Kriz ve Ahlak...

Geçtiğimiz Cuma akşamı Mephisto Kitabevi’nde Kapital’in İzinde için Sungur Savran’la birlikte bir söyleşideydim. Maalesef kitabın diğer yazarı Nail Satlıgan katılamadı. Gelen soruların ve yorumların önemli bir kısmı yaşadığımız ekonomik krizle ilgiliydi. Krizin eksik tüketim yüzünden mi, kar oranlarının düşme eğilimi yüzünden mi çıktığı, küresel Keynesçi politikaların etkili olup olamayacağı türünden sorular. Tabii, finans sektörü, bankacılık vs. de ister istemez gündeme geldi.

Geçtiğimiz Cuma akşamı Mephisto Kitabevi’nde Kapital’in İzinde için Sungur Savran’la birlikte bir söyleşideydim. Maalesef kitabın diğer yazarı Nail Satlıgan katılamadı. Gelen soruların ve yorumların önemli bir kısmı yaşadığımız ekonomik krizle ilgiliydi. Krizin eksik tüketim yüzünden mi, kar oranlarının düşme eğilimi yüzünden mi çıktığı, küresel Keynesçi politikaların etkili olup olamayacağı türünden sorular. Tabii, finans sektörü, bankacılık vs. de ister istemez gündeme geldi.

Kriz konusunda ne düşündüğümüzü defalarca daha uzun yazılarda dile getirdiğimiz için burada bu konuya girmeyeceğim (Bkz. Sungur Savran’ın Üçüncü Büyük Depresyon --Devrimci Marksizm, sayı:16-- ve E. Ahmet Tonak’ın Krizi İzlerken ve Krizi Anlarken –Kızılcık, sayı: 48 ve 45—yazıları). Finans sektörü/sermayesi, “finansal kriz” gibi deyimlerle sık sık karşılaştığımız için söyleşi sırasında Sungur, Nail’in Günümüz Kapitalizminin Pamuk İpliği: Hayali Sermaye makalesini (Kapital’in İzinde, s. 184-205) hararetle tavsiye etti.

Bu yazının günümüz krizini değerlendirebilmek için önemini ne kadar vurgulasak azdır. Yazı, Nail’in de girizgahında belirttiği üzere, 1987 Ekim’inde ABD borsasında patlak veren finansal çöküşten sonra yazılmıştı. Bilindiği gibi, Marx’ın kapitalizmin yapısını, dinamiklerini ele alan o muazzam eseri Kapital içinde finans kertesi esas olarak III. ciltte işlenmiştir. Nail de sözkonusu yazısında, Marx’ın özellikle o cillte yer alan ve günümüz kapitalizmi için ipucu niteliğindeki görüşleri ile 1987 borsa çöküşünü ilişkilendiriyordu.

Aradan geçen onca yıldan sonra 2007-8 krizinin akabinde Hayali Sermaye yazısını Kapital’in İzinde’ye katarken bakın Nail ne diyor: “20 yıl aradan sonra yazıyı gözden geçirirken “Eski tas eski hamam. Sadece tellaklar ve rakamlar değişmiş,” duygusuna kapılmadan edemedim. Gerçekten 1987’deki çöküşe yol açan yapısal sorunlar yerli yerinde duruyor; rakamlar ise, “reel” büyüklükler söz konusu olduğunda en az birkaç kat, “hayali” sermayenin ulaşmış olduğu boyutların birer göstergesi sayabileceğimiz finansal büyüklükler söz konusu olduğunda daha da fazla artmış durumda. Bu durumun kapitalist sistemin kırılganlığını daha da tehlikeli hale getirdiğini belirtmeye gerek yok.

Nail’in değindiği o ““hayali” sermayenin ulaşmış olduğu boyutların birer göstergesi sayabileceğimiz finansal büyüklükler”e ara sıra bu köşede değiniyorum. Daha geçen hafta LIBOR sahtekarlığından söz edereken “dünya GSYH’nın 10 mislini aşan, 800 trilyon dolar büyüklüğünde bir finansal değerin dolaylı manipülasyonuna aslında skandal kelimesi yetersiz kalıyor” demiştim. Dolayısıyla, sistemin kırılganlığının kaç misli arttığını artık siz kestirin!

***

Ne zaman ciddi bir ekonomik kriz yaşansa ana akım iktisatçıların ve popüler medyanın “dışsal” faktörlere dayalı açıklamalarından geçilmez. Sistemik analizlere göre anlaşılması daha kolay, kapitalizmi sorgulatmayan bu tür açıklamaların itibar görmesi bir ölçüde anlaşılabilir. Fakat, asıl sebebin bu olmadığını bile bile bu açıklama tarzına tevessül eden akademisyenlerin durumuna aynı anlayışı göstermemiz beklenmemeli. Sanırım o tür durumlarda ahlaki kıstaslara başvurmaktan başka çare kalmıyor.

Son kriz öncesinde, hatta sırasında kimi akademisyenlerin apaçık sahtekarlıkları, para karşılığı söyledikleri yalanlar öylesine ayukka çıktı ki insanın onlar adına utanası geliyor. ABD’nin ileri gelen üniversitelerinden tam da bu tip akademisyenleri afişe eden 2011 En İyi Belgesel Oscar’lı Inside Job adlı filmi özellikle tavsiye ederim. Filmde Columbia Üniversitesi İşletme Okulu’nun anlı şanlı profesörlerinden Frederic Mishkin’in İzlanda finansal sistemine 120,000 dolar karşılığı nasıl “sağlam” raporu verdiğini gördüğümde benim yüzüm kızardı, adam ise ık mık durumu idare telaşındaydı.

O günden bugüne idare-i islahat kapitalist dünya siyasilerinin de tek normu haline gelmiş durumda. Kıyameti atlattık, daha bir süre buradayız. Çaresiz şaşkınların çılgınlığına kurban gitmesek bari.

Bu yazı 23 Aralık 2012 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.