Emperyalizmle mektup arkadaşı değil kan davalısıyız!

Türkiye'de Erdoğan ve AKP'nin istibdat rejimi gazeteci ve akademisyenlere yönelik baskılarla, sürgün, işten atma/attırma, gözaltı ve tutuklamalarla kendini gösteriyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü gerçek anlamda ayaklar altında. Türkiye bu tür baskılara yabancı değil, 12 Mart'ları, 12 Eylül'leri, 93 konseptini, 28 Şubat'ları yaşadı. Tüm bu dönemlerde Türkiye'nin hâkim sınıfları emperyalizmin tam onayı ve desteğiyle hatta deyim yerindeyse talimatı ve yönlendirmesiyle muhalifleri susturdu, içeri attı, katletti. Bugün de ülkeyi bir istibdat rejimine sürükleyen Erdoğan ve AKP, iktidarını emperyalistlerin aktif desteğine borçlu.

Ancak tüm bu gerçeklere rağmen emperyalizmden, emperyalist liderlerden ve emperyalist kuruluşlardan, özgürlükler adına medet umanlar çok sayıda. Türkiye solunun güçlü ve köklü anti-emperyalist geleneği aşındıkça aşındırılıyor. ABD Başkan Yardımcısı azılı Siyonist Joseph Biden bile adeta bir demokrasi kahramanı hâline getirildi. Yaman Akdeniz adlı hukukçu akademisyen Biden'dan Barış İçin Akademisyenler'e destek almak için görüşme yaptı. Barış İçin Kadın Girişimi içinden çıkan bazı itirazlara rağmen bu Siyonist katil ve savaş ağasından randevu koparmaya çalıştı. Ziyareti esnasında Biden sözüm ona akademisyenlere destek veren açıklamalar yaptı. Peki, o akademisyenler ne istemişti? Diyarbakır'da, Cizre'de ve başkaca illerde gerçekleşen katliamların ve insan hakları ihlallerinin durmasını... Biden'ın başında olduğu emperyalist ABD’nin, Sur, Nusaybin, Cizre gibi iller bir bir yıkılırken ne dediğini hatırlayalım: "Türkiye'nin kendisini savunma hakkını destekliyoruz!"

Emperyalistlerle bir mektup arkadaşlığı modası aldı başını gidiyor. 1 Kasım seçimlerinden önce 100 "muhalif" akademisyen Angela Merkel'e mektup gönderdi. Türkiye'ye yapacağı ziyaretin Erdoğan'a destek olarak algılanacağını söyleyerek, Merkel'den Erdoğan ve Davutoğlu'nun işlediği suçları basın toplantısında dile getirmesini istediler. Aradan aylar geçti. Merkel ve Erdoğan arasında Suriyeli mülteciler üzerinden yapılan ahlaksız pazarlıklar temelinde gelişen siyasi ittifak güçlendikçe güçlendi. Baskılar arttı. Böyle bir dönemde Can Dündar yine emperyalist Merkel'e bir mektup döşedi. Mektuba " Sayın Şansölye Merkel, Time dergisi sizi 'Yılın İnsanı' seçtiğinde size, 'Özgür Dünya’nın şansölyesi' sıfatını layık görmüştü. Bu mektubu, o unvanın sahibine yazıyorum." diye başladı ve "O sıfata layık olmanızı bekliyoruz" diye bitirdi.

Oysa akademisyenlerin ve Can Dündar'ın mektup döşedikleri şahıs, Ukrayna'da Nazilerin baş destekçisi ve finansörüdür. Türkiye'de Erdoğan ve rejimini desteklemiş çok mu? Alman konsolosluğunun her iki davaya da temsilci göndermesi, bu Nazi hamisi emperyalist liderleri demokrasi havarisi yapmaz. Ancak ikiyüzlülüklerini gösterir.

Emperyalistler Türkiye'deki özgürlüklerle değil Türkiye'nin emperyalizmin çizdiği daire içinde kalmasıyla ilgileniyorlar. Erdoğan'dan kurtulsak bile Gül'lü, Gülen'li, Kılıçdaroğlu'lu, hatta Davutoğlu’lu Amerikan muhalefetine mahkûm kalmamızı istiyorlar. Sırtını emperyalizme dayayan, sırt üstü yere düşmeye hazır olsun. İşte Türkiye'de laikliğin anayasadan çıkarılması dahi tartışma masasına getirilirken, baskı ve zulüm hız ve güç kaybetmeden devam ederken, Avrupa Birliği demokratik bir takım kriterleri karşıladığını söyleyerek Türkiye'ye vize muafiyeti tanımayı tartışıyor. Bazıları hâlâ Avrupa'dan demokrasi bekliyor.

Emperyalizmi müttefik olarak gören de gösteren de, özgürlük mücadelesine zarar vermektedir. Türkiye'de özgürlük mücadelesi verenler, Mustafa Suphi’lerden, Deniz Gezmiş’lere emperyalizmin kan davalısıdır, mektup arkadaşlığı yapamaz. Türkiye'de emperyalizmle birlikte kazanılacak bir hak ve özgürlük yoktur. Temel haklar ve özgürlükler bu topraklarda ancak emperyalizmle mücadele edilerek kazanılabilir.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2016 tarihli 79. sayısında yayınlanmıştır.