Halk isyanı sürüyor, büyütelim!

Polis 15 Haziran gecesi Taksim Gezi’yi boşalttıktan sonra bütün Türkiye nefesini tutup bekledi. İsyan sona erecek miydi? İsyandan vebadan korkar gibi korkanlar “Ah, şu isyan bir bitse” dedi. İsyanı kurtuluşa açılan bir büyük kapı olarak görenler “#diren ey halkım!” dedi. Kazanan isyanın düşmanları değil, dostları oldu. Halk isyanı bitmedi, sürüyor! Yaşasın isyan!

Elbette daha düşük bir seviyede sürüyor. Ama halk hareketi önce parklara doluştu, sonra sokaklara yeniden çıkmaya başladı, sonunda Taksim’de yeniden denge kurdu, polisi geriletti. Parklar hareketi bir demokrasi şöleni gibi isyanın geleceğini tartışıyor. Nasıl ilerlemeli? Nasıl kazanmalı?

Bu tartışma büyük verim getirecek. Ama bir tehlike de unutulmamalı: Eğer tartışma çok uzarsa, insanlar yorulur, tartışma rutin hale gelir, önce heyecan, sonra katılım azalır. Bu yüzden demokratik tartışmayı birlikte hareketle taçlandırmak gerek. O ortak hareket seçimlere ilişkin bir adım değil. İsyan döneminde seçim düşünülmez. İsyan seçimden fersah fersah güçlüdür. İsyan sürdükçe Erdoğan zayıflıyor. Derinleşir ve yükselirse seçimden önce bile düşürmek mümkün hale gelir. Seçim tartışıp isyanı bitirmeye kimse razı olmamalı.

Üç yönde hareket etmeliyiz kısa dönemde. Birincisi, isyanın vazgeçilmez talepleri üzerinde anlaşmalıyız. Bunlar elbette bütün tutsakların salıverilmesini içermek zorunda. Birlikte isyan ettik, bazılarımızı rehin aldılar. Bir yoldaşımızı bile vermeyiz! Taleplerimiz polis gaddarlığının bütün sorumlularının görevden alınması, yargılanması ve cezalandırılmasını içermeli. Buna siyasi sorumlular da dâhil! Taleplerimiz sadece Gezi Parkı’nın değil, Taksim’in bütününün kurtarılmasını içermeli. Meydanda gösteri düzenleme hakkı dâhil! Bir eksen bu.

Bir başka eksen, isyanın artık kendi temsilcilerini kendi içinden seçmesi, isyanın öncesinden gelen ve onun enerjisini ve özgüvenini taşımayan kadroların temsilciliğinin ötesine geçmesi. Forumlar temsilcilerini seçmeye başladı bile. Şimdi bunları İstanbul çapında merkezileştirmeli. Sonra da Türkiye çapında bir temsilciler meclisi toplantısı yapılmalı. Talepler ve eylem biçimleri orada kararlaştırıldı mı hareket yeniden tam istim yola çıkacaktır!

Nihayet, isyanı emekle büyütmek. Sadece hepimiz üzerine titreyelim, emek verelim anlamında değil. Bu isyanın kazanması için bu toplumun en büyük yükünü taşıyan, en fazla sömürülen sınıfı, kol işçilerini, sanayiyi, tarımı, ulaştırmayı, büyük ölçekli hizmetleri bu mücadelenin içine çekebilmeliyiz. Yüzümüzü işçi sınıfına dönelim. Onun ana taleplerini kendi talebimiz yapalım. Seçim barajına karşı çıkıyoruz haklı olarak, sendikal barajların da toptan yok olmasını talep edelim aynı zamanda. Yoksul köylüleri yaşam olanaklarından koparma tehdidi yaratan HES barajını da bitirelim.

Ve ayrıca umalım ki Kürt kardeşlerimiz, Lice’de verdiğimiz şehidin ardından olduğu gibi isyanın yanına gelsinler, saflarını doldursunlar, genişletsinler yaysınlar. Kadıköy’de, Taksim’de yankılanan sloganları duysunlar: “Her yer Taksim, her yer Lice!” Sallayalım, daha kuvvetli!

Sallayalım ki düşsün!