İstanbul Üniversitesi'nden Mülkiye'ye selam: "Kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet!"

İstanbul Üniversitesi öğrencileri istibdada karşı hürriyet sloganlarıyla Beyazıt meydanına çıktı. Önce rektörlük önünde toplanan öğrenciler "Üniversiteye saldırı topluma saldırıdır" pankartıyla ana kapıya doğru yürüyüşe geçtiler. Öğrenciler tarihi kapıdan "ferman devletin üniversiteler bizimdir" sloganlarıyla çıktı, dışarıdaki arkadaşlarıyla ve hocalarıyla buluştular. İlk sözü İ.Ü. İktisat Fakültesi'nden 29 Ekim KHK'sı ile ihraç edilen yoldaşımız Levent Dölek aldı. Levent Dölek, sözlerine geri dönmekte kararlı olduklarını söyleyerek başladı ve son KHK ile üniversitede dönen çarkların iyice ifşa olduğunu, dekanların, rektörlerin ve YÖK'ün topu birbirine atarak sorumluluktan kaçtığını haksız ihraçların sorumluluğunu alamadıklarını vurguladı.

Kardeş kavgası değil sınıf kavgası

Levent Dölek, öğrencilerin benimsediği "üniversiteye saldırı topluma saldırıdır" sloganına paralel olarak üniversitedeki baskıların siyasal süreçle ilişkisi üzerinde durdu. Özellikle AKP Manisa İl Başkan yardımcısının büyük tepki toplayan "evet çıkmazsa iç savaşa hazırlanın" sözlerini gündeme getiren Dölek şöyle cevap verdi: " Nedenmiş efendim, neden iç savaşa hazırlanacakmışız. Biz kardeş kavgasına karşıyız. Buna müsaade etmeyiz. Kardeş kavgası çıkartmak isteyenler bu ülkede emekçilerin birleşmesini, mücadele etmesini istemeyenlerdir. Bu ülkenin emekçi halkı gençleri birleşip haklarını aramasın, birbirlerinin gözünü oysun, boğazını sıksın isteyenlerdir. Bizim mücadelemiz böyle bir mücadele değil.

Bizim kavgamız tam tersine kardeş kavgasını engelleyecek olan kavgadır. Bizim kavgamız ezilenlerin ezenlere karşı, sömürülenlerin sömürenlere karşı, mazlumların zalimlere karşı verdiği kavgadır. Ben diyorum ki hiçbir şekilde bu oyunlara gelmeyin. Eğer bir kavga verilecekse, ki verilecek. Bu kavgayı bu halkın çıkarları temelinde verelim. Ben diyorum ki asgari ücretle ay sonunu getirmek çalışan emekçiler beri gelsin. Kredi kartı borcu yüzünden gece gözüne uyku girmeyenler beri gelsin. Kadro bekleyen taşeron işçisi beri gelsin. Atama bekleyen öğretmen beri gelsin. Atılmayı bekleyen öğretmen de buraya gelsin. Patates ekmekle, makarnayla bütün tahsilini yapan öğrenciler de beri gelsin.

Askere giden hangi memleketten olursa olsun, hangi görüşten olursa olsun aynı ranzayı paylaşan, askerde aynı karavanadan yiyen, beraber ölüme giden bu ülkenin emekçi çocukları, onlarda beri gelsin. Patronu, tefecisi öteye gitsin. Bakanı generali öteye gitsin, istemeyiz. Ama memlekette böyle bir saflaşma olduğunda ki memleketin önünde ya başkanlık ya kaos diye bir ikilem yok, ya başkanlık ya kargaşa, ya başkanlık ya iş savaş diye bir ikilem yok.

Bu ülkenin karşısında emekçi halkın oluşturduğu yüzde 99’un, yüzde 1’lik sömürücü azınlıkla bir kavgası var. Ve bu kavganın adı sınıf kavgasıdır. Ve bu kavga, istibdada karşı hürriyetin kavgasıdır. Bu kavga, kardeş kavgasını da engelleyecek olan ülkeyi düzlüğe de çıkaracak yegane kavgadır."

"Safları sıklaştırın çocuklar! Kazanacağız!"

Levent Dölek konuşmasının kalanına 16 Şubat'ın 1969 yılında yaşanan Kanlı Pazar olaylarının yıldönümü olduğunu hatırlatarak devam etti. O gün 6. Filoy'u denize döken gençlere saldıranların bugün de anti-emperyalistlere saldırdığını  NATO'ya hayır diyenleri, İncirlik Üssü'nün kapatılmasını savunanları ihraç ettiklerini söyledi. Dölek, konuşmasını şu sözlerle bitirdi: "Her gün üst akıllardan dem vurup hamasi nutuklar atıyorsunuz! Dini her türlü siyasi daha da kötüsü her türlü ticari emelinize alet ediyorsunuz! Ama Trump 7 müslüman ülke vatandaşlarına kapılarını kapıyor, bakanınız İsrail'de Siyonist mevkidaşıyla şen şakrak şakalaşırken katiller Gazze'yi bombalıyor, susuyor, susuyor susuyorsunuz!

HAYIR diyenleri gözaltına alıyor, ihraç ediyor, baskı uyguluyorsunuz! Her gün terörist, bölücü, şucu bucu diye hakaret edip bağır bağır bağırıyorsunuz! Kendinizi dev aynasında görüyor ya da öyle gösteriyorsunuz! Ama hakkın ve haklının karşısında her geçen gün küçülüyor, küçülüyor, küçülüyorsunuz!

Ve kaybedeceksiniz. Çünkü fabrikalardan üniversitelere, Cebeciden Beyazıta halkın yüreğindeki hürriyet sevdası gün geçtikçe büyüyor, büyüyor, büyüyor. Safları sıklaştırın çocuklar! Kazanacağız!

Kahrolsun emperyalizm! Kahrolsun istibdad yaşasın Hürriyet!"

Prof.Dr. İzzettin Önder: "AKP, emperyalizmin taşeronudur ve burjuvaziyle beraberdir"

Konuşmanın ardından Beyazıt Meydanı "kahrolsun istibdad yaşasın hürriyet sloganlarıyla çınladı. Daha sonra konuşma yapmak üzere Prof. Dr. İzzettin Önder mikrofonu aldı. İstanbul Üniversitesi'nde sembol olmuş hocalardan biri olan İzzettin Önder de yaşanan baskıların kapitalizmle ve emperyalizmle ilişkilendirilmeden anlaşılamayacağını söyledi. Bir hastalığın en ağır seyrettiği dönemde doktorların teşhis koyabildiklerini şimdi emperyalizmi anlamak için doğru teşhisi koymak gerektiğini vurguladı. İzzettin Önder, emperyalizmi anlamının onu ezmenin ilk adımı olduğunu vurguladı ve yaşanan sürecin üniversitelerdeki yansımasını şu sözlerle değerlendirdi: "Üniversite nedir diye baktığımızda üniversite bir toplumun zihnidir. Uluslararası ilişkilerde emperyalizme kucak açabilmek için toplumun düşünmemesi lazım. Üniversitelerimizi kapatanlar, baskı altına alanlar sadece AKP değildir, taşerondur onlar. Sadece iş görüyorlar. Emperyalizmin Türkiye’yi sömürme işini görüyorlar. Bunlar içteki burjuvazi ile beraberlerdir.”

Turan Emeksizin, Deniz Gezmiş'in okulundan Mahirlerin okuluna selam!

Daha sonra öğrenciler adına yapılan basın açıklamasında da üniversitenin tüm bileşenleriyle istibdada karşı direnme kararlılığı vurgulandı. Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: " Memleketin en değerli fakültelerinin en değerli akademisyenleri muhalif oldukları için işlerinden atılıyor. Eğitimin içeriği boşaltılıyor, üniversiteler niteliksizleştiriliyor, her geçen gün bilimin yerini dogma alıyor. İstiyorlar ki siyasal mezunları AKP'nin bürokratı olsun, iletişim mezunları yandaş gazeteciler olsun, hukuk mezunları başkanlık anayasasını övsün, mimarlık-mühendislik okuyanlar doğayı katleden HES projelerini hayta geçirsin, savaş teknolojisi üretsin... Bizler bunu kabul etmiyoruz. Biz diyoruz ki üniversite halkın, toplumun yararına bilim üretmelidir. Üniversite siyasal iktidardan, dinsel otoriteden ve sermayeden bağımsız olmalıdır. Çok yetkisi, çok polisi olanlar değil; aklı ve bilimi savunanlar üniversitenin gerçek sahipleridir."

Öğrenciler üniversitenin mücadele geleneğine de vurgu yaparak Beyazıt'tan Cebeci'ye özel olarak selam gönderdiler: " Üniversite hiçbir zaman padişahım çok yaşa demedi, demeyecek. Bilinsin ki Mülkiye'nin tarihi "padişahım çok yaşa" demeyi reddederek, Abdülhamit'in dağıttığı şekerleri kıran öğrencilerin tarihidir. Beyazıt ile Mülkiye arasında tarihin her döneminde bir direniş kardeşliği yaşanmıştır. İstanbul Üniversitesi'nde Menderes'in baskıcı rejimine karşı direnen üniversitelilere açılan ateşte Turan Emeksiz vurulurken Mülkiye de gururla taşıyacağı kurşun izlerine sahip olmuştur. Turan Emeksizlerden, Deniz Gezmişlere uzanan anlı şanlı tarihiyle Beyazıt'tan Mülkiye'ye, Mahirler'in okuluna bin selam olsun! Abdülhamit'in istibdadına meydan okuyan üniversitelilerin ruhuyla mücadele sürüyor."

Açıklamanın ardından hep birlikte Beyazıt Hürriyet Marşı okundu. Eylem coşkulu ve kararlı sloganlarla sona erdi.