Halk yavrusunu bağrına bastı

Bütün Türkiye’nin küçük kardeşi, kara kaşlı, kömür gözlü Berkin yüz binlerin katıldığı bir tören ve yürüyüşle 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur’un yanına uğurlandı, koyunlarını otlatırken havan mermisi ile katledilen Ceylan’ın can yoldaşı oldu, Roboskîli 34 Encü’ye en güzel gülüşü ile güldü, aynen kendisi gibi polis tarafından katledilen Yunan Aleksis ile el ele tutuştu, “devlet dersinde öldürülen” bütün kardeşleriyle buluştu, Ethem, Ali İsmail, Mehmet, Ahmet, Abdo Can ve Medeni ağabeylerine bizden selam taşıdı. Bütün İstanbul, bütün Türkiye, hatta bütün Avrupa son yolculuğunda Berkin’e eşlik etti. Halk, yavrusunu kara toprağa değil, kalbine gömdü!

Nasıl çoktu halk! Suda balık, havada kuş, toprakta karınca gibi çoktu! Liseliler on binleriyle gelmişti, “devlet dersini” bu uğurlama töreninde öğreniyorlardı. Kiminin sırtında okuduğu lisenin adı yazıyordu. Korkusuz katılmışlardı, kardeşlerine son bir görev yapmalarına hiçbir disiplin korkusu engel olamamıştı. Üniversiteliler dünden beri boykot ilan etmişlerdi hemen hemen bütün üniversitelerde. Bugüne kadar görülmemiş bir katılımla geliyordu, kamusuyla özeliyle bütün üniversitelerin öğrencileri. Ama yaşlılar da vardı, torunları yaşında bir çocuğun devletçe katledilmesine isyan eden. Her hayat koşulundan insan vardı. Plaza çalışanı ev kadınıyla, öğretmen esnafla, işçi doktorla omuz omuzaydı. Aleviler, yüzyıllardır ezile kesile mücadeleye bilenmiş o insanlar en çoktu, belli idi bu. Sosyalistler, o hep aşağılanmaya çalışılan sosyalistler; ne zaman insanlığın kayıtsız kalamayacağı bir görev olur,  en büyük katılımı sağlayan sosyalistlerdir. Bu sefer de öyleydi. Düzen partilerini ise mumla arasa bulamıyordu insan? Yüreği olan halk oradaydı. Gelemeyenler de vardı elbet, onların da yüreği oradaydı.

Berkin’in katilleri ise yine işbaşında idi. Sadece Türkiye çapında değil dünyada bile “çocuk katili” olarak damgalandıkları için cenaze törenine ve yürüyüşüne dokunamadılar. Ama cenaze biter bitmez aynen Berkin’e saldırdıkları gibi genci yaşlıyı ayırmadan saldırdılar, gazladılar, suladılar, plastik mermileri yağdırdılar, copladılar, gözaltına aldılar. Her zamanki gaddarlıklarıyla, metro istasyonundan alışveriş merkezine kadar kapalı mekânlarda insanlara, böceğe sıkar gibi gaz sıktılar. Kimse ölmediyse talihtendir.

Sloganlar halkın bu hükümetten nasıl nefret ettiğini, Gezi ile başlayan halk isyanının ruhunun nasıl sürdüğünü, Tayyip Erdoğan’ın nasıl teşhir olmuş olduğunu gösteriyordu. “Hırsız”a artık “katil” karıştı.

Berkin yavrumuz, kuzumuz, kardeşimiz, canımız toprağa verilirken Tayyip Erdoğan Siirt’te sormuş: “Ne yaptım adam mı öldürdüm? Bir şeyler mi çaldım?” İstanbul’da yüz binler bir ağızdan “Katil, hırsız Erdoğan” diye bağırırken, o adam bu sözleri söylüyor. Üstelik hakkında konuştuğu mesele güncel bile değil. Ta 15 yıl önce hapse girmesinin nedenine ilişkin tartışıyor. Ve hiçbir ilgisi yokken, “adam mı öldürdüm, bir şeyler mi çaldım?” diyor. İnsan ruhunun büyük kâşifi Freud bu tür dil sürçmelerinin bilincin alt katmanlarında yatan duygu ve düşünceleri ifade ettiğini söyler. Erdoğan geçen gün çocuklarının boğazından helal lokma geçmediğini söylemişti. Şimdi de bu. Rahatsızsın Erdoğan, buna vicdan azabı denir. İnsanın peşini bırakmaz.

Berkin’in azabı da seni hiç bırakmayacak. Ama sadece o değil. Halkın günü gelince seni yargılamasından da kurtulamayacaksın.