Elinden kaçırmak

Futbolda bazı pozisyonlar vardır. Oyuncu kendini neredeyse boş kale önünde bulur ama topu havaya diker, kalenin üzerinden dışarı atar. Öylesini yapmak daha zordur topu kaleye sokmaktan. Ama olur işte. HDP’nin 7 Haziran ile 1 Kasım arasında izlediği politika tam da böyle bir şeydi!

Hiç kimse 7 Haziran akşamı Türkiye’nin atmosferinin şimdikinin tam tersi olduğunu unutmasın. Şimdi AKP ve Tayyip Erdoğan karşıtları bir bozgun havasında. Tuzu kuru olanlar “hangi ülkeye taşınmalı?” diye tartışıyor. 7 Haziran’dan sonra birkaç gün Tayyip Erdoğan’ın ağzını bıçak açmadı. Bilal ise nereye taşınmalı diye babasıyla tartışmıştır mutlaka, sonra İtalya’ya taşındı.

Politikada zamanlama her şeydir. Rakibiniz zayıfken bitirici hamleleri yapamazsanız fırsatı kaçırırsınız, işler bir süre sonra tersine bile dönebilir. Hele bugün bütün dünyanın içinden geçtiği türden ağır ekonomik ve politik kriz dönemlerinde. Böyle dönemlerin ana özelliklerinden birini, Devrimci İşçi Partisi’nin bu yılın bahar aylarında toplanmış olan Üçüncü Kongresi bakın nasıl açıklıyor:

“Trotskiy’in Lenin’den Sonra Üçüncü Enternasyonal’de ve başka yerlerde geliştirdiği ‘gelgitli gelişme’ (…) kavramı burada anahtardır. Trotskiy tam da büyük kriz dönemlerinde kapitalist toplumun genel hareketinin her gelişmenin kısa süre içinde tersine dönüşmesi biçiminde şaşkınlık verecek bir seyir izlediğini belirtir.”

Türkiye, 2013’ten, yani Gezi ile başlayan halk isyanından bu yana, dünya krizinin merkezlerinden biri olmuştur. Dolayısıyla, 1 Kasım seçimlerinde olan, yani AKP’nin dalgayı tümüyle tersine çevirmesi, aslında büyük kriz dönemlerinde toplumların gelişme yasalarına uygundur. Böyle olması da rastlantı değildir: Toplumun çivisi çıkmıştır, kendini sürdürme mekanizmalarında sarsıntı vardır. Halk ise şaşkındır.

HDP, 80 milletvekili ile neler neler yapabilirdi! Hevallerimiz milletvekillerine, dokunulmazlık zırhına sahip, polis karşısında özel bir güce kavuşmuş aktivist olarak bakıyor! Onu yapsınlar, helal olsun! Ama sadece o mudur 80 milletvekiliyle yapılabilecek? Bir tek meclis divanı oluşur oluşmaz 55 milletvekili ile 17-25 Aralık konusunda meclis soruşturması önergesi vermek bile muazzam bir etki yaratırdı. CHP ya mecburen desteklerdi, ya 1 Kasım seçimlerinde bir bölüm oyu HDP’den (geri) almak bir yana, seçmeninin önemli bir yeni bölümünü HDP’ye yitirirdi. CHP HDP’nin yanına gelirse, MHP korkunç teşhir olurdu!

Yapılabilecekler bundan ibaret de değil. Gerçek gazetesi ve sitesi, en önemlisi tek maddelik yasa tasarıları olmak üzere birçok başka yol da önerdi Haziran ve Temmuz ayları boyunca. Tabii bütün bunlar yapılacaksa, bütün sene çalışmış olan meclisler için öngörülmüş yaz tatilini iki defa parmak kaldırıp yorulan (!) yeni meclis için kabul etmemek, meclisi açık tutma mücadelesi vermek gerekirdi! Meclis kapandı. Hükümet de sadece geçici işlere bakan bir memurlar heyeti haline gelmiş olduğundan, ülkede tek iktidar odağı kaldı: Recep Tayyip Erdoğan!

AKP bugün hâlâ güçlü ise, bunu önemli ölçüde Kürt hareketinin ağır hatalarına borçlu. Önce 2013 Haziran’ında Diyarbakır’ı Taksim’le el ele tutuşturmayarak Erdoğan’ın düşürülmesi fırsatını kaçırdı. O zaman “bizimle müzakere yapmaya yatkın tek gücü neden düşüreyim?” diye düşündü. Biz de “Erdoğan’a ve AKP’ye yatırım yapılmaz” dedik. Kim haklı çıktı?

İkinci büyük hatayı HDP solun çoğunluğu ile paylaştı. 17-25 Aralık ertesinde Erdoğan düşmenin eşiğine geldi. HDP ve sol ise 30 Mart’ı bekledi.

Bir maçta bir top boş kale önünde havaya dikilebilir. “İnsanlık hâli” deriz Türkçe’deki güzel deyimle. Ama iki yıl içinde üç defa rakibin çok zayıf olduğu anlar değerlendirilemezse, kimse o rakibi yenemez! Üstelik bu “insanlık hali” diye açıklanamaz artık. Avrupa Birliği’nin, TÜSİAD’ın, “yetmez ama evet” iflas edince HDP’nin başına bela olmuş sağlı sollu liberallerin telkinlerine kulak vermenin mantıksal sonucu olur.

Neyse ki toplumların gelişme yasaları bütün öznel müdahalelerden daha güçlüdür. Tayyip Erdoğan ve AKP “gelgitli gelişme” yasasından yararlanarak geri geldiler. “Gelgitli gelişme” yarın onları da bir kez daha düşüşün eşiğine getirecektir. Bakın, Erdoğan ne yaptı yenilince: Ağlaştı mı, stratejisini mi hazırladı? Siz ne biçim solcusunuz ki ağlaşıp duruyorsunuz?

Bizim için görev bellidir: İşçi sınıfı içinde örgütlenmek, bir öncü partiyi güçlü biçimde inşa etmek ve dalga yeniden tersine döndüğünde rakibi bitirmektir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2015 tarihli 73. sayısında yayınlanmıştır.