Sınıf mücadelesi nedir?

 

Genel olarak Türkiye’de ve dünyada olan biteni sınıf mücadeleleri çerçevesinde anlayabileceğimizi ve hatta böyle bakmamız gerektiğini düşünürüm. Bu tür bir yaklaşımın, olan biteni merkez-çevre, güçlü devlet-zayıf sivil toplum vb. türden karşıtlıklarla açıklamaya çalışanlara karşı da önemli olduğunu da belirtmek gerek. Buna benzer bir konuda söyleşi yapmak için çağrıldığım, sosyalist bir grup tarafından düzenlenmiş olan bir panelde, bu ve benzeri noktalara vurgu yaptıktan sonra, dinleyicilerin birinden biraz da eleştiri içeren bir soru geldi. Söylediği basitçe şuydu: “sınıf mücadeleleri deyip duruyorsunuz, Türkiye’de AKP tarafından çıkarılan bir sürü yasa var, fakat işçi sınıfının ve sendikaların hiçbir şey yaptığı yok, hani nerede sınıf mücadelesi?” diye sormuştu.

İnsan, kendisine sosyalist diyen birinden böyle bir soru gelmesine şaşırıyor elbette. Ancak çoğu sosyalistte görülen sınıf mücadelesine ilişkin bu tutum başlı başına bir hatadır. Zira böyle düşünen biri, sınıf mücadelesini kafasında sanki burjuvazi ve işçi sınıfı büyük bir meydanda karşı karşıya gelecekler ve kozlarını paylaşacaklarmış gibi tasarlıyor olmalı herhalde. Durum bu olunca Türkiye’de sınıf mücadeleleri gibi bir şeyin olmadığı, dolayısıyla olan biteni sınıf mücadeleleri çerçevesinde anlayamayacağımız gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Meseleye böyle yaklaşan birinin, ülkedeki siyasal ortam da göz önüne alındığında ya ulusalcı-sol, olmadı sol-liberal cephelere savrulması da pek olası.

Buna hata dememin üç nedeni var. Birincisi, sınıf mücadelelerinin tek başına işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi gibi algılandığı durumda bile, demek ki Tekel işçilerinin, Togo işçilerinin, THY işçilerinin, kimi şehirlerdeki tekstil işçilerinin mücadelesi görülmüyor demektir. Bu mücadeleler başarılı olmamış, herhangi bir kazanımla sonuçlanmamış da olabilir; ya da az sayıda işçinin katılımıyla gerçekleşmiş de olabilir, ancak önemli olan bu değildir. Önemli olan, şu ya da bu biçimde işçi sınıfından gelen bir tepkinin her zaman var olmasıdır.

Aslında yukarıdakine bağlı olarak ikincisi, bu türden mücadeleleri görmeyip, olmadı küçümseyerek ya da çok önemli görmeyerek geleceğe ilişkin bütünüyle umutsuzluğa düşülmesidir. Böylece işçi sınıfının hiçbir şey yapmayacağı/yapamayacağı düşüncesine ulaşmak ve sınıftan bütünüyle uzaklaşmak da kolaylaşır.

Ama üçüncü nokta daha önemli. Dünyada ve Türkiye’de olan biteni sınıf mücadeleleri çerçevesinde anlamaya çalışmak demek, sadece işçi sınıfının burjuvaziye karşı giriştiği mücadelelere bakmak demek değildir. Çünkü sınıf mücadelesi, hem burjuvazinin işçi sınıfına hem de burjuvazinin farklı fraksiyonlarının birbirlerine karşı verdiği mücadeleyi de içerir. Böylece, örneğin bugünlerde çıkarılmaya çalışılan ve maddelerinden biri işten atılan işçilerin bundan sonra dava açamayacakları anlamına gelen yasa tasarısının tam da bir sınıf mücadelesi olduğunu anlamak kolaylaşır. Ya da şimdilerde ekonomik bir anayasa olacağı belli olan şu meşhur yeni anayasa, sınıf mücadelesinin bir sonucudur. Şimdiki barış süreci, Türk burjuvazisinin Kürt petrollerini ele geçirme çabaları çerçevesinde düşünüldüğünde sınıf mücadelesinin bir parçasıdır.

Bu anlamda, sınıf mücadelesi aslında baştan aşağıya yaşamımıza sinmiştir, gündelik yaşamımızın bir parçasıdır. Yani dünyada tek bir işçi muhalefeti olmasa bile, olan biteni sınıf mücadeleleri ile açıklamak mümkündür.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2013 tarihli 44. sayısında yayınlanmıştır.