Fabrikalardan Haberler

Grev hakkımı isterim!

Hükümet her ne kadar işçinin elinden grev hakkını almaya çalışsa da, sömürüye karşı direnen birileri var. Pek çok kişinin duyduğu ama açılımının ne anlama geldiğini bilmediği KHK ile akademisyenler atılmaya devam ediyor. Mahkeme süreçleri, davalar, yargıtaylar derken birileri açlık grevi yaparak işini geri istiyor. Fabrikada yaşanan bir taciz olayına ses çıkartan bir kadın işçi işten atılıyor. Mahkeme, dava, yargıtay derken o da fabrika önünde eylemine başlıyor. Sendika seçme özgürlüğünü kullanan bir arkadaş daha işinden oluyor ve yine aynı senaryo. Fabrika önünde işini geri istiyor.

İşten atmalar devam ederken direnen arkadaşlara polisin müdahalesi gecikmiyor tabi. Gidin hakkınızı mahkemede arayın. Haklıysanız zaten kazanırsınız gibi içi bomboş cümleler kuruluyor.

-Haklıysak niye atıldık polis kardeş...

-Bu hükümet ve bu hükümetin hakimi, yargıtayı varken ben nasıl kazanacağım memur kardeş...

Ekmeğimi kazandığım fabrikadan haksız yere atılıyorum ve ekmeğimi geri istiyorum. Verin benim grev hakkımı.

İşveren, polis, sendika bir olmuş benim emeğimi çalıyorsunuz. Çalıştığımız yerlerde hakkımızı istiyoruz işten atıyorsunuz. Hakkımızı arayıp eylem yapıyoruz, hapse atıyorsunuz. Hapisten çıkıp mahkemeye gidiyoruz, orada da karşımıza siz çıkıyorsunuz.

-Biz hakkımızı nerde arayacağız müdür kardeş...

Önce işçiye bir hak veriyorsunuz. İşçi bu hakkı kullanınca yasak getiriyorsunuz. Önceden copla müdahale ediyordunuz. Sonra biber gazı kullanmaya başladınız. Sonrasında plastik mermi derken işi gittikçe abartıyorlar. Yani bir hakkını aramaya gör.

Çocuk olursun bir yandan severler,bir yandan döverler. Okursun adam olursun, iş bulamadın mı da hiç dinlemez söverler. İşçi olup emek dökersin, hakkını istedin mi de gazı yersin.

İşçiler şu anda zincire bağlı bir devdir. Ve bu dev mutlaka zincirini kıracaktır.

GREV HAKKIMIZI İSTERİZ!

Bursa Alton UPK’dan bir işçi

 

Orkide işçisinin sendika hakkını elinden alamayacaksınız!

15 Temmuz Fetö/PDY soruşturması kapsamında cezaevine giren Ahmet Küçükbay’ın sahibi olduğu Orkide Yağ Fabrikası’nda çalışan bir işçiyim. Şirkete TMSF tarafından kayyım atandıktan sonra yönetime geçen kayyım yetkililerince yapılan toplantıda işçilerin korkmaması gerektiği, üretim ve istihdamın arttırılacağı söylendi. Biz işçiler de doğal olarak kendimizi güvende hissedip, koşulları daha da iyileştirmek için Hak-İş konfederasyonuna bağlı Öz Gıda-İş Sendikası çatısı altında örgütlenmeye başladık.

Daha sonra bütün kamuoyunda da bilindiği gibi kayyım yetkilileri Küçükbay ailesinin çıkarları yönünde hareket edip tam 3 kez sendikalı işçileri işten çıkardı. Yapılan eylemler sonucu iki defa özür dileyerek işçileri geri aldı. Fakat bu sefer durum farklı. 75 gündür süren direnişimiz boyunca kendimize hiçbir muhatap bulamadık. Kayyım hiçbir görüşmeye yanaşmazken tam tersi hareket etmeye devam ediyor. Fabrikada işleri yetişmediği için işçilerin zorunlu fazla mesaiye bırakıldığını, başka fabrikalardan işçilerin getirilip çalıştırıldığını biliyoruz. Bu da yetmezmiş gibi iş bulma sitelerine ilan verip işçi alımı yapacaklarını duyurdular. Fakat görüşmeye gelen işçiler eylem alanını görüp bizlerle görüşüp vazgeçiyorlar.

Bizler tam 75 gündür fabrikanın önünde direniyoruz, daha güzel günler için, evimize bir dilim fazla ekmek götürebilmek için, onurumuz için ve sadece işten çıkarılan değil içeride çalışmakta olan işçilerin haklarını almaları için direniyoruz.

25 Ağustos tarihi itibariyle direnişimize bayram arası verdik. Dönüşümüz çok daha güçlü olacak. Çünkü birleşerek geliyoruz. Direnişimiz süresince çadırımızı ziyaret eden tüm dostlara selam olsun. Gelen kim olursa olsun, hangi sendikaya üye olursa olsun, ortak kaygımız ekmek diyen kardeşlere selam olsun.

Bizim direnişimiz sadece Orkide işçisinin kavgası değil, İzmir’de işçisine zulmeden işverenle ezilen işçinin kavgasıdır ve örgütlü işçi her zaman kazanır.

Biz işçiyiz,

Üreten biziz,

Çalışan biziz,

Güç biziz,

Ve siz,

Anayasal hakkımız olan sendika hakkımızı elimizden alamayacaksınız!

 

Orkide direnişinden direnişçi bir işçi

 

Haklarımızı alana kadar mücadelemiz bitmeyecek

Merhaba ben Ten Tur’un otel kolunu oluşturan Vera Otel çalışanlarından biriydim. Biriydim diyorum çünkü geçtiğimiz sezon yani 2016’da yaz sezonu sonuna kadar bu şirkette çalıştım. Geçen sezon sonu ise şirket sektörde daralmaları öne sürerek otellerini kapatıp yaklaşık olarak 1600 tane Ten Tur ve Vera Otel çalışanını maaşlarını ödemeyerek mağdur etti. Bu rakamları ben kendi kafamdan söylemiyorum. Bizzat bu şirketlerin sahibi, bir toplantıda kendisi söylemiştir.

2016 Aralık ayından bu yana 10 aydır. İçeride kalan Ekim, Kasım ve Aralık ayları maaşları ve tazminatlarımızın ödenmesi için bekliyoruz. Her seferinde şirkete ne zaman ödeme yapacaksınız diye sorduğumuzda ise bugün yarın diyerek bizi oyalayıp sonunda oteli kapattılar. Daha sonraki süreçte ise hukuki süreci başlatmamızı engellemek için sürekli olarak bize birbirinden farklı ödeme planları sunup durdular. Planları kabul etmememiz durumunda ise; “isterseniz mahkemeye verebilirsiniz ama OHAL’de hiçbir mahkeme sonuçlanmıyor, sizinki de sonuçlanmaz biz de bu zaman zarfında şirketi kapatıp borçlardan kurtuluruz” diyerek yıldırma politikasını kullandılar.

Tabi bizi oyaladıkları süreçte boş durmayıp otelleri Anı Tur’a kiralanmış gösterip Anı Tur’la ortak olup otelleri tekrar açtılar. Biz otelin önüne gittiğimiz de ise yeni bir planla karşımıza çıkıp alacaklarımızı ancak 2018’de ödeyebileceklerini söylediler. Bu süreçte de hukuki süreç başlattığımızı gördükleri için otelin içindeki malları Anı Tur’un üstüne geçirdiler ki icra yoluyla alacaklarımızı tahsil edemeyelim. Şu anda hiç gerçekleşmeyecek planlarla ve OHAL’le fiili mücadelemizin önünü kesebileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar. Biz haklarımızı alana kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Verdiğimiz mücadeleyi gün gün büyüterek sesimize ses katarak haklarımızı almak için mücadele edeceğiz.

Antalya-Belek Vera Otel’den bir işçi

 

Biz turizm işçileri için açlık ayları geliyor

Turizm sezonu bitiyor. Biz turizm işçileri için işsizlik yani açlık ayları ekim ayı itibari ile başlayacak. Biz işçilerin çalıştığı oteller tek tek kapanıp bizi askı denilen işsizliğe mahkum edecekler. Bilmeyenler için askı tanımını biraz açıklayalım. Askı, turizm patronlarının biz işçileri tazminat vermeksizin işten rahat rahat çıkarabilmesinin kılıfıdır. Sözde kışın çalışmadığımız halde otelle bağlarımızın kopmaması anlamına geliyor. Yani sigorta ve hayatını geçireceğin maaşın olmadığı halde bir işletmeye kayıtlı gözüküyorsun.

Geçen sezondan bu yana turizm patronları kriz bahanesiyle geçimimizi sağladığımız ayları da yaşanmaz hale getirdiler. Birçok otel de işçiler nerdeyse hiç maaşlarını alamadan sezonu kapatmak zorunda kalıyor. Bu sene turizmde bir de İşkur dayatması yapıldı. Göstermelik bir sigortayla asgari ücrete çalıştırıldık. İşkur üzerinden verdikleri maaşlar aslında ne patronların ne de devletin kasasından çıkıyor. Yıllarca bizden topladıkları paralarla oluşturdukları işsizlik fonunu işsiz kaldığımızda, türlü sebeplerle vermezlerken, bu sezon patronlara bir kıyak olsun diye turizm işçi istihdamı adı altında dağıttılar. Artık turizm patronlarının tek derdi bu sezon nereye daha şatafatlı bir otel açacaklarını düşünmek. Biz işçilerin derdi ise elimizde kalan üç kuruş ile kışın nasıl geçineceğimiz…

Her sezon canımızı dişimize takıp çalışırken her kış işsiz kalmamıza bir son vermeliyiz. Artık 12 ay güvenceli iş için hep beraber bir arada mücadele etmeliyiz. Askıya karşı örgütlenip hep beraber dur demeliyiz. Kışın işsiz kalacaksak bile sezonda insanca koşullarda ve kışın açlığa terk edilmeyeceğimiz bir ücretle çalışmalıyız.

Antalya’dan turizm otel işçileri

 

Sadece maaşlarımız için değil tüm haklarımız için mücadele etmeliyiz

2015 yaz sezonundan bugüne kadar turizm patronları krizi fırsata çevirdiler. Kriz bahanesini işçilerin haklarını gasp etmek için mükemmel bir fırsat olarak kullandılar. Az işçiye çok iş yaptırdılar. Sürekli olarak ücretsiz fazla mesai yapan işçinin hakkı olan haftalık iznini bile sanki lütufmuş gibi kullandırdılar.

Bir de tüm bunlar yetmiyormuş gibi kendilerini her yerde mağdur gösterip milyon dolarlık teşvik kredileri aldılar. Otelde çalıştıracağı işçiyi bile İşkur üzerinden gösterip, sigortalarıyla maaşlarını işsizlik fonundan aldılar. Tüm bunlar da patronların kâr hırslarını kesmedi. İşçilerin maaşlarını ödememeye başladılar. Zaten aldığımız parayla temel ihtiyaçlarımızı zor karşılarken kışın oluşan borçlarımızın üstüne bir de çalışırken borç yapmaya başladık. Sadece bir otelde değil birçok otelde durum aynı, herkesin en az üç maaşı içerde. Artık karın tokluğuna da çalışamıyoruz. Çalışma bakanlığına şikâyet ettiğimizde ise cep telefonuna kaydedilmiş hazır mesaj gibi mahkeme açabilirsiniz diye tebligat gönderiyor. Artık turizm sektöründe, devlet patronun otelindeki bir departmanı gibi çalışıyor. Biz işçiler maaşlarımızı ancak önemli gün ve haftalarda mücadele ederek ya da otelin önünde boğazımıza kırık şişe camı dayayarak alabiliyoruz. Böyle olaylar artık sık sık yaşanıyor.

Biz işçiler sadece maaşlarımız için değil turizm sektöründeki tüm sorunların çözümü için birlikte mücadele etmeye başlamalıyız. Sadece maaşlarımız için değil tüm haklarımız için iş işten geçtikten sonra değil bugün mücadeleye başlamalıyız. Turizm patronların birlikte hareket etmelerine karşı biz de hep birlikte harekete geçmeliyiz.

Antalya Kundu bölgesinden bir turizm işçisi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2017 tarihli 96. sayısında yayınlanmıştır.