Harçların kaldırılması ≠ Parasız eğitim

Öğrenci hareketi net bir perspektife sahip olmalı ve tutuklu öğrencileri gündeme getirmekle sınırlı “demokratik” bir tepkiyle yetinmemelidir. Harçlar örgün, ikinci, uzaktan ya da açık öğretim ayrımı olmadan tamamen kaldırılmalıdır. Harç ve öğrenim kredilerinin yerini karşılıksız burslar almalıdır. Yurtlar, ders araç ve gereçleri, yemekhane ve kantinler parasız olmalıdır. Üniversite sermaye ile bütünleşmek bir yana sermaye ile bağlarını kopartmalı, üniversite ticaret yapmamalıdır.

Tayyip Erdoğan’ın, AKP’nin son MYK’sında üniversite harçlarının kaldırılmasını gündeme getirdiğine dair haberler basına yansıdı. Bu haberlere göre katkı payı adı altında alınan harçların öğrencilere büyük yük oluşturması ve bu sorunun sürekli eylemlere yol açması bu girişimin nedenleri olarak sunuluyor.

Bu haberlere bakıp sorgusuz sualsiz sevinmek için henüz erken. Diğer yandan öğrenci gruplarından hapishanelerde parasız eğitim istedikleri için tutuklu bulunan öğrencilerin durumlarını hatırlatarak yapılan karşı çıkışlar doğrudur; ama meselenin altında yatan gerçekleri ne yazık ki ıskalıyor.

AKP hükümeti, planlarını gerçekleştirmek için her seferinde toplum tarafından hoşgörülecek düzeltmeleri bir maske olarak kullandı, kullanıyor. Bunun en büyük örneğini 12 Eylül referandumunda gördük. 12 Eylül’ün yargılanması hayallerine kapılanlar, referandumda asıl onaylanması istenen yasaları görmezden gelip evet oyu verdiler. Üniversite harçlarının kaldırılmasının altında da büyük bir ihtimalle böyle bir niyet vardır. AKP’nin eğitim politikası parasız eğitim değil eğitimin her düzeyde özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesidir. Harçların kaldırılması bu noktada bir tezat oluşturuyormuş gibi görünüyor. Oysa hükümet tam da harçların kaldırılmasını özelleştirme ve ticarileştirme politikalarını güçlendirecek şekilde uygulayacaktır.

Nasıl mı? Bugün üniversitelerde toplanan harçlar üniversitenin gelirleri içinde yer almaktadır. Harçların kaldırılmasıyla, üniversiteler ellerinden giden bu kaynağın yerini doldurmak zorundalar. Devletin harç paralarını üstlenip, üniversitelere karşılıksız yardım yapması ise büyük bir hayal; hele ki dünya ekonomik krizi bu kadar yakıcı bir hal almışken. Ancak son dönemde üniversite sermaye işbirliğinin geliştirilmesiyle piyasaya daha fazla iş yapan, üniversite içindeki hizmetleri özelleştiren, döner sermaye gelirlerini arttıran bir üniversite tablosu karşımıza çıkmaktadır. AKP hükümetinin harçların kaldırılmasıyla oluşacak boşluğu, dış borcu reddederek, silahlanmaya ayrılan payı kısarak, kurumlar vergisini arttırıp holdingleri daha fazla vergilendirerek dolduracağını düşünmek herhalde saflık olur. O halde harçların kaldırılmasının ilk etkisi üniversitenin piyasa ve sermaye ile daha fazla bütünleşmesi, yükseköğrenimin daha da fazla ticarileştirilmesi olacaktır. Böylesi bir durumda da üniversiteye kâr sağlamayan bölümlerin kapatılması çok mu uzaktadır?

Harçların kaldırılması gündeme gelmeden İstanbul Üniversitesi rektörü Yunus Söylet’in yaptığı uzaktan eğitim açıklamaları manidardır. Söylet gururlu bir şekilde bu sene 37.925 uzaktan eğitim kontenjanı açtıklarını duyurmuştur. Türkiye’deki birçok üniversite uzaktan eğitim vermektedir. Bu eğitimi almak için normalden fazla harç ödeyen öğrencilerin harçlarının kaldırılması bir yana, üniversitelerin uzaktan eğitimi överek kontenjanlarını arttırmaları ve gelirlerine gelir katma çabaları giderek artmaktadır. Harçların örgün eğitimde kaldırılması beraberinde açık ve uzaktan eğitim fakültelerinde fiilen “diploma satan” programların çoğalması anlamına gelebilir.

Üniversitelerde harçların kaldırılması öğrenci hareketinin yıllardır uğruna mücadele ettiği bir taleptir. Bugün harçların kaldırılmasının gündeme gelmesi AKP hükümetinin seçim çalışmalarının değil öğrenci hareketinin mücadelesinin hanesine yazılmalıdır. Nitekim basında çıkan haberlerde harçların eylemlere konu olduğu söylenerek bu gerçek üstü kapalı olsa da teslim edilmiştir. Ancak öğrenci hareketi de net bir perspektife sahip olmalı ve tutuklu öğrencileri gündeme getirmekle sınırlı “demokratik” bir tepkiyle yetinmemelidir. Harçlar örgün, ikinci, uzaktan ya da açık öğretim ayrımı olmadan tamamen kaldırılmalıdır. Harç ve öğrenim kredilerinin yerini karşılıksız burslar almalıdır. Yurtlar, ders araç ve gereçleri, yemekhane ve kantinler parasız olmalıdır. Üniversite toplumdan yalıtılmış bir yer olarak görülmemelidir. Sermaye denen canavar sadece kampus sınırları dahilinde saldırmamaktadır. İşte tam da bu yüzden öğrencilerin talepleri kampus sınırlarını aşmak zorundadır. Artan kontenjanların işsizliği gizlediği gerçeğinden hareketle bunca öğrenciye "okuma imkanı sağlayan" devlet okuyan öğrenciye mezun olduktan sonra da okuduğu bölüme göre iş bulmak zorunda tutulmalıdır. Üniversite sermaye ile bütünleşmek bir yana sermaye ile bağlarını kopartmalı, üniversite ticaret yapmamalıdır. Tüm bu taleplerin gerçekleştirilmesi için gerekli kaynağı da net bir şekilde ortaya koymalıyız. Bu kaynak ulusal ve uluslararası tefecilere ödenen borçların reddedilmesi, holdinglerin ve zenginlerin artan oranlı vergilerle daha fazla vergilendirilmesi, özel üniversitelerin kamulaştırılması ve devlet üniversiteleriyle birleştirilmesi sayesinde bulunmalıdır.