Damarlarımızdan çekilen cansuyu

Mahkemenin HES'lerin aleyhine verdiği kararlar esasen o topraklarda sermayeye karşı nöbet tutan, Loç Vadisi’nde 24 saat çadır açan, Hopa’da ÇED toplantılarını protesto eden, buna rağmen saldırıların yıldırmadığı emekçiler ve yoksul köylülerin mücadelesinin basıncı ile alınıyor.

Neoliberal saldırı ile birlikte enerji sektörü de özelleştirme aşaması ile yeni bir dönemece girdi. 2000’li yıllarda Türkiye’de doğa varlıklarının ticarileşmesi hızlandı. HES (hidro elektrik santralleri) tartışmaları ise gündemde ciddi yer tutuyor. Yenilenebilir enerji kullanımına geçiş ve enerji tüketimini azaltmak aldatmacasıyla doğal kaynaklar bakımından ölümcül bir işleyiş getiren HES’ler, suyun enerjisinden faydalanılarak elektrik üreten yapılar.

 

Türkiye genelinde yapılması planlanan iki bine yakın nehir tipi proje var. Sözde temiz enerji projeleri olarak sınıflandırılan HES’lere yatırımcıların bu kadar ilgi göstermesinin nedeni, yasal düzenlemelerle hayata geçen devlet teşvik mekanizmaları sayesinde ciddi bir rant sağlamaları. Oysa kamu kaynaklarının özel mülkiyete aktarılmasının son halkalarından birini temsil eden HES’ler, kuruldukları havzayı kurutarak, toprak-su-bitki örtüsü dengesinin bozulmasına yol açıyor, bitki ve hayvan türlerini yok ediyor.

HES’lere karşı çevreciler ve köylülerce yürütülen mücadelenin hukuk ayağında önemli kazanımlar elde edildi ve arka arkaya yürütmeyi durdurma kararları alındı. Açılan dava sayısı yüze yaklaşıyor. Sonuçlanan 41 davadan ise 39’unda iptal veya yürütmeyi durdurma kararı alındı. İdare mahkemeleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen “ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) gerekli değildir” kararlarını çoğu bölgede iptal etti. Pek çok vadide yürütmeyi durdurma kararı olmasına, Senoz Vadisi’nde üç kez karar alınmasına, İkizdere Vadisi sit ilan edilmesine rağmen HES çalışmaları bu yerlerde devam ediyor. Ordu Ulubey’de şirket Melet Enerji A.Ş, arazilerini vermek istemeyen köylülere karşı, bakanlığın kamulaştırma yaptığı yolunda sözde mahkeme kararını gösteriyor. Mahkemenin projelerin aleyhine verdiği kararlar esasen o topraklarda sermayeye karşı nöbet tutan, Loç Vadisi’nde 24 saat çadır açan, Hopa’da ÇED toplantılarını protesto eden, buna rağmen saldırıların yıldırmadığı emekçiler ve yoksul köylülerin mücadelesinin basıncı ile alınıyor. Yatırımcı şirketlerin açıklamaları, Hopa Şelale Deresi’ndeki ve Muğla Yuvarlakçay’daki HES projelerinden halkın tepkisi nedeniyle vazgeçtiklerini gösteriyor.

Biliyoruz ki yasalar sermayenin çıkarlarına uymadığında uygulanmaz ve değiştirilirler. Patronların ve onların temsilcisi devletin lügatında kazanılmış hak yoktur. Kapitalist ihtiyaçlar gerektirdiğinde, fiilen ya da hukuken geri alınabilirler. Son dönemde enerji sektörüne dair yapılan yasa ve yönetmelik değişiklikleri de bunu teyit ediyor. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’da yapılan ve “teşvik mekanizmalarını” hayata geçirmeye yönelik değişiklikler gibi… Sermayenin iştahını kabartan bu değişiklikler, yatırım hibeleri, vergi avantajları, mali teşvikler, kaynakta elektrik üretimine getirilen garantiler, yeşil sertifikalarla yasalaşıyor. Süreç tamamlanırsa mahkemelerin verecekleri kararlar da yeni yasaları ölçü alacak. Mücadele içindeki demokratik kitle örgütlerince dayanak haline getirilen anayasa ise zaten sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda değiştirilmek üzere. Şimdi Bergama köylülerinin siyanürle altın madenciliğini “arkasında Alman vakıfları var” diye karalayanlar, “HES karşıtlarının ve dava açanların arkalarında dış güç var” imasında bulunarak iş başına geçmeye hazırlanıyorlar.

Kapitalizmin krizlerinin ekolojik ya da toplumsal tüm sonuçları aynı kökenlere dayanır. Ortak nedenler ise ortak mücadele ve ortak çözümler gerektirir. HES projelerine karşı mücadele, HES kurulan yerlerde istihdamın gelişeceği propagandası tuzağına düşmeyen işçilerin, yoksul köylüler ve çiftçilerle beraber kendilerine ait olan su, hava ve toprağın ticari mal haline getirilmemesi için dayanışma göstermesi ile zafere ulaşacaktır.

*Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2011 tarihli 23. sayısında yayınlanmıştır.