Acil ihtiyaç: dört yıllık bir strateji (15-02-2008)

Şimdi Türkiye işçi sınıfının önünde üç somut veri var. Birincisi, eğer burjuvazinin kendi politik iç savaşı durumu köklü biçimde değiştirmezse, AKP dört yıl boyunca hükümette kalacak. İkincisi, Türk-İş’in bir sonraki genel kuruluna kadar dört yıl boyunca AKP yanlısı bir yönetim Türk-İş’in başında kalacak. Üçüncüsünü söylemeye gerek var mı? AKP % 47’lik oyunun yarattığı güçle işçi sınıfı ve emekçilerin haklarına ve kazanımlarına bütün gücüyle yüklenecek.

Bu somut gerçeklerin etrafından dolaşılamaz. Sendikal hareketin sınıf mücadelesini ciddiye alan, patronların bu hükümet aracılığıyla yürütmekte olduğu taarruza karşı çıkmayı amaçlayan kadroları bu dört yıl için bir strateji belirlemek zorundadır. Eskisi gibi el yordamıyla yürümek mümkün değildir. Eğer Türk-İş’in sınıf mücadeleci işçileri, işçi temsilcileri, şube ve genel merkez yöneticileri Mustafa Kumlu yönetimiyle birlikte kollarını bağlayıp sınıfın uzun mücadeleler sonucunda elde edilmiş bir dizi kazanımının tırpanlanmasını seyretmeyeceklerse bir hat benimsemek zorundadırlar.

“Ben mücadele eder, görevimi yaparım” demekle de olmaz. Çünkü önümüzdeki dönemin mücadele konuları tek tek işkollarından ziyade işçi sınıfının bütününü ilgilendiren konulardır. SSGSS ile başlayıp kıdem tazminatlarına ve sözde “istihdam paketi” çerçevesinde işsizlik sigortası fonlarına el konulmasına kadar gündemdeki bir dizi konu ancak sınıfın bütününün vereceği tepki ile göğüslenebilir. Bu saldırıların yanıtlanmasından Türk-İş yönetimi büyük ölçüde kaçınacak, göstermelik birtakım açıklamalarla yetinecektir. Oysa, tekrarlıyoruz, önümüzde dört yıllık bir saldırı hazırlığı var. Türk-İş ve Hak-İş’in merkezi yönetimlerinin de yardımıyla AKP hükümeti işçi sınıfına karşı dört yıllık bir savaşa hazırlanıyor.

Nereden başlamak gerektiği açıktır. Türk-İş’in sınıf mücadeleci sendikaları derhal kendi aralarında bir danışma mekanizması kurarak mücadele konularını ve mücadele biçimlerini tartışmaya girişmelidirler. Kurulacak koordinasyon elbette Türk-İş tabanının atılan adımın anlamını kavrayabilmesini ve mücadeleye çekilebilecek bütün sendika ve şubelerin kazanılmasını sağlamak için somut bir mücadele planı üzerinden konfederasyon yönetimine çağrı çıkarmalıdır. Ama bu konuda umutlu olmak için hiçbir neden yoktur. Bu tartışmanın içinde temel konu, Türk-İş’in sınıf mücadeleci sendikalarının öteki konfederasyonlarla (DİSK ve KESK), tekil sendika ve şubeleriyle (Hak-İş’in bile) ve emekçilerin toplandığı öteki kitle örgütleriyle (TMMOB, TTB vb.) nasıl bir işbirliği içine girerek mücadeleyi genelleştirebileceğidir. İşçi sınıfının yoğunlaştığı kentlerde Türk-İş şubeleri bir araya gelerek bu eşgüdümlü hareketin ayaklarını oluşturmalıdır. Bu konuda İstanbul’da atılmış olan adım çok olumludur. Bu tür girişimleri Kocaeli’ne, Adana’ya, İzmir’e ve sınıfın yoğunlaştığı başka kent ve bölgelere taşımak gerekir. Elbette, en büyük görev fabrika ve işyerlerindeki mücadeleci işçilere düşüyor. Onların desteği ve işçi kitlesini harekete geçirecek çabası olmazsa tepede yapılan hiçbir mücadele planı hiçbir yere gitmez. Ama yukarıdan ve aşağıdan girişimleri birbirinin karşısına koymamak gerekiyor.

Burjuvazi AKP hükümeti aracılığıyla işçi sınıfına karşı yeni bir taarruza hazırlanıyor. Bu taarruz sınırötesi ve türban gibi konular gündemdeki ağırlıklarını yitirdiğinde daha da hızlanacak. Hükümet işçi sınıfının bazı mevzilerini kendi yanına kazanmış durumda. İşçi sınıfı elindeki mevzileri iyi kullanmazsa, dört yıl sonra kendini bugünkünden bile çok daha kötü bir durumda bulabilir.


Petrol-İş’ten genel grev çağrısı

Petrol-İş genel başkanı Mustafa Öztaşkın, sendikanın Antalya’da düzenlediği bir toplantıda SSGSS yasa tasarısı ve kıdem tazminatları konusunda genel grev çağrısı yaptı. Bu, doğru yönde bir çağrıdır. Bizim işaret ettiğimiz belirleyici bir noktaya işaret etmektedir: İşçi sınıfının önündeki sorunlar tek tek sendikaların mücadele kapasitesini aşan, ancak sınıfın çok geniş katmanlarının yanıt verebileceği sorunlardır. Petrol-İş başkanının çağrısının ikinci önemli yanı, Türk-İş kongresinin hemen ardından yapılmış olmasıdır. Bu, Petrol-İş’in, içine girmekte olduğumuz yeni dönemin ihtiyaçlarının bilincinde olduğunu gösteriyor.