Sarraf davası: Bırakın gerçekler ortaya dökülsün! Hesabı halk sorsun!

Rıza Sarraf'ın* ABD'nin Miami kentinde tutuklandığının duyulmasının ardından 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturması yeniden Türkiye'nin gündemine oturdu. Sarraf, AKP'nin dört bakanından başlayarak çeşitli iş adamlarına ve sonunda Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'a uzanan rüşvet ve yolsuzluk davasının merkezinde duruyordu. İran'a yönelik ambargonun etrafında altın kaçakçılığı marifetiyle dolanan Rıza Sarraf, milyarlarca dolarlık petrol ve emtia ticaretine aracılık ederken hem kendi hesabına hem de rüşvet yoluyla devlet yetkililerine haksız kazanç sağlamakla suçlanıyordu.

Tutuklamayla birlikte Türkiye’de dikkat çekici bir atmosfer oluştu. Sarraf hakkında iddianameyi düzenlemiş olan New York savcısı Preet Bharara bir anda muazzam bir popülarite kazandı. Halkın Erdoğan’dan yaka silken kanadı birdenbire bu davada bir kurtuluş ışığı görmeye başladı. Buna solun önemli bir kesiminin de katılmış olması, solda durumun nasıl vahim olduğunun bir resmidir.

Sarraf’ın yargılanması elbette Türkiye’de üzeri örtülmüş gerçeklerin ortaya çıkması açısından bir fırsattır. Bu bakımdan davayı yakından izlemek ve ortaya çıkabilecek bütün olguları Türkiye’deki büyük yolsuzluk furyasının diğer suçlularının da yargılanması için kullanmak gerekir. Bunda kuşku duyulacak hiçbir şey yok.

Ama ABD mahkemelerini sanki adaletin timsali imiş gibi düşünmek için hiçbir neden yok. ABD emperyalist bir devlettir. Mahkemeleri de, parçası oldukları devletin bu karakteri tarafından damgalanmıştır. Oradan sadece hakikatin ve hakikatin tamamının çıkacağını varsaymak için hiçbir neden yoktur. ABD devleti gerçeği saklayabilir. Bunu, Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi kendi çıkarları doğrultusunda kontrol altına almak amacıyla yapabilir. Bakın, 2013 Ocak ayında Paris’te üç PKK yöneticisinin öldürülmesine dair davada failin MİT ajanı olduğuna dair ortaya çıkan onca belirtiye rağmen herhangi bir gelişme oldu mu? Aynı şekilde Sarraf olayının da sürüncemede bırakılmayacağına dair elimizde ne güvence var?

Yani ABD mahkemesinin hakikati gizlememesi için de mücadele gerekebilir. Safdil bir sevince kapılmanın hiçbir gereği yoktur.

Türkiye'de karardı, ABD'de açılıyor!

17-25 Aralık soruşturmaları Erdoğan'ın yargı ve emniyette gerçekleştirdiği karşı saldırıyla püskürtülmüştü. Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında rol oynayan tüm savcılar, hâkimler ve emniyet mensupları paralel örgüt suçlamasıyla sürüldü ve tasfiye edildi. Yerlerine getirilen Erdoğan güdümlü unsurlar ise itina ile dosyanın karartılması ve kapatılması rolünü üstlendi.

Şimdi Rıza Sarraf, ABD'de İran'a yönelik ambargonun delinmesinde oynadığı rol dolayısıyla Amerikan devletini dolandırmak ve kara para aklamak suçlarından tutuklanmış bulunuyor. Bu suçlamalar doğrudan 17-25 Aralık soruşturmalarının konusuyla örtüşüyor. Dolayısıyla da Türkiye'de itina ile delilleri karartılan ve üstü kapatılan dosyanın yeniden ama bu sefer ABD eliyle açılması gündeme geliyor. Bu durum önce iktidar çevrelerinde sessizlikle karşılandı. İktidara yakın basın organları tüm ülke Sarraf'ın tutuklanması olayı ile çalkalanırken ya hiç haber yapmadı ya da kenarda köşede ufak haberlerle geçiştirdi. Son günlerde ise iktidar basınında New York savcısı aracılığıyla ABD'nin bir darbe girişimi içerisinde olduğuna dair haberler yapılmaya başlandı. İktidar, halkın ABD'ye olan haklı tepkisini sömürerek bu dava ile birlikte ortaya saçılması muhtemel gerçeklerin siyasi etkisini azaltmayı hedefliyor.

Sarraf davasında ABD ve İran birlikte

Rıza Sarraf'ın tutuklanması tek başına New York savcısının işi değil. Rıza Sarraf'ın ortağı Babek Zencani 30 Aralık 2013'te İran'da tutuklanmış ve devletten 2,8 milyar dolar çalmakla suçlanmıştı. 5 aydır Tahran Devrim Mahkemesi'nde yargılanan Zencani ve iki ortağı hakkında Mart ayı başında idam cezası verildi. Bu idam cezasının ardından Sarraf'ın Miami'de tutuklanması, son dönemde ambargonun kalkmasıyla aralarındaki buzları eritmeye başlayan İran ve ABD arasında bir koordinasyon olduğunu akıllara getiriyor. Rıza Sarraf'ın neden, ABD tarafından kara listeye alınmış ortağının idam cezası aldığı ve kendisinin de tutuklanma riski olduğunu bile bile ABD'ye seyahat ettiği soruluyor. Sarraf'ın eşi ile birlikte Disneyland'ı görmek için ABD'ye gitme senaryosu pek akla yakın değil. ABD'ye iner inmez FBI tarafından yakalanan Sarraf'ın ABD ile önceden bir anlaşmaya gitmiş olması çok daha büyük olasılık. Hakkında 75 yıl gibi bir ceza istenen Sarraf, işbirliği yapar ve suç ortaklarını ifşa ederse ABD yasalarına göre kuvvetli bir ceza indirimi alabilecek.

ABD gerçekleri ifşa etmek yerine davayı şantaj aracı olarak kullanabilir

Sarraf'ın konuşması ucu Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan'a uzanan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının yeniden gündeme gelmesini sağlayabilir. Bunun Türkiye’de yeni bir yargılama sürecini tetiklemesi kolay değil. Ancak büyük siyasi sonuçları olacağı aşikâr. Yine de Türkiye kamuoyunda sol ve sosyalist çevreleri de etkisi altına alan heyecan dalgasına kapılmadan önce biraz itidalli olmakta fayda var. Zira, ABD'nin Erdoğan ve AKP iktidarına ilişkin politikasının seyrine bağlı olarak Sarraf dosyası farklı yönlere gidebilir. AKP'li bakanlardan Erdoğan ailesine uzanan kirli ilişkilerin ortaya döküldüğü böylece Türkiye'de karartılan davanın ABD üzerinden yeniden açığa çıkması söz konusu olabilir. Ancak ABD, bu davayı gerçekleri ifşa etmek yerine Erdoğan'ı sıkıştırmak ve Ortadoğu'da kendi çizgisinin dışına çıkmaktan alıkoymak, hatta kendi kirli işlerini yaptırmak için şantaj malzemesi olarak da kullanabilir. Bu durumda Erdoğan ve AKP'den kurtulmak için ABD savcısına bel bağlayan muhalefet unsurlarını tam bir hayal kırıklığı bekliyor demektir.

Kendi ikbali için diklenip, halkın boynunu bükenler

İşçi sınıfı devrimcileri olarak kendi gerici iktidarımızdan kurtulmak için gericiliğin merkezi ABD emperyalizminden medet umacak değiliz. Türkiye halkı, kendisine karşı suç işleyen iktidar sahiplerinden kendisi hesap sormalıdır. Özgürlüğün yolu böyle açılır. Ancak şunu da söyleyelim ki doğrudan Türkiye halkını ilgilendiren konularda adalet arayışı içindeki halk, Çağlayan'a değil Miami'ye ve Manhattan'a gözünü dikmiş durumda ise bunun vebali bizzat kendi ikballeri için bir delil karartma rejimi kurmuş olan Erdoğan ve AKP iktidarının boynunadır. Sözümona darbe girişimi olarak suçladıkları davalar karşısında "dik durup eğilmediklerini" iddia eden ve bu demagoji ile mahkemeleri zapturapt altına alanlar, basını susturanlar emperyalizm karşısında Türkiye halkının boynunu bükmektedirler.

İran'a ambargo meşru değildir, hırsızlık ise suçtur! Hesabı halk sormalıdır!

Rıza Sarraf eğer sadece İran'a yönelik ambargoyu delmekten yargılanıyor olsaydı buna karşı çıkardık. Çünkü İran'a yönelik yaptırımları başından beri gayri meşru olarak görüyoruz. Ancak gerek Sarraf gerekse de İran'da idam cezası alan ortakları emperyalizmin yaptırımlarına karşı mücadeleleri dolayısıyla değil kendi ceplerine indirdikleri milyarlar ve kurdukları rüşvet ağı dolayısıyla suçlanmaktadır. Kaldı ki, İran’ın da bütün bu gelişmenin içinde ABD ile birlikte yer aldığına dair her türlü gösterge vardır. Bu durumda tabii ki tüm gerçekler ortaya çıkmalıdır. Ama bu gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasında çıkarı olanlar esas olarak Türkiye ve İran halklarıdır. Hakkı gasp edilen, parası çalınanlar bu halklardır. Rıza Sarraf'la birlikte rüşvet ağı içindeki bakanları, devlet yetkililerini, Bilal ve Tayyip Erdoğan'ları yargılaması gereken ve hakkıyla yargılayabilecek olan da Türkiye halkından başkası değildir. Öte yandan iktidarın ABD'deki Rıza Sarraf davasını itibarsızlaştırmasına da izin verilmemelidir. Tersine ABD'nin bu davayı Erdoğan'ı sıkıştırmak için bir şantaj malzemesi olarak kullanması olasılığına karşı çıkılmalıdır. Bırakın gerçekler ortaya dökülsün! Gerçeklerin açığa çıkması halkın çıkarınadır. Halk, gerçeğin üzerinden yükselerek, zapturapt altındaki mahkemelerin delil karartma rejimine son vermelidir, hakkını yiyen müstebitlerden hesap sormalıdır, soracaktır. 

* Bu şahıs hem İran'ın hem de Türkiye'nin vatandaşı olduğundan dolayı ismi iki şekilde yazılmakta ve telaffuz edilmektedir. Orijinal adı Reza Zarrab iken Türkiye'de Rıza Sarraf olmuştur. Bu sıralarda davası uluslararası alana taştığı için daha çok Reza Zarrab adı kullanılmaktadır.