3 Kasım Ankara! İstanbul sırada! (18-11-2007)

3 Kasım KESK, TTB ve TMMOB’un uzun zaman önce, “eşitlikçi ve demokratik bir anayasa” talebiyle sokağa çıkmak için belirlediği bir tarihti. Planlandığı gibi miting hazırlıkları yapıldı, yalnız ülkede durum bir anda anayasa tartışmalarını geride bırakıp bir savaş ortamına yerini terk etti. İşte miting böyle bir havada Ankara Sıhhiye meydanında gerçekleştirildi. Ülkenin dört bir yanından, neredeyse tüm illerden emekçiler Ankara’ya aktı. Gelirken herkesin aklını meşgul eden “Bu olağanüstü şartlarda acaba kaç kişi oluruz?” sorusu öğlene doğru yerini heyecana ve neşeye bıraktı. Çünkü mitinge planlanın çok üstünde, yaklaşık olarak da 50 bin kişi katılmıştı. Sendikalar, özellikle de KESK ve Eğitim-Sen yıllar sonra ilk kez bu kadar kalabalık bir şekilde alanlara çıkıyordu. TMMOB ise yine coşkulu ve son derece kalabalık kortejlerle yürüyüşte yerini alıyordu. Emekçiler faşizme ve ırkçılığa meydanları terk etmeyeceklerini tüm coşkularıyla haykırıyordu. “Faşizme karşı omuz omuza”, “Savaşa değil emekçiye bütçe”, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, “Irak’a girme, kardeşkanı dökme” ve “Katil ABD Ortadoğu’dan defol” en sık atılan sloganlardandı. Mitinge yalnızca adı geçen sendika ve odalar değil, tüm emekten, barıştan ve özgürlükten yana siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, platformlar ve gazeteler ve dergiler de katılmıştı. Örgütlenme sürecine katılmayan Petrol-İş, Tüm-Tis, Deri-İş ve temsili olarak da DİSK mitinge katılması özel olarak vurgulanması gereken noktalardan birini oluşturuyordu. Zira gelecekte yapılacak işlerde bu örgütlere de önemli görevler düşecektir.

{youtube}ngy-sZR63mE{/youtube}

Devrimci İşçi Partisi (DİP) Girişimi de ilk kez bu mitingle dosta düşmana kendini gösterirken, faşizme, ırkçılığa ve emperyalizme meydanı bırakmayacağını, başta ezilen Kürt halkı olmak üzere tüm ezilenlerle dayanışma içinde olacağını daha kuruluş aşamasındayken kanıtlamış oldu. DİP Girişimi son sürece ilişkin benimsediği “Kürtlerle Barış, ABD ile Savaş” şiarını miting boyunca gündemde tuttu ve kendi kortejlerinde başlayan bu slogan pek çok sendika kortejinde de yankılandı. İlk kez alana çıktığı için pek çok emekçinin ilgili sorularına muhatap olan DİP’liler taşıdıkları orak-çekiçli bayraklarıyla da göz doldurdu, beğeni topladı. Kortejin coşkusu ve kalabalığı DİP Girişiminin bundan sonra da mücadelede ön saflarda yer alacağını gözler önüne sermiş oldu.

Miting anayasa için düzenlenmişti, ama bir “halkların kardeşliği” şölenine dönüştü. Günlerdir, başta medya olmak üzere, TSK, hükümet ve faşist ve ulusalcı partilerin eliyle ayaklandırılan milliyetçilik, sokaklarda kin ve nefret kusuyordu. Onlarca saldırı ve linç eylemi gerçekleştirilmişti. İşte böyle bir ortamda bu miting aracılığıyla emekçiler halkların kardeş olduğu gerçeğini o gür sesleriyle bir kez daha haykırdılar ve mitingi yaratılan şoven dalgaya bir cevaba, okkalı bir tokada dönüştürdüler.

Fakat bu ortamın yaratıcılarından olan medya, aslında operasyonun bir parçası olduğunu, derdinin tarafsız habercilik ve nitelikli gazetecilik filan olmadığını mitingi ele alış tarzıyla bir kez daha ortaya koydu. Belli ki onlar gazeteciliği çoktan terk etmiş, faşist ve milliyetçilerin birer fedaisi haline gelmişlerdi. Çünkü daha önceki sendika ve oda mitinglerini ilk sayfalarından veren gazeteler, haber bültenlerinin ucunda da olsa gösteren televizyonlar bu mitingi, sokağa çıkan on binlerce emekçiyi görmezden geldi. En fazlasıyla birkaç satır ayırmakla yetindi. Her fırsatta “et-tırnak” edebiyatı yapan medya halkların kardeşliğini ne kadar önemsediğini herkese ispatladı!

Yukarıda da belirtildiği gibi planlanan anayasa mitinginin bir halkların kardeşliği ve barış gösterisine dönüşmesi, katılımcıların olduğunu kadar bizzat mitingi düzenleyen KESK, TMMOB ve TTB’nin de eseriydi. Sendikalar ve odalarımızın bu tavrını kutlamamak onlara haksızlık olacaktır. Onlar bu tavırlarıyla sınıfın devletten ve egemenlerden bağımsız duruşunun timsali olmuşlardır. Yaratılan müthiş gericilik ortamına kapılmayıp, faşist milliyetçiliğin ve ırkçılığın tek panzehirinin emekçiler olduğunu dosta düşmana göstermişlerdir. Ancak mitingle beraber ortaya çıkan emekçilerin mücadele potansiyelini, ortaya çıktığı noktada bırakmak onlara ihanet etmek olur. Şimdi görev bu mitingin yarattığı kardeşlik ve faşizme karşı mücadele havasını daha sıkı bir şekilde örgütlemek, ardından tüm yurda yaymak olmalıdır. Bunun için ilk hedef İstanbul’da büyük bir Halkların Kardeşliği mitingi düzenlemek olmalıdır. Devrimci İşçi Partisi Girişimi böyle bir mitingi 3 Kasım’da Ankara’da ortaya çıkan aydınlık dalgasının devamı açısından, faşizmin kirlettiği tüm alanlara yayılıp temizlemesi bakımından son derece önemli görmektedir.

Böylesi bir İstanbul mitingi “Halkların kardeşliğini” merkeze alacağı gibi günlerdir devam eden Türk Telekom Grevine desteği ve mücadelenin büyütülmesini de gündemine almalıdır. Burjuvazinin ısrarla unutturmaya çalıştığı bu grev direnen işçi sınıfının onurudur. Bu miting vesilesiyle işçilerinin birliği, halkların kardeşliğiyle buluşmuş ve kazanmak için tek geçerli yola girmiş olacaktır. Yine Türk Telekom işçisiyle buluşmanın yanı sıra, Ankara mitingine katılmamış olan DİSK ve Türk-İş de bu kez mitingin örgütlenme çalışmalarına ortak edilmelidir. Emekçilerin birleşmeden ve bunun için de halkların kardeşliğini savunmadan, ayakta kalamayacakları ortadır. Ortada olan bu gerçek ne yapılıp edilerek Türk-İş ve DİSK ile de buluşturulmalıdır.

Görüldüğü üzere içinde bulunduğumuz süreç bizlere son derece zorlu görevler yüklemektedir. Şimdi bizler ya bu zorlu görevleri kabul ederek yırtmaya başladığımız karanlığı tamamen aydınlığa dönüştürürüz, ya da karanlığın girdabında boğulmaya doğru gideriz. 3 Kasım bize istersek başarabileceğimizi göstermiştir. Öyleyse tercihimizi başarıdan, kazanmaktan ve umuttan yana yapalım!