TeleOHAL

20 Temmuz'dan beri devam eden OHAL'in bir kez daha üç ay süreyle uzatılması yönünde karar meclis genel kurulundan çıktı. Erdoğan ve AKP'nin kalıcı bir OHAL istediğini, ülkeyi değil OHAL'i olağanlaştırmaya çalıştığını OHAL'in ilk döneminden beri ifade ediyoruz. Şimdi bunun için neler yapabileceklerini de görmüş olduk.

OHAL'in uzatılması önerisinin meclis genel kuruluna bakanlar kurulu kararı ile gelmesi gerekiyor. Meclise gönderilen kararda şu cümleler yer alıyor: "... 3 ay süreyle uzatılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne arzı; Milli Güvenlik Kurulu'nun 3/1/2017 tarihli ve 501 sayılı tavsiye kararı gözönünde bulundurularak Bakanlar Kurulu'nca 3/1/2017 tarihinde kararlaştırılmıştır."

Bakanlar kurulu bildiğimiz kadarıyla 2 Ocak'ta yapıldı. Toplantı ile ilgili Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş şu açıklamayı yapmıştı: "Yeni KHK hazırlıkları sürüyor. OHAL bildiğiniz gibi laf olsun diye çıkartılmış bir karar değildir. İhtiyaca göre çıkartıldı. OHAL gerektiği kadar devam edecektir. Biz de isteriz ki yarın sabah kalksın. Bakanlar Kurulu'na gelmedi. Milletin bekası, normal zamanda yapamayacağımız bize güç veren bir mekanizme olduğu için OHAL'in bize vereceği destekler göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir. Belki önümüzdeki Bakanlar Kurulu'na gelir, bu hafta gelmedi."

Bir de tabii MGK toplantısı var. Bu toplantı nerede, ne zaman, hangi gündemlerle yapıldı? Kimler katıldı? Daha önceki toplantıların bu tür bilgileri açıklanırken bu toplantının bilgileri neden açıklanmadı? Tabii bunlar bir MGK toplantısı yapıldığını düşünerek sorduğumuz sorular. Başka bir soru daha var bu durumda: Gerçekten bir toplantı yapıldı mı?

Numan Kurtulmuş, CHP ve MHP milletvekillerinden gelen benzer soru ve eleştiriler karşısında özrü kabahatinden büyük denilecek açıklamalar yapıp durumu kurtarmaya çalışmış. Aslında Bakanlar Kurulu toplantısı o basın açıklaması yaptığı sırada devam ediyormuş da, o açıklama yaptıktan sonra OHAL konusu toplantıda ele alınmış. Bu iddiayı 3 Ocak'ta yani Bakanlar Kurulu toplantısının ertesi günü ileri sürüyor. Sonra aynı konuşmasında baklayı ağzından çıkarıyor: "Bu sabah (yani 3 Ocak) itibarıyla MGK üyelerinin ve Bakanlar Kurulu üyelerinin bu konuyla ilgili kararları, iradeleri gerçekleştirilmiş, imzaları alınmış ve bu anlamda Bakanlar Kurulu'nun prensip kararına dayanak teşkil eden MGK’nın prensip kararı da Bakanlar Kurulu’na gönderilmiştir. Herhangi bir işlem eksikliği yoktur. Bakanlar Kurulu’nda bazı kararlar elden dolaştırılarak alınır, hatta bazen öyle olur ki uzakta olanlar faksla imzalayıverir." Dolayısıyla kararın toplantıda alınmadığını sonradan kararı imzalatıverdiklerini itiraf etmiş oluyor. Aynı durum MGK toplantısı için de geçerli. MGK tavsiyesinin telefonla alındığına dair iddialar bile var!

Bu AKP hükümetinin bu konudaki ilk vukuatı de değil. 2015 yılında 29 Ocak'ta MESS'e karşı greve çıkan metal işçilerinin grevi Bakanlar Kurulu kararıyla jet hızıyla erteleme adı altında yasaklanmıştı. Kararda, toplantının yapıldığı iddia edilen tarihte yurtdışında olan bakanların bile imzaları yer alıyordu.

Devlet idaresinde rutin bazı kararların bu şekilde alınması olağanmış da, bir usülsüzlük yokmuş da... Sorun da bu zaten işçiye, emekçiye zulmetmek, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıp yok etmek devletin rutini haline gelmiş durumda.

"Fiili durumu hukuki hale getirmek" gibi ucube bir kavram, Türkiye'de bir Anayasa değişikliğinin temel siyasi dayanağı olarak kabul edilince bunun sonucu devletin işte böyle telefonla faksla fiilen yönetilmesi oluyor. Türkiye'de cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında getirilen Anayasa değişikliğinin diktatörlük anlamına gelip gelmeyeceği tartışmasını bitirecek bir örnektir bu. OHAL'in uzatılması gibi enine boyuna düşünülmesi tartışılması gereken bir kararı, bırakın toplumun farklı kesimlerini, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini ve muhalefet partilerini dinlemeyi kendi içinde bile tartışmaya tenezzül etmeden telefonla, faksla alan bir iktidarın yetkilerini bir kişiye devrettiğinde nasıl bir yönetimle karşı karşıya kalacağımız ortada.