İki yılın ardından Soma katliamı

Türkiye işçi sınıfı, tarihinde yaşadığı en büyük işçi katliamında resmi rakamlara göre 301 sınıf kardeşini kaybederken takvimler 13 Mayıs 2014’ü gösteriyordu. Soma katliamı, yıllarca bu ülkenin işçisine ve emekçisine  “iş kazası” diye sunulan cinayetlerin en büyüklerinden biriydi. İşçinin sağlığı ve güvenliği şirketler için gider kalemi oldukça, işçinin hayatının değerinin de patronun ödeyeceği tazminatlarla ölçüldüğünün bir ifadesiydi. Katliamın üstü öyle bir kapatılmaya çalışıldı ki, daha sonra yeni cinayetlerin, yeni işçi katliamlarının yaşanacağı o günden belliydi.

Geçen iki yılda patronlar ve hükümet ne yaptı?

AKP hükümeti Soma katliamının boyutlarını gizlemek için tam bir sıkıyönetim uyguladı. Patronlar, katliamda hayatını kaybeden işçilerin ailelerine kan parası vererek işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Mahkemelerde, koskoca katliam birkaç mühendisin, iş güvenlik uzmanının üzerine yıkılmaya çalışıldı. Ne şirket patronu ne her şeye göz yuman müfettişler ne de Enerji ve Çalışma Bakanları soruşturuldu. Hâlbuki işçilerin söylediklerine göre de belgelere göre de madenlerde güvenlik önlemleri alınmıyor, işçiler uzun saatler madende kalmak zorunda bırakılıyor, ölçüm cihazları çalışmıyor, ekipmanlar yenilenmiyor, yaşam odaları bulunmuyordu.

Hükümet 2014 Eylül’ünde sözde işçinin yararına olacak bir torba yasa geçirdi. Patronların buna tepkisi Zonguldak havzasında lokavt kararı alarak 5.500 işçiyi ekmeğinden etmek oldu. Hükümet elini kolunu bağlayıp bu rezilliği izledi. Soma Holding’in mal varlığına tedbir konuldu, Soma Holding de 3 bin işçiyi kapıya koydu. Böylece madenciye sözde destek, işinin elinden alınması oldu. Yetmedi, hükümet daha sonra sessiz sedasız bir yasayı meclisten geçirerek madenler için belli standartlar getiren ATEX sertifikasının yürürlüğe girmesini 2019’a erteledi.

Geçen bu iki yılda devletin kolluk kuvvetleri, mahkemeler, meclis, hükümet, patronlar ve kimi sendika bürokratları hep birlikte Soma’daki katliamın üzerini örtmeye çalıştı, yeni katliamların yaşanmaması için hiçbir olumlu şey yapmadı. Soma katliamından sadece 5 ay sonra Karaman’ın Ermenek ilçesindeki bir madende su basması sonucu 18 işçi daha katledildi. Soma’dan sonra yaşanan bu katliam AKP hükümetinin işçi kanıyla beslenen bir canavar gibi faaliyetlerine devam ettiğinin, konu ile ilgili tek bir iyi şey bile yapmadığının bir kanıtıydı. Dahası sadece geçtiğimiz 2015 yılında en az 1730 işçi iş cinayetlerine kurban gitti. Ve belki daha da acısı kurbanların 63’ü çocuktu; işçinin çocuğu da aynı silahlarla vuruluyordu.

Geçen iki yılda işçiler ne yaptı?

Herkes katliamın ertesinde Soma’yı ziyaret etmeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan’ın düştüğü durumu hatırlayacaktır: Somalı işçiler ve yakınları ona Soma’yı dar etmişlerdi ve Erdoğan bir markete sığınmak zorunda kalmıştı.

Soma’nın işçileri, iş güvenlik koşulları sağlanana kadar ocaklara girmeyiz dediler, taleplerini kitlesel eylemlerle duyurdular. “Kamulaştırma” istediler, “taşeron yasaklansın” dediler. İşçilerin büyük bir çoğunluğu Türk-İş’e bağlı Türkiye Maden-İş sendikasına üyeydi. Sendika bürokrasisi her zamanki gibi patronların gözlerinin içine bakıyor, mücadelenin önünü kesmek için ya harekete geçmiyor ya da işçilere karşı mücadele ediyordu. İşçiler sessiz kalan bölge yönetimini istifa ettirdi, genel merkez işçilerin hareketine direnince ise DİSK Dev Maden-Sen’e geçmeye başladılar. Türkiye Maden-İş’in cevabı ise katliamdan bir ay sonra “buhar boşaltma” eylemi yapıp işçinin öfkesini dindirmeye çalışmak oldu.

Hem Somalı işçiler, hem de diğer maden işçileri geçen bu iki yılı hem katliamın acılarını sarmakla hem de patronların ve hükümetin saldırılarına karşı mücadele vermekle geçirdi. Kıdem tazminatları ve maaşları için, kamulaştırma ve taşeronun kaldırılması için yürüyüşler düzenlediler, mitingler ve eylemler yaptılar, günlerce nöbet tuttular.

Devrimci İşçi Partisi yeni katliamlar yaşanmaması için ne diyor?

Soma maden işçileri talepleri ve o dönem verdikleri mücadele ile işçi sınıfına yol göstermiştir. Soma işçisi “kamulaştırma” demiştir, “İşçi sağlığı ve iş güvenliği sağlansın” demiştir, “Taşeron yasaklansın” demiştir. Bu taleplerin her biri oldukça önemlidir, Türkiye işçi sınıfına yürünmesi gereken yolu göstermektedir. Biz bu talepleri sahipleniyoruz ancak bir takım eklerle. Özelleştirmelerin bu kadar yoğun yaşandığı bir dönemde kamulaştırma oldukça ileri bir taleptir ancak yeterli değildir. Çünkü kamuya ait işyerlerinde dahi iş cinayetleri yaşanmaktadır, işçinin sağlığı ve güvenliği için gerekli tedbirler yeterince alınmamaktadır. İşte bu yüzden özel madenler ve elbette tüm işyerleri işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır. Çalıştığı ortamda alınması gereken tedbirleri en iyi işçi bilir. Taşeron elbette yasaklanmalıdır. Ancak bu tek başına yeterli değildir. Bunun yanına “herkese güvenceli ve kadrolu iş” eklendiği zaman sorunun tamamı çözülebilir. Özelleştirmeler durmadan, madenler kamulaştırılmadan, taşeron yasaklanmadan, madenlerin denetimi işçilerin denetledikleri ve yönettikleri sendikalar tarafından yapılmadan yeni katliamların yaşanmaması için hiçbir sebep yok. O yüzden işçiler olarak insanca yaşamak ve yeni katliamlara kurban gitmemek için bu talepler doğrultusunda mücadele etmeye devam etmeliyiz. 2014’ün mayıs ayında Türkiye’nin tüm emekçi halkının sokaklarda, yürüyüşlerde, meydanlarda haykırdığı gibi: Soma’yı unutma, unutturma!

Akılda kalması gerekenler

31 Mayıs 2013’de Gezi ile başlayan halk isyanında aylarca çalkalanan Türkiye bir süre sonra durulmuş, açığa çıkan o muazzam enerji ülkenin merkezi meydanlarını zapt etmekten, sokak eylemlerine, park forumlarına kadar gerilemiş ve ardından sönümlenmeye başlamıştı. İsyanın birinci yıl dönümü yaklaşırken Mayıs ayında yaşanan Soma katliamı, tekrardan tüm o isyan kuşağını ve emekçi halkı son zamanlarda hiç olmadığı kadar kitlesel bir şekilde sokaklara dökmüştü. Daha önce polisin attığı gaz fişeklerinden ve plastik mermilerden korunmak için kullanılan baretler, bu sefer işçilerle dayanışmak için herkesin başındaydı. İşçi bareti Soma katliamı ile birlikte, işçi sınıfıyla dayanışmanın ve onunla birlikte mücadele etmenin adeta bir sembolü haline geldi.

Tüm halk Soma işçisinin hareketlerini takip ediyordu adeta. Öyle ki İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi’nde hocalık yapan Orhan Kural’ın katliamı bir televizyon programında değerlendirirken işçilerin karbonmonoksit soluyarak ölmesini “tatlı bir ölümdür” diye tarif etmesi üzerine İTÜ öğrencileri Maden Fakültesi’ni işgal ederek Orhan Kural’ın özür dilemesini ve istifa etmesini talep etti. Sadece bu taleple yetinmeyen öğrenciler taşeron çalışma sistemine karşı da mücadele bayrağı açıyordu.

Çünkü Soma işçisi Erdoğan’ın arabasını tekmelemiş, onu protesto etmiş ve bir markete sığınacak duruma düşürmüştü. Soma işçisinin örgütlü bir şekilde atacağı ileri adımlar, diğer emekçiler ile birlikte tüm halkı etrafına toparlayabilirdi. Ancak sendika bürokratlarının tutumunun yanında işçilerin deneyimsizliği sebebiyle bu olmadı. Ancak ışığı gösterdi!

“Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?”

Soma’nın katliamdan geçirilmiş emekçi halkı, taşeronu ve özelleştirmeyi başına bela eden Erdoğan’ı protesto ettiğinde televizyonlara en çok iki şey yansıdı. Birincisi Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in bir işçiyi yerde tekmelemesi, ikincisi ise Erdoğan’ın bir işçiye vururken “Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü” diye bağırması oldu. Gezi ile başlayan halk isyanında meydanları zapt eden halkı dış mihrakların, yabancı güçlerin kışkırttığını, hatta planlı bir şekilde sokağa döktüğünü iddia eden Erdoğan bu sefer de Soma’da bir emekçiye benzer bir şekilde davranıyordu. Kendisini protesto eden işçiye “İsrail dölü” diye bağıran aynı Erdoğan, kurmayları aracılığıyla bugün, 2016’da Siyonist İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye, ticareti geliştirmeye çalışıyor, sakın aklımızdan çıkmasın! Bizler Gezi ile başlayan halk isyanında da, işçi hareketinin serpildiği her dönemde de mücadelenin her zaman anti-emperyalist ve anti-Siyonist bir hatta ilerlemesi gerektiğini ifade ettik. Ve kimseler de bizi bu hattan geri çeviremez!


Bu yazının daha kısa bir versiyonu, Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2016 tarihli 79. sayısında yayınlanmıştır.