75. Yıl Yaz Kampı yoğun çalışmalar ve coşkuyla sürüyor

Güne Levent Dölek’in kendiliğindenlik ve örgüt başlıklı oturumuyla başlandı. Bu oturumda yoldaşımız kitlelerin kendiliğinden hareketinin tarihteki yeri ile ilgili örnekler vererek başladığı konuşmasında kendiliğinden mücadelenin genel olarak örgütlülükle ve işçi sınıfının devrimci parti teorisi Leninist Parti anlayışıyla ilişkisini tartıştı. Her ne kadar Gezi ile başlayan halk isyanı ile ilgili ayrı oturumlar organize edilmiş olsa da tartışma Türkiye’de halk isyanında kendiliğindenliğin yeri üzerinde de yoğunlaştı. Gün içinde çeşitli atölyeler devam etti. Resim atölyesinde gezi şehitleriyle ilgili resim yapıldı. Müzik atölyesinde ritim çalışması yapıldı. Tiyatro atölyesinde senkronize çalışma hareketleri ve çeşitli çalışmalar yapıldı.

Sungur Savran Nazım Hikmet’in ölümünün 50. yılı vesilesiyle Nazım Hikmet’in partili bir komünist olarak mücadelesine odaklanan bir sunum gerçekleştirdi. Nazım’ın siyasi mücadelesine geçmeden dünyanın en büyük şairlerinden biri olduğunu belirterek adeta şiirde sürekli devrim yaptığını vurguladı. Nazım Hikmet’in Şefik Hüsnü önderliğinde bulunan ve Komintern’in Stalinist çizgisini savunan TKP’nin içinde “muhalif TKP”nin önde gelen liderlerinden biri olduğunu vurgulayan Savran, Nazım’ın muhalefetinin devrimci Marksist siyasetle büyük oranda örtüştüğünü aktardı. Ayrıca konuşmada Sungur Savran’ın Nazım Hikmet’in siyasal yaşamı ile ilgili kapsamlı bir yazısının Devrimci Marksizm dergisinin  son sayısında yayınlanacağı aktarıldı.   

Grev ve direnişlerle eylemlerdeki duruş üzerine kamp katılımcılarının deneyimlerini paylaştıkları iki ayrı atölye çalışması gerçekleştirildi. Bosch direnişinden öncü bir işçinin kendi gözünden direniş sürecini değerlendirmesi atölyenin çok verimli geçmesini sağladı. Atölye çalışmalarında tartışılan konuları tüm kamp katılımcılarına aktarmak üzere çeşitli skeç ve gösteriler hazırlandı. Kampın ikinci günü Umut Dünyası filminin gösterimi ve film üzerinde yapılan tartışmalarla sona erdi.

Kampın üçüncü günü Sungur Savran’ın 21. Yüzyıl devrimlerinin özelliklerini tartıştığı sunumla başladı. Savran, isyan, ayaklanma, devrim kavramlarını, bu kavramların arasındaki ortaklık ve farklılıklarla birlikte teorik bir zemine yerleştirdi. Yoldaş, Lenin’in Ekim Devrimi sırasında “dün çok erkendi yarın çok geç olacak” sözüne referans yaparak ayaklanmanın Marksistler tarafından bir sanat olarak kavrandığını aktardı. Konuşmanın ikinci bölümünde Savran, gerek Arap devriminde gerekse de Akdeniz havzasını saran mücadelelerde, gençlikle birlikte işsizlerin büyük rol oynadığını belirtti. Bunun yanında genişleyen proletaryanın büyük oranda parçası olduğu halde yanlış biçimde orta sınıf olarak adlandırılan büro çalışanlarının da önemsenmesi gerektiğine işaret etti. Sungur Savran, devrimlerin inişler ve çıkışlar yaşayabileceğini, mücadelede umutsuzluğa yer olmadığını devrimle ilgilenmezseniz savaşlarla veher türlü barbarlıklakarşı devrim sizinle mutlaka ilgilenecektir dedi.

Toplantının ardından Kaz Dağları’nın eteğindeki Başdeğirmen şelalelerini gezen kamp katılımcılar, şelalelerin altında yüzerek serinledikten sonra doğayla iç içe bir ortamda müzik, resim atölyeleri ve siyasi tartışmaları devam ettirdi. Üçüncü gün önce grev, direniş ve eylemlerdeki duruşla ilgili atölyelerinin birleştirilmiş oturumuyla daha sonra da katılımcıların Nazım Hikmet şiirlerini okudukları  dinletiyle sona erdi.