Metal Fabrikalarından Haberler

Gözümüzü dört açalım

Ülkemiz bir referandum sürecinden geçti. Sonuçların şaibeli olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını hepimiz biliyoruz. Bunu görmek, anlamak çok da güç değil. Recep Tayyip Erdoğan suçlu bir insanın yüzündeki ifadeyle ve aslında kaybetmişliğinin vermiş olduğu moralsiz bir ses tonuyla yaptı kürsü konuşmasını. Tabii bir de sandıkların başını bekleyen insanların yaşadıklarıyla, sosyal medya aracılığıyla paylaşılan fotoğraflar, videolar var. Varsayalım sonuçlar gerçeği yansıtıyor. Bu da yine evet cephesinin zaferi demek değil. Ülkenin neredeyse yarısı başkanlık sistemini istemediğini sandıklarda gösterdi.

Bu referandum sonuçlarına biz emekçiler olarak haklarımız açısından bakmalıyız. Bu referandumu kazanılmış haklarımızın gaspının önünü açabilecek bir zemin olarak görüyorlar. Zaten sermayeyi güçlendirmek, emekçi halkı ezmek ve daha fazla sömürmek üzerine kurulu olan düzenlerini şimdi daha da ilerletmeye çalışıyorlar. İlk işleri kıdem tazminatına saldırmak olacak. Çeşitli yollarla işçilerin gözünü boyamaya çalışıyorlar ancak bunun büyük bir hak kaybı olduğu ortada. Dahasını da yapmak için ellerinden geleni yapacaklardır.

Referandum sonucu ne olursa olsun gözlerimizi var olan haklarımızı korumak ve yenilerini elde edebilmek için dört açmalıyız. Birlik olmalı ve örgütlenmeliyiz. Hayır cephesi tüm baskılara rağmen zaten kazanmıştır ve asıl güç bizdedir. Bunu 1 Mayıs’ta alanlarda da sloganlarımızla ve katılımımızla gösterdik. Gücümüz, 5 Mayıs’ta Renault işçilerinin sınıfı hareketlendirdikleri direnişlerindedir. İşçi sınıfına yeni katılmış, gencecik işçilerin pırıl pırıl gözlerindedir. Yenildik sanmasınlar. Biz ayağa kalktığımızda, patronların ve onların temsilcilerinin sonu olacak. Biz kazanacağız!

Bursa Prysmian’dan bir işçi

Hangi milletten, hangi mezhepten olursak olalım, biz işçiler bir olalım

Ben Manisa Vestel yan sanayisinde çalışıyorum. Burada işçilerin yaşadığı olumsuz şartların bizi yıpratmasını ve buradaki uygunsuz şartları bir bir saymaya gerek yok zaten herkes bunların farkında. Aslında bunlardan nasıl kurtuluruz diye kafa yormak gerekiyor. Manisa gibi bir yerde farklı kültürlerin bir arada yaşaması, bu durum birbirimize karşı olumsuz yönde kullanılıyor. Biz işçiler farklı ırklardan, farklı kültürlere sahip olabiliriz. Bu bizim zenginliğimiz. Biz işçilerin amacı yanımızdaki işçiye sahip çıkmak olması gerekir. Bir de işçilerin sendika ile ilgili bilgilerinin yetersiz olması, sendikanın işlevinin ne olduğu ve kimin için kurulduğunu bilmemesi büyük sıkıntılara sebep oluyor. Biz işçiler bir araya gelerek bunlardan kurtulmanın yollarını bulup, sendikanın yanında durup birlikte bir işçi güç kaynağını oluşturmak gerekmektedir. Bunun için yan yana durup patronlara ne istediğimizi söylemek gerekir. Bunun da oluşması için birlikte yan yana durmamız gerekiyor. Tek çare din, ırk, mezhep fark etmeden birlikte bir güç oluşturmamız gerekir.

 

Manisa'dan bir metal işçisi

1 Mayıs tatil değil, mücadele günüdür

Ben Manisa’dan bir metal işçisiyim. Burada insanların içinde 1 Mayıs’ın ne anlama geldiğini bilmeyen o kadar insan var ki şaşırıyorum. Fabrikada tartışmaya girdiğimde insanlar 1 Mayıs’ın tatil olduğunu söylüyorlar. Halbuki o gün bizim ne istediğimizi söylememiz ve haykırmamız için. Birlikte alanlara çıkıp güçlü bir iradeyle tepkimizi ortaya koymamız gerektirdiğini söylememe rağmen oradaki insanlar gülüp geçiyorlardı. Bunların olmaması için biz öncü işçilere daha fazla iş düşüyor. Fabrikalarda çalışan diğer işçilere 1 Mayıs’ın biz işçileri iliklerine kadar sömüren, yaşama hakkı tanımayan patronlarla hesaplaşma günü olduğunu çok iyi anlatmalıyız. Evet, fabrikalarda karşılaşmış olduğumuz sorunların cevabı çözümün toplamıdır. Biz öncü işçilere düşen görev dünden daha fazla anlatmaktır. Sınıf kardeşlerimize bıkmadan usanmadan anlatmaktır ve bir sonraki 1 Mayıs’a onları şimdiden hazırlamalıyız. Metal işçileri olarak 1 Mayıs’a çok daha güçlü katılmalıyız. Haykırmalıyız bizleri sömürenlere hesaplaşma gününün yakın olduğunu ve işte o zaman kutlayacağımız her 1 Mayıs biz işçiler için bayram olacaktır. O zaman bütün ülkelerin işçilerinin bayramını büyük sevinç ve coşkumuzla kutlayacağız. Şimdi gelecek güzel günler için tüm ezilenlerin emeğiyle dünyayı güzelleştirenlerin tekrardan bayramını kutlarım. Ezilenlerin yönettiği bir dünya dileğiyle, hoşçakalın.

 

Manisa’dan bir metal işçisi

Patronun yerlisi yabancısı olmaz, patron patrondur

Merhaba,

Ben sahibi Alman olan, yurtdışına üretim yapan bir firmaya işbaşı yaptım. Firma metal ağırlıklı tersanelerde gemilerin yüzeyini kumlama yapabilmek için kullanılan süloları üretmekte. İlk başladığımda firmanın sahibinin Alman olması beni biraz umutlandırmıştı. Sebebi ise diğer fabrikalardan az da olsa işçiye değer verirler diye düşünmüştüm. Ta ki fabrikada karşılaştığım olumsuzluklar ve kuralsız çalışma koşullarının ağır olması ile patronların yerli veya yabancı olmasıyla biz işçiler için koşullarımızın hiç değişmeyeceği, kendi kârları için biz işçileri en ağır koşullarda nasıl sömüreceklerini iyi tasarlayıp hayata geçirmiş olmalarıdır. Patronların aynı bakışla bakmaları aslında onların kimliklerinin, ülkelerinin hiç öneminin olmamasıdır. Onların aynı düşünmesini sağlayan kendilerinin kurmuş oldukları fabrikaları sömürü cenneti haline getirme bakışıdır. Onları yan yana getiren budur aslında. Fabrikada işçilerin soyunma odasından tutun, yemek salonlarına kadar hiç hijyenik olmayan tuvaletler aslında biz işçilere ne kadar önem gösterdiklerinin bir göstergesi. Gün içinde sadece öğlen paydosunda yediğiniz yemekle biz işçileri fazla mesailere bırakarak mesailerde yemek ve çay vermeyerek iki kat sömürü yoğunlaştırarak uygulamaktadırlar. Şimdi fabrikaya başlarken o heyecanımın karşılaşmış olduğum kötü koşulları görünce nasıl bittiğini bilmenizi isterim. İşçiler için patronun yerlisi ve yabancı olması sömürü çarkını hafifletmiyor tam tersi ülkemize neden yabancı sermayenin yatırım yaptığını da ortaya çıkarıyor. Türkiye'de ki iş gücünün nasıl da ucuz olduğunu, çalışma saatlerinin nasıl da uzun olduğunu, çalışma koşulların bir maliyet gerektirmediği, çok kötü koşullarda işçileri çok çalıştırıp, çok kâr etmenin çok yoğun olduğu bir ülke olan Türkiye'ye neden yatırım yaptıklarını açıktan göstermiş oluyorlar. Açmış oldukları fabrikalarda işte bu yüzden patronun dili, dini, ülkesi olmadığı; kendileri için sömürü cenneti, işçiler için sömürü cehennemi neresi ise oraya kendi fabrikalarını kurduklarını görüyoruz. Tam da bundan dolayı biz işçileri iliklerimize kadar sömürmeye çalışanlara cevabımız örgütlü gücümüz olmalı. Hangi fabrikada çalışıyorsak aynı koşullarda sömürüldüğümüz işçi arkadaşlarla ellerimizi birleştirerek üretimden gelen gücümüze güvenip, birliğimize inanarak, oluşturmuş oldukları sömürü çarkını parçalayarak, özlem duyduğumuz çalışma koşullarını cennete çevirebiliriz, yeter ki gücümüzün farkına varalım. Koşulları düzeltecek olan işçilerdir, bizlerdir. Ondandır ki gücümüz birliğimizdir!

Yaşasın işçilerin birliği!

Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

 

Manisa'dan bir metal işçisi

Türk Metal yetkiyi alır almaz iyileştirme yapmadan üretimin sayısını arttırdılar

Türk Metal’e karşı verdiğimiz mücadele sırasında yönetim mücadelemizden vazgeçirmek için çalışma koşullarının iyileştirilmesinden tutun da iyi sözleşme alacağımıza kadar birçok sözler verdi. Şimdi ise Türk Metal yetkiyi alır almaz üretimin sayısını arttırdılar hem de hiçbir iyileştirme dahi yapmadan. Birçok arkadaşımızda bel fıtığı, varis, boyun fıtığı var üretim sayısını çıkarmaya çalışırken çok zorlanıyoruz. Su içmeye dahi vaktimiz olmuyor. Eskisinden de kötü olmaya başladı. Türk Metal’in bu konuyu çözeceğine de inanmıyoruz, nasıl inanabiliriz ki, Renault yönetimi ve UET şefleri bizleri tehdit ederek ve baskı yaparak Türk Metal’e geçirdiler. Türk Metal sendikasının yönetime karşı nasıl sözü geçebilir ki. Bize sarı sendika Türk Metal’den hayır yok. Hem MESS’e karşı hem sarı sendikaya karşı daha güçlü bir şekilde yeniden örgütlenip mücadele etmeliyiz.

 

Bursa Oyak-Renault’dan bir işçi

Baskı ve tehditle gelenler mücadeleyle giderler!

Geçen gün Türk Metal’in Bursa Emek Şubesi’nin 1. Olağan Genel Kurul’u yapıldı. Pevrul’un salona gelişi sırasında eskisine göre coşku azdı. Şakşakçıları dışında işçiler soğuk karşılayarak alkışlamadılar. Pevrul konuşmasında Renault’da çıkan sıkıntılardan bahsederek eski şube yöneticilerini suçladı. Renault’da Türk Metal’e güvenin yeniden sağlanması gerektiğini söyledi. Yalanları sıralayarak konuşmasını bitirdi. Sonrasında Renault yeni şube başkanı Nizamettin Bilik birlik ve beraberlikten bahsederek yeniden güvenin sağlanması için çaba harcanması gerektiğini söyledi. Artık ne yaparlarsa yapsınlar hiç bir arkadaşımızın Türk Metal’e güveni kalmamıştır, yetkiyi aldılar ama işçilerin isteği ile değil Renault yönetiminin ve hükümetin baskı ve tehditleri sayesinde yetkiyi aldılar, ne yapsalar boş, metal işçileri olarak artık güvenmiyoruz.

 

Bursa Oyak-Renault’dan bir işçi

BES’ten çık, sendikalı ol, örgütlen!

Merhaba, fabrikamızın BES sistemine geçmiş olduğunu daha önce bildirmiştim. BES sistemi ile ilk kesintiler bu ay başladı ve birçok çalışan buna tepki gösterdi. Panolara asılan BES’i övmek maksatlı afişlere tepki gösteren işçiler BES’ten çıkmak için maaş gününü beklemek zorunda kaldı. Maaşların yatmasıyla birlikte birçok işçi BES’ten cayma hakkını kullanarak bu soyguna dur dedi.

Ancak tek soygun BES değil. Fabrikamızda cumartesi çalışma yok ancak haftaiçleri on saat çalışarak bu açığı kapatmaya çalışan patron altıncı aya yaklaşırken haftaiçi ve haftasonu mesaileri yapılması için işçileri zorluyor. 40-50 gün yıllık izin hakkı olan arkadaşlarımız izin konusunda sıkıntı çekerken izin almayı başaran arkadaşlarımız da maksimum bir hafta izin alabiliyorlar, geriye kalan izinler gene içerde kalıyor. Bu durumu düzeltmenin tek bir yolu var o da sendikalı olmak başka seçenek yoktur. Bu bozuk sistemi düzeltmek için gelin arkadaşlar hep beraber sendikaya üye olalım, örgütlenelim!

 

Bursa Elsi’den bir metal işçisi

Korku düzenini yıkacağız!

Merhaba kardeşler. TOFAŞ’ta hala korku senaryoları devam ediyor. İki vardiyaya geçilecek, çok sayıda işçi çıkartılacak, siparişler azaldı gibi laflar zırvalayıp duruyorlar. Utanmasalar bedavaya çalışın diyecek bir sendika ve yönetim var. Halbuki günde 1500’e yakın araba üretiliyor.

Kıdem tazminatının fona devrilmesi konusunda dahi nasıl tepki göstereceği belli olmayan bir sendika var. İşçiler de bu konuda yeterli bilgiye sahip değiller. Sendikaysa 150 liralık eğitim çeki dağıtıp bununla övünmeyi yeterli buluyor. Sanki marifetmiş gibi, sanki işçiden aidat almıyorlar da, üstüne bir de para veriyorlarmış gibi...

İşte bu korku ve yalanlarla 1 Mayıs’a gidildi. İşçisin asıl sorunu ücret eşitsizliği, ağır vergilere bağlanması, çalışma koşullarının düzeltilmemesi gibi sorunlar neredeyse yok gibi sanki her şey çok güzelmiş gibi davranıyorlar. Lakin tuvalete izinsiz giren işçiden bile savunma alınırken ortada olmayan sendika, söz konusu işçinin tazminatına geldiğinde nasıl olacak da hakkımızı koruyacak bilmiyoruz.

TOFAŞ’ta sebepsiz yere, sırf sendikaya muhalefet oldukları için çeşitli nedenlerle işten çıkartılan işçiler ve onların yerine görev yapan yeni işçiler, işi bilmedikleri için, saç yırtığını tespit edemedikleri için toplam sayıyı net söyleyemediklerinden, yaklaşık 2 bine yakın araç ıskarta oldu. Ancak satılan araçlarda bu sorun oldu mu olmadı mı kimse bir şey söylemiyor ve bu yüzden yeni model azaldı. Yönetim araştıradursun yeni model üretiminin azalmasının sebepleri bunlar. Bir de işçileri uyduruk sebeplerden atmaları ve onların bedduası.

Bir gün işçinin onurlu mücadelesi, elbette yalanlar ile kurulmuş, korku salarak ve tehdit ederek ayakta duran sarı sendikayı da, asalak patronları da yıkacaktır.

 

Bursa TOFAŞ’tan bir işçi

Sözleşme, sendika, özgürlük için işçiler siyasete!

Merhaba yoldaşlar,

Ben Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan bir metal işçisiyim. Çalıştığım firmada sendika ilk sözleşmesini imzaladı. Ama sular hala durulmadı. İşçiler sözleşmeden memnun değil. İşveren maşalarını kullanarak her fırsatı değerlendirip işçileri sendikaya karşı kışkırtmanın peşinde. İşçiler paramparça olmuş durumda. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bazı işçiler sendika değiştirmenin peşinde. İşveren baskı kurma peşinde. Bu şekilde sendikal örgütlülüğümüzün zarar göreceği kesin. Bu gidişe bir çözüm bulmak için benim gibi işçilerin sendikaya daha sıkı sahip çıkması gerekecek. Sendikamızı da daha iyi sözleşmeler imzalamak üzere mücadeleye hazırlamamız gerekiyor. Bütün bunlardan ayrı olarak fabrikadaki bir kısım işçi ise başkanlık peşinde. Biliyorsunuz ki ülkemizde başkanlık sevdalıları çoğunluk gibi görünüyor. Azıcık farkla! Başkanlık demişken bir yoldaşım demişti ki insanlar böyle dönemlerde politikleşiyorlar ve olan olduktan sonra bıçak gibi kesiliyor. İşçi kardeşlerimizin politika öngörüsü çok doğru çıktı. Artık kimse tek kelime etmiyor. Hatta etmeye kalkanı azarlıyorlar; “Kafamız şişti, kapat şu konuyu” diye. Ben bu kadar keskin bir şekilde konunun kapanabileceğini hayal edememiştim. Ama çok iyi anladım ki fabrikalardaki işçiler işçilerden yana siyasete katılmadan bu ülkenin durumu iyi bir şekilde değişmeyecek. O yüzden durmak yok örgütlenmeye devam. Hoşçakalın kardeşlerim. Yaşasın Devrimci İşçi Partisi! Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın Atlen Yıldırım’ın anısı!

 

Manisa’dan bir metal işçisi

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Mayıs 2017 tarihli 92. sayısında yayınlanmıştır.