30 bin tarım işçisi grevde Polatlı direnişle kavruluyor (29-09-2007)

Çoğunluğu Urfa'dan çoluk çocuk binlerce aile bölgeye, köyleri boşaltıldığı ya da çalışacak toprakları kalmadığı için gelmiş. Ankara'nın Polatlı ilçesinde kurdukları çadır kentlerde de senenin geri kalanında geçimlerini sağlayabilecek parayı kazanmak için güç koşullarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanıyor.

Yaşadıkları çadır kent Tozköy diye biliniyor. Bu bile ne denli kötü şartlarda yaşadıklarını açıklamak için yeter de artar sanırız. Ve bu sefalete dur diyebilmek için tarım işçileri geçen ay sonunda direniş başlattılar. Talepleri oldukça net: insanca yaşamak! Deprem konutları benzeri daha insani konutlarda yaşamak, temiz su ihtiyaçlarının ve altyapı sorunlarının giderilmesini istiyorlar. Ayrıca topladıkları soğanın kilosuna da adil bir ücret talep ediyorlar.

Köylerinden uzakta gurbet elde üç kuruş para için çalışmaya zorlandıkları yetmiyormuş gibi bunun üzerine, Orta Anadolu'da etkilerini belirgin bir şekilde hissettiren kuraklık ve susuzluk ekleniyor. Aileler, Tozköy'e getirilen kuyu sularını kullanıyor ve tuzlu suları içmek zorunda kalıyorlar. Yaşadıkları bölgede kanalizasyon gibi bir altyapı da mevcut değil. Dolayısıyla salgın hastalıkların ortaya çıkması işten bile değil. Ayrıca bozkırın ortasında her taraf akrep ve yılanlarla dolu. Kısacası binlerce tarım işçisi ölüm tehlikesi ile burun buruna yaşıyor.

Ancak tarım işçilerinin asıl kanını emen, akrep ve benzeri haşerattan çok, çavuş denilen "işçi temsilcileri" ve "işçi temsilcileri"nin temsil ettiği çiftçiler. Topladıkları bir torba soğan başına yalnızca 1,65 YTL alan işçilere, bu para bile zamanında ödenmiyor. Aylardır yevmiyelerini alamayan işçiler var. Direniş başlatan işçiler, bir torba soğan karşılığında ödenen ücretin 2 YTL'nin üzerine çıkarılmasını talep ediyorlar. 

İşçilerin direniş başlatmasının ardından bölgeyi ziyaret eden DTP'li milletvekilleri sorunları meclise taşıyacaklarını belirttiler. Bölgeyi ziyaret eden Sebahat Tuncel "Türkiye'de yaşanan işsizlik ve tarım politikaları, tabii ki Kürt sorununun bir yansımasıdır. Bu sorunlar, diğer çiftçilerin, tarım işçilerinin de sorunudur. Bu yüzden bütünlüklü bir çözüm gerekmektedir" dedi. Tuncel, "Buradaki çocukların bu sefalet içinde yaşaması Türkiye'nin ayıbıdır. Bu insan ayıbı sorunu çözmek için Meclis'te ne gerekiyorsa yapacağız" şeklinde konuştu.

Binlerce işçiyi sefalet ücretlerine sefalet koşullarında çalıştıran çiftçiler ise, mevsimlik tarım işçilerine verilen paranın bölge ekonomisini zarara uğrattığı görüşünde. Onlara göre "Polatlılı çiftçinin cebinden çıkan para Polatlı'da kalmalı". Bölgeye altyapı sunmaktan imtina eden belediye ise sosyal yapının bozulmasından dem vuruyor. Ekonomik nedenlerden çok milliyetçi "hassasiyetler" ışığında edilen bu laflar, ileride yerli halk ile Kürt işçiler arasında çıkabilecek başka sorunların habercisi gibi gözükmekte.

İşçileri ise ne sosyal mozaiğin bozulması ne de Polatlı'nın demografik yapısı ilgilendiriyor. Sadece ekmek derdince insanca yaşayabilmek için insanlıktan uzak Tozköy'lerinde insanca ve onurlu bir mücadele veriyorlar.

Topraklarından sürülmüş ya da köyleri yakıldığı için göçe zorlanmış Kürt köylüleri, Kürt halkının ama aynı zamanda da işçi sınıfının birer parçasıdırlar. İşçi sınıfının vereceği cinsten bir mücadele onları insanca yaşayabilecekleri bir konuma taşıyabilir. Polatlı'daki mevsimlik tarım işçileri bunu kendiliğinden öğrenmiş ve buna uygun bir mücadele başlatarak direnişe çıkmıştır. Başarılı olmalarının tek yolu ise bir bütün olarak hareket etmesi gereken işçi sınıfının bu mücadeleye omuz vermesidir.

Tarımda sigortasız, sosyal güvencesiz çalışma koşullarına son!

Mevsimlik tarım işçilerinin sendikalaşmasının önündeki engeller kaldırılsın!

Sendika için irade gerek

Tarım işkolunda faaliyet gösteren sendikalar olmasına rağmen bu sendikaların yaptığı faaliyetleri, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmede yetersiz kalıyor.

Tarım işkolundaki sendikalardan bir tanesi Hak-İş'e bağlı Öz Tarım-İş. Diğeri ise Türk-İş'e bağlı Tarım-İş. İki sendika da genel olarak devlet çiftliklerinde çalışan işçiler ile devlet kadrosunda Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nda çalışan işçileri örgütleme çabası içerisindeler.

Bu sendikalardan Öz-Tarım İş'in Polatlı'da yaşananlarla veya mevsimlik tarım işçilerinin durumu ilgili herhangi bir bilgisinin ya da ilgisinin olduğuna dair bir kanıt yok.

Türk-İş'e bağlı Tarım-İş yetkililerine göre mevsimlik işçilerin örgütlenebilmesi için kanunda bir değişiklik yapılması gerekiyor. Çiftçiler tarım işçilerini insanlıktan uzak, kaçak, sosyal güvencesiz ve asgari ücretten bile daha az ücrete, kısacası çalışma yasalarının hiçbir hükmüne uymadan çalıştırma yoluna giderken, kanunlara saygılı sendika elini kolunu bağlamış hasbelkader bir kanun değişikliği olur da mevsimlik tarım işçilerini örgütlememizin önü açılır diye beklemekte.

Oysa şu gerçek çok açık: Yasaları da sınıf mücadeleleri yapar. İşçilerin emekçilerin haklarının yasalarla tanınmasını istiyorsak, köşemizde oturup beklemekten ve her kaza sonrasında basın bildirileri yayınlayarak durduğumuz yerde dövünmekten başka yapılacak çok şey vardır. Sendika yasal sınırları zorlayarak Çukurova'da pamukta, Ege'de tütünde, Karadeniz'de fındıkta çalışan yüz binlerce mevsimlik tarım işçisini örgütleme çalışmasına şimdiden girişmelidir. Polatlı'da patlak veren direniş bunun koşularının olduğunu çoktan ispatlamıştır. Bu sayede tarım işçilerinin sesi daha fazla duyulabilir ve hak mücadelesinin yolu açılmış olur.

Tarlada, şarampolde, çadırlarda telef olan insanlık

Bütün bir yaz hatta bir yıl boyunca Anadolu'nun pek çok bölgesinden gelen tarım işçilerini taşıyan araç kazaları ile sarsıldık.

Ocak ayında Hatay'da bir tren tarım işçilerini taşıyan kamyonete çarptı ve 9 kişi yaşamını yitirdi. Şubat ayında Ceylanpınar'da kasasında 40'dan fazla tarım işçisi taşıyan kamyon dereye uçtu. Kaza haberleri bundan sonra artarak devam etti. Niğde, Bursa, Adıyaman, Siverek, Sivas... Hepsi tarım işçisi, hepsi güvenlikten uzak seyahat eden çoğu kadın ve çocuk yüzlerce ölü.

Patronların maliyetleri düşürmek için başvurdukları bir yol da ulaşım giderlerini azaltmaktır. Bunun bir yansıması da onlarca insanın balık istifi gibi kamyon kasalarına ya da minibüslere doldurulması ve böylece kazalara, katliamlara davetiye çıkarılmasıdır. Patron gazetelerinde ve televizyon haberlerinde benzerlerine tanık olduğumuz, "Bu kadar insan bu kamyona niye doluşmuş" gibi hayatlarını kaybedenleri suçlu gösterme eğilimindeki bakış açıları ya da "köylerindeki mağaralarda daha mı sağlıklı yaşıyorlardı" benzeri iğrenç yorumlar ise patronların insanlıktan ne kadar nasiplenildiğinin bir göstergesidir.

Burada bir şoförün ya da maliyetleri kısan bir çiftçinin ya da karşıdan gelen trenin, o da olmadı hatalı çalışan bir sinyalizasyon sistemi kuran Karayolları'nın ihmalinden ötesi vardır. Bunlar trafik kazası olmanın ötesinde iş kazalarıdır ve her ölümde kapitalizmin izleri vardır. Kazaların sebebi ise elle tutulmayan gözle görülmeyen trafik canavarı değil, insan hayatının, işçilerin canını daha fazla kâr uğruna hiçe sayıldığı bu düzendir; kapitalist sömürü sisteminin ta kendisidir.