Satılmış medya

Doğan Medya Grubu “çok gizli” sürdürülen görüşmeler sonunda 1 milyar 100 milyon dolara (borçlar düşüldükten sonra 890 milyon dolar) Demirören Medya Grubu'na satıldı. Satış Hürriyet ve Posta gazeteleri ile Kanal D ve CNN Türk televizyonları da dâhil olacak şekilde tüm gazete, dergi, televizyonlar, dağıtım şirketi YAYSAT ve Doğan Haber Ajansını kapsıyor. Satışın ardından Demirören'e ait gazetelerin toplam tirajı 900 bine yaklaşacak ve Türkiye'deki günlük 3,1 milyon gazete satışının üçte biri Demirören’in kontrolüne geçecek. Erdoğan Demirören daha önce PKK ile yapılan müzakerelerin, sahibi olduğu Milliyet’te yayınlanması dolayısıyla Tayyip Erdoğan’dan telefonda azar işitmesi ve ağlamasıyla gündeme gelmişti.Telefon görüşmesinin ardından Demirören, Milliyet’in genel yayın yönetmeni Derya Sazak’ı kovmuştu.

Önce rehin verdi sonra sattı

Aydın Doğan’ın medya grubu sık sık Erdoğan ve AKP iktidarının hedefine girmekteydi. Belli dönemlerde Doğan’a ait CNN Türk gibi kuruluşlar AKP taraftarlarının saldırısına da uğramıştı. Grubun önemli isimlerinden Ahmet Hakan evinin önünde dövüldü. İrfan Değirmenci ve Nevşin Mengü gibi bazı çalışanlar ise oldukça yumuşak tarzda bile olsa muhalif tutumlar aldıkları için gruptan ayrılmak zorunda kaldı. İstibdad rejimi bir süredir Doğan medya grubunu bir tür şantaj mekanizmasıyla kontrol etmeye çalışmaktaydı. 2009 yılında 6,5 milyar lira vergi cezası kesilen Doğan Holding, uzlaşma komisyonunda bu rakamı 1,2 milyara düşürmüştü. Daha sonra Doğan’a ek olarak 4,6 milyarlık yeni bir ceza kesilebileceği söylentileri hiç bitmedi. Vergi cezaları demoklesin kılıcı gibi Doğan’ın başının üzerinde sallandı durdu.

Bu sayede Erdoğan ve AKP iktidarı, belki Demirören ve havuz medyası gibi doğrudan olmasa da Abdülkadir Selvi gibi AKP komiseri yazarlarla ya da yayın ilkeleri kuruluna sokulan AKP’li ilahiyatçı eski bakan Mehmet Aydın gibi isimlerle kontrolü sağlamaya çalıştı. Özellikle son dönemde Doğan’a ait televizyonlardaki tartışma programlarında yeterince AKP’li bulundurma konusundaki özen dikkatlerden kaçmıyordu.

Doğan Haber Ajansının el değiştirmesi

Sadece yayın organlarının el değiştirmesi değil haber ajansının satılması da önemli. Özellikle seçim sonuçlarının ve seçimlerle ilgili ihbar ve haberlerin değerlendirmesinde haber ajansları son derece önemli. Önümüzdeki seçim dönemi daha şimdiden hukuki ve gayri hukuki pek çok usulsüzlüğe gebeyken haber ajanslarının fiilen tekelleşmesi bugün olandan çok daha kuvvetli bir sansür mekanizmasını gündeme getirebilir. Son dönemki deneyimlere bakarsak, seçim sonuçları açıklanırken AKP’nin oy oranlarının % 80’den açılış yapması hiç de sürpriz olmayacaktır.

Yay-Sat dağıtım ağının el değiştirmesi

Doğan grubunu önemli kılan bir başka özelliği havuz, merkez ya da muhalif basına ait yayınların dağıtımını üstlenmiş olmasıydı. Bu noktada havuzun artık sadece diğer yayınlara karşı hegemonya kurması değil aynı zamanda dağıtım ağını kontrol ederek gerekli durumlarda sansürün bir aracı olarak kullanılabilmesi de mümkün olacaktır. Bu yöntem daha önce 28 Şubat sürecinde bu sefer Refah Partisi’ne yakın medya kuruluşları aleyhine kullanılmıştı. AKP’nin 12 Eylül’ün ve 28 Şubat’ın pek çok yöntemini çok daha keskin şekilde uyguladığı düşünülürse dağıtım tekeliyle basını kontrol altına almaya çalışması da şaşırtıcı olmayacaktır.

İstibdadın medyası sansürün kurumsallaşmasıdır

İstibdadın kendine bağlı bir medya tekeli kurması sansürün kurumsallaşmasıdır. Bunu hangi yol ve yöntemlerle yapmaya çalışacaklarını göreceğiz. Doğan grubu eskiden büyük burjuvazinin çıkarlarını, farklı siyasi eğilimlere seslenen basın yayın organları aracılığıyla topluma zerk ederdi. Örneğin solcular için Radikal’i, sosyal demokratlara Milliyet’i çıkarır, popüler gazete olarak Posta’yı öne çıkarır, sağ kanada Tercüman’la seslenir, hepsinin merkezine Hürriyet gazetesini koyardı. Böylece muhalefet yapılacaksa onu da büyük burjuvazi adına Doğan yapardı. Şimdi istibdad benzer bir yöntemi kullanacak mı, ya da kullanabilecek mi göreceğiz. Doğan grubu burjuvazi namına toplumsal çelişkilerin gazını alan bir mekanizmayı oturtmuştu. Erdoğan’ın güdümlü medyası bunu beceremezse istibdadın kendi bindiği dalı kesmiş olduğundan bile bahsedebiliriz. Özellikle de sosyal medyanın son derece etkin olduğu günümüz dünyasında Abdülhamit tipi sansürcülüğünün ne kadar etkili olup olamayacağını zaman gösterecek.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2018 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır.