü övgü zararsızdır. Bize de “açık fikirli” payesi verir!

Burada üçlü bir iflas karşısında verilen bir artçı savaşı söz konusudur. Birincisi, 1989’da Berlin Duvarı’nın çökmesinden bu yana zaferi ilan edilen kapitalizm tepe taklak olmuştur. İkincisi, “mevsimler kadar kaçınılmaz” olduğu ileri sürülen “küreselleşme” tehlikeye girmiştir. Üçüncüsü, neoliberal strateji kendi işleyişi sonunda çöküşe uğramıştır. Her üçünün de yılmaz bir savunucusu olan Taha Akyol ve onun gibi düşünen nice yazar şimdi telaş içinde ne kapitalizmin krizini, ne “küreselleşme”nin darboğazını, ne de liberalizmin iflasını kabul etmek istiyor.

Kapitalizmin en büyük üç krizinden biri

Akyol’a ve fikir arkadaşlarına acele etmemelerini tavsiye ederiz. Yoksa bugün vermeye çalıştıkları artçı savaşında ifade ettikleri fikirlerden yarın pişmanlık duyabilirler. Çünkü yaşanmakta olan, açıkça kapitalizmin tarihindeki üçüncü büyük krizdir. İlki 1872-96 arasındaki Büyük Depresyon’du. İkincisini herkes biliyor: 1929 New York borsa çöküşünden sonra 1930’lu yıllarda yaşanan Büyük Depresyon. Bugün sadece ABD’de değil dünya çapında yaşanan mali çöküş, yani ödemeler sisteminin kilitlenmesi, üçüncü büyük depresyonun yolunu döşüyor. Yarın yatırım, büyüme, dünya ticareti durduğunda, işsizlik en ileri ülkelerde bile görülmemiş düzeylere yükseldiğinde, daralan bir dünya pazarında ülkeler ve sermayeler arası kıyasıya rekabet dünya ekonomisinin yeniden parçalanmasına yol açtığında, kapitalist devletçilik ve milliyetçilik yeniden yükselip de “küreselleşme” ideolojisi gerilediğinde, liberaller ne diyecekler? Bakın, Fransız burjuvazisi daha şimdiden “ekonomik yurtseverlik”ten söz ediyor. Berlusconi, bizim 301. maddedeki “Türklük” kavramımız gibi “İtalyanlık” kavramını dolaşıma sokuyor, halkına “yerli malı kullan” tavsiyeleri yapıyor. Kim bilir, Akyol da belki 1980 öncesindeki aslına dönerek yeniden “millyetçiliğin erdemleri”ni keşfetmek, faşist harekete yeniden destek vermek isteyebilir. Kendini liberalizme bu kadar sıkı sıkıya bağlaması biraz aceleci bir tavır olarak ayaklarına dolaşabilir!

“Mali sektörü şişiren yöneticilerin sebep olduğu bir yönetişim krizi”, kapitalizmin dogmatik ideologlarının uydurduğu suni bir kavramdır. Kapitalizm bütün tarihi boyunca üretimin ve dolaşımın sınırlarını genişletme eğilimi içinde aşırı kredi yaratmıştır. Eğer bu kredi bolluğu üretim alanında aşılamaz bir dizi sınırla çelişki içine girerse, sonuç dönemsel olarak banka iflasları, borsa çöküşleri, finans sisteminin felç olması olarak ortaya çıkar. Bir sistemin asli özellikleri dolayısıyla sürekli olarak tekrarlanan bir olayı birilerinin kötü yönetimi ile açıklamak neye benzer biliyor musunuz? Türkiye’de korkunç bir trafik düzeni dolayısıyla her yıl düzenli olarak on bini aşkın insanın ölmesini “sürücü hataları” ile açıklamaya! Kapitalistler bütün tarih boyunca işler iyi giderken aşırı borçlanmışlardır. Bugün yeni olan sadece bu borçlanmanın araçlarıdır. Bu ne biçim bir hakim sınıftır ki, iki yüz yıllık bir deneyimden sonra, kapitalizmin en temel özelliklerinden birini yönetmeyi öğrenemiyor? Hayır, sorun birilerinin kötü yönetişimi değil, kapitalizmin doğası gereği kimse tarafından yönetilemeyecek anarşik bir sistem olmasıdır!

Üstelik, bu sadece bir finansal kriz de değildir. Kapitalizmin savunucuları, bugün yaşananın basit bir finansal kriz olmadığını, “eşine yüz yılda bir rastlanan” türden olduğunu unutuyorlar. Bu çöküş neden 1950’li, 60’lı ya da 70’li yıllarda değil de bugün olmuştur? Çünkü bu kriz dünya kapitalizminin 1970’li yılların ortalarında başlamış olan depresyon eğilimli uzun genel krizinin, otuz yıldan fazla bir süre boyunca aşırı borçluluk yoluyla ertelenen eğilimlerinin şimdi şiddetli bir biçimde patlak vermesinin ürünüdür. Yani esas kriz üretimdedir, pek sevilen terimle “reel sektör”dedir. Finansal kriz bir sonuçtur ve ‘reel sektör’ün krizinin daha da derinleşmesinin tetikleyicisi olacaktır. İşin özünde sermayenin artı değere göre aşırı birikimi yatıyor. Bu satırların yazarı, başka Marksistlere paralel olarak, bugünkü mali çöküşün ve gelmekte olan depresyonun dünyanın gündeminde olduğunu yirmi yıldır yazıyor.

Taha Akyol madem mizahı sevmiyor, düz söyleyelim. Hayır Amerika’ya bu kış komünizm gelmiyor. Amerika’ya (ve dünyaya) bu kış depresyon geliyor. Dünya altüst oluyor. Yepyeni bir dönem başlıyor. Berlin Duvarı’nın çöküşünden sonra başlayan “küreselleşme” dönemi sona eriyor. Sınıf mücadeleleri sertleşiyor. İnsanlığın gündemine hem faşizm ama hem de devrim giriyor. Bakalım sağdaki ve soldaki liberaller ne yapacaklar?

Not: Bu yazı, Radikal gazetesinin eki Radikal 2’de 19 Ekim 2008 günü yayınlanmıştır.