Erdoğan’dan itiraflar

İnternete düşen ses kayıtları AKP hükümeti hakkında gündeme gelen yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yanı sıra basına baskı ve sansür uygulamalarının yıllar içinde vardığı boyutları gözler önüne seriyor.

Rüşvet var, hırsızlık var, yolsuzluk var, iş takibi, basına baskı, yargıya müdahale her şey var. Her biri tek başına başbakanın ve hükümetin istifasını gerektirecek olaylar. Bu ses kayıtlarının gerçek olup olmadığı tartışması çoktan aşılmış görünüyor. Tayyip Erdoğan da iddialara cevap verirken savunma hattını dolandırıcılığı konu alan meşhur Türk filmi “Banker Bilo”daki gibi “yaptım ama sor bi niye yaptım” diyerek oluşturuyor.

Erdoğan’ın TÜRGEV ve rüşvet itirafı

Erdoğan’ın oğlu Bilal’le yaptığı konuşmada Bilal’in evinde bulunduğu anlaşılan ve gündüz vakti taşınması bile sorun olacak kadar büyük meblağlarda kara paranın aklanmaya çalışıldığı görülüyor. Tayyip Erdoğan aklama talimatını “hepsini sıfırla” diyerek veriyor. Ses kayıtları ortaya çıkınca Erdoğan seslerin kendisine ve oğluna ait olduğunu inkâr etmedi. Hatta,  konu ile ilgili “devletin kriptolu telefonlarını bile dinlemişler” diyerek konuşmanın kriptolu telefondan yapıldığını kabul etmiş oldu. Ardından da bu konuyla ilgili suçladığı TÜBİTAK bünyesinde tasfiyelere girişti.

Erdoğan, montaj yapıldığını öne sürdü. Ama hâlâ ses kaydının insanları asgari düzeyde tatmin edecek teknik bir analizi yapılmış değil.  Ancak meselenin iç yüzünü en iyi Erdoğan biliyor. O yüzden de TÜRGEV vakfının işadamlarından topladığı paralarla ilgili olarak “Rüşvet nedir biliyor musunuz? Rüşvet bir memurla sivilin iş tutması demektir, onların arasındaki muamelenin adıdır” diyerek savunmaya geçiyor. Bu rüşvet tanımı ne hukuka ne de insafa sığar. Ama bir an rüşvet bu şekilde tanımlansa bile güya savunma yaparken Erdoğan, kendisinin bir memur olduğunu, üstelik verilen rüşvetin karşılığında sunabileceği imkanlar açısından en yetkili yer olan Başbakanlık koltuğunda oturduğunu unutuyor. TÜRGEV de sıradan bir vakıf değil. Yönetim kurulunda baş memur Erdoğan’ın oğlu Bilal, kızı Esra, damadının kız kardeşi (Şule Albayrak), halasının kocası (Ziya İlgen), dünürü (Reyhan Uzuner) gibi isimler yer alıyor. Diğerleri de AKP’li üst düzey kişiler ya da birinci dereceden yakınları. Bir memura iş yaptırmak için oğluna para vermenin rüşvetten sayılmayacağı iddiasına kargalar bile güler. Dolayısıyla Erdoğan’ın rüşvet savunması aslında bir rüşvet itirafıdır.

Erdoğan’ın Halkbank’ta rüşvet itirafı

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun simgesi haline gelen ayakkabı kutuları ve içinden çıkan 4,5 milyon dolar para da Erdoğan’a göre yolsuzluk değil. Erdoğan’ın savunması şu: “Yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım: devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu?” Devletin kasasını soymanın yolsuzluk ve hırsızlık olduğuna şüphe yok. Ancak yolsuzluk sadece devletin kasasını soymak değildir. Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutularından çıkan milyonların yardım parası olduğu iddia ediliyor. Oysa yardım toplamanın prosedürü kanunla belirlenmiştir. Şeffaf ve hesap verilebilir olması şarttır. Bunun sebebi de yardım adı altında vatandaşın soyulmasının engellenmesidir. Herhangi bir dernek, vakıf vb. kuruluş izin almadan yardım toplamaya başlasın, bakın başlarına neler geliyor. Halkbank Genel Müdürü’nün evinden çıkan milyonların ne makbuzu ne kaydı var. Bu durumda Erdoğan’ın ayakkabı kutularına sahip çıkması başka hiçbir kanıta gerek kalmadan yolsuzluğun itirafı anlamına gelmektedir.

Erdoğan’ın havuz itirafı

Ses kayıtları ile ATV-Sabah grubunun el değiştirmesi sürecinde iş adamlarından toplanan paralarla bir havuz oluşturulduğu ortaya çıktıktan sonra da Erdoğan aynı yolu izledi. Habertürk televizyonuna çıkıp olayı doğruladıktan sonra “havuz yok, hisselerini satmak suretiyle medya dünyasına girmek var” dedi. İtiraf niteliğindeki kıvırmalar bir yana Nihat Özdemir gibi iş adamlarının havuza para verdiklerini kabul ettiği ATV, A Haber, 24 TV, Sabah gibi medya kuruluşları, Ziraat Bankası, Emlak Konut, Halkbank, THY, Vakıfbank gibi dev kamu kuruluşlarının reklam bütçesinden aslan payını kapıp kaçtı bile. Havuzla oluşturulan medya böylece kamu kaynaklarının havuzculara aktarılması için kullanıldı.

Erdoğan’ın basına baskı ve sansür itirafı

Erdoğan’ın basın yayın organlarına yaptığı baskı herhangi bir kaset yayınlanmadan önce de bir şekilde gazete okuyup televizyon izleyen herkesin malumu idi. “Alo Fatih” adıyla ünlenen ses kaydında Erdoğan Habertürk Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Saraç’ı arayarak Devlet Bahçeli’nin konuşmasını yayınladığı için fırçalıyor. Bu görüşme Erdoğan tarafından “ne var bunda, Fas’tan aradım uyardım” diyerek doğrulandı. Daha sonra Tayyip Erdoğan’ın Öcalan’la görüşmelerin yayınlanması dolayısıyla Milliyet sahibi Erdoğan Demirören’i ağlattığı ses kayıtlarının ardından Milliyet’ten ayrılan Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak olayı doğruladı. Başbakan’dan yalanlama gelmedi.

Erdoğan’ın yargıya baskı itirafı

En büyük skandallardan biri de Doğan Medya grubu ile ilgili mahkeme süreçlerine Erdoğan’ın doğrudan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i arayarak müdahale etmesi. Bu konuyla ilgili ses kayıtlarının çıkmasının ardından A Haber’e yaptığı açıklamada Başbakan, konuşmayı doğruladı ama montaj olduğunu iddia etti. Konuşmada Erdoğan’ın beğenmediği kararı veren hakim hakkında Adalet Bakanı, “Alevi” tanımlamasında bulunuyordu. Erdoğan’ın ısrarla montaj dediği ve kışkırtma amaçlı eklendiğini söylediği bu ifade Sadullah Ergin tarafından bizzat doğrulandı. Ergin, Alevi sözünün kötü anlamda kullanılmadığını söyledi. Oysa 2010’da Ergenekon davası kapsamında eski adalet bakanı ve Alevi olan Seyfi Oktay’ın gözaltına alınmasından sonra Erdoğan, HSYK değişikliğinin oylanacağı referandum için çıktığı meydanlarda “dedelerden talimat alma dönemi bitecek” diye bağırmıştı.   

Erdoğan’ın yeni kasetler itirafı

Pislik her tarafa saçılmış bir halde iken, ne yaptığını en iyi kendisi bilen Erdoğan, yeni kasetler çıkacağını önceden haber verdi. Korkumuz yok diyen Erdoğan, kasetlerde adının geçeceğini düşündüğü kimselere de korkmayın mesajı verdi. Erdoğan’ın verdiği güvence “gerekirse Facebook ve Youtube kanallarını kapatırım” şeklinde oldu. Bu çıkış Erdoğan’ın daha önce hâkim ve savcılar üzerinde kurduğu baskıların uzantısı olarak pisliklerini örtmek için açıkça despotik önlemler almaktan çekinmeyeceğini bir kez daha gösteriyor. Ama dedik ya yaptığını en iyi Erdoğan biliyor. O yüzden de “korkmuyorum, korkmayın” diyor ama bal gibi korktuğunu itiraf etmiş oluyor. 

“Evlatlarıma helal lokma yedirmedim”!

Tayyip Erdoğan’ı “Allah söyletti!” Eskişehir mitinginde yaptığı konuşmada, evlatlarına haram lokma yedirmediğini söylemek isterken dili sürçtü ve şöyle söyledi: ““Sen, benim evlatlarıma helal lokma yedirmediğim halde, evlatlarıma da haramdan bahsedecek kalitede de değilsin.” Hatırlanacağı gibi, Devlet Bahçeli de halka “30 Mart’ta AKP’yi de , MHP’yi de” başından atmasını tavsiye etmişti. Bilinçaltı!

Görüntü geliyor, geleceğini açıklayan da Erdoğan!

Erdoğan son günlerde yaptığı bir konuşmada tam tamına şöyle dedi: “Bu olaylar içerisinde sadece dinleme de yok, aynı zamanda görüntüleme de var. Hele hele bu görüntüleme, ahlaki değerleri tamamen yok farz eden, yani bir ailenin mahremine girecek kadar olan, aile dışında ilişkileri dahi görüntülemek suretiyle bunu da sosyal medyadan yayınlama hakkını size bir internet anlayışı veriyorsa kusura bakmayın ben böyle bir interneti kabul etmiyorum.” Böylelikle ortalıkta dolaşan “yakında görüntülü kasetler geliyor” söylentisini doğrulamış oldu. Hazırlanın! Erdoğan halkı görüntüler ortaya çıktığında yapacağı savunmaya hazırlıyor. “Aile” ve “mahrem” kavramlarının arkasına sığınacak. Ama bu ne gösteriyor? Erdoğan bu görüntülü kayıtları görmüş durumda. Ama sanal dünyanın niteliği dolayısıyla yayınlanmasını engelleyemeyecek. Aslında kendisinin siyasi bakımdan tükendiğini en iyi bilen de o!

Erdoğan’ın cümlesinde bir de “aile dışında ilişkiler”den söz ediliyor. Yine dili sürçtü, istemeden ağzından mı kaçtı acaba? Tabii, kendi standartlarına göre böyle şeyler varsa, “ne özeli, genel genel” olur.